Zonguldak siyasetini, "Hüseyin Özbakır'dan öncesi, Hüseyin Özbakır'dan sonrası" diye ikiye ayırmak gerekiyor.

Mesela; Hüseyin Özbakır halen milletvekili olsaydı, kim milletvekili olamazdı?

Polat Türkmen olamazdı, Hamdi Uçar olamazdı.

Mesela; Hüseyin Özbakır halen milletvekili olsaydı, kim başkan olamazdı?

Ali Bektaş, AK Parti'den aday olamazdı.

AK Parti'nin adayı Kerim Yılmaz olurdu!

Kozlu'da Belediye Başkanı Hüdai Dökmeci olurdu.

Hüseyin Özbakır'ın gidişi, domino etkisi yarattı.

Seçim ile senedin günü çabuk gelir.

Bakalım; önümüzdeki dönem için domino etkisi yaratacak isim kim olacak!

Fare gördüğünde her şeyi unutan kedi

Padişah, baş vezire sormuş:

- Eğitim mi önemli, karakter mi?

Vezir hemen cevap vermiş:

- Karakter önemlidir sultanım!

Padişah, memleketin her yanına tellallar göndermiş:

- Duyduk duymadık demeyin... En iyi hayvan eğiticisine 100 kese altın ödül verilecek!

Yapılan elemelerden sonra bir kişi, 'ülkenin en iyi hayvan eğiticisi' olarak padişahın huzuruna çıkmış. Padişah sormuş:

- Bir kediye, tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretirsin?

- Altı ayda öğretirim padişahım!

Aradan altı ay geçmiş. Eğitici huzura alınmış. Padişah sormuş:

- Öğrettin mi?

- Öğrettim padişahım!

Saray erkanı toplanmış. Hünerli kedi, elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. Tam başvezirin önüne geldiği zaman padişah sormuş:

- Ey vezir! Söyle bakalım; eğitim mi önemlidir, karakter mi?

Vezir, padişahın sorusuna cevap vermeden önce; kaftanının altında hazır tuttuğu bir fareyi yere bırakmış. Kedi, fareyi görünce; tepsiyi attığı gibi, farenin peşinden koşmaya başlamış. Altı aylık eğitim de boşa gitmiş. Vezir, padişahın sorusuna cevap vermiş:

- Karakter önemlidir padişahım. Önünde bir fare gördüğünde her şeyi unutan bu kedi gibi, eline bir fırsat geçtiğinde çıkarının peşinde koşan, dinini bile satan, eğitimli fakat karakteri bozuk insanlardan da Rabbim ümmeti korusun!

Bir kadının gözyaşı

Mısırlı bir adamın kalp hastalığı vardı. Doktorlar; adama, hastalığının çok ağır olduğunu, ameliyatın yalnız yurt dışında yapılabileceğini söylediler. Adam, zaman kaybetmeden Londra'ya gitti ve kendine iyi bir doktor buldu. Doktoru, hastalığının ağır olduğunu ve ameliyat olursa da yüzde 1 yaşam şansı olduğunu söyledi. Adam, ne yapacağını bilemedi. Düşündü taşındı ve doktora; ameliyattan önce memleketine dönerek vasiyetini yazacağını, işlerini yoluna koyarak, on günün içinde geri geleceğini söyledi.

Adam memleketine geldi, on gün içinde düzene koydu her şeyi, yakınlarıyla helalleşip, evden ayrıldı. Yolu, pazarın karşısından geçiyordu. Pazarda bir kasap, etlerin kötü yerlerini ayırıp çöpe atıyordu. Bir taraftan da; genç bir kadın, kasabın çöpe attığı etleri topluyordu. Kadına yaklaştı, etlerin kötü kısımlarını neden çöpten topladığını sordu. Kadın, utanarak; beş çocuğu olduğunu, çocuklarının yalnız yılda bir kez Kurban Bayramı'nda et yediklerini söyledi. Adam, duyduklarına çok üzülmüştü. Kasaptan 5 kilo et alıp, kadına verdi; sonra ise kasabın her ay bu kadına 5 kilo et vermesi için, 5 yıllık et parasını önceden ödedi. Kadın, gözleri yaşlı ve sevinç içinde, ellerini göğe açarak; "Allah'ım" dedi, "Sen bu adamın, bütün zorluklarını kolaylaştır!"

Kadın içten öyle dua etmişti ki, duası bütün arşı salladı..

Adam Londra'daki hastaneye gelmişti. Ameliyat öncesi yeniden muayene olunması gerekiyordu. Muayene eden doktor şaşırmış durumdaydı, üç kez yeniden adamı muayene etti, sonra adama bakarak "Bu bir mucize, kalbin sapasağlam" dedi.

Adam, kadının onun için ettiği duayı hatırladı ve doktora şöyle dedi:

"Mucize değil, bir kadının gözyaşları sebebi ile Allah'ın verdiği şifadır bu."