Zonguldak'ın kaderini siyasetçiler değil, bürokratlar belirliyor.

Liman içine yeni adliye binası yapılmasını sağlayan dönemin Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Özbakır'dı.

Hüseyin Özbakır, hastane binasının yerine yapılmasını ısrarla istedi.

Başarılı oldu.

Şimdi Vali Erdoğan Bektaş, "Hastane yeri yanlış" diyor.

TIR Parkı'na cami yapılması yanlış...

Daha temeli bile kazılamadı.

Fransızların döktüğü betonlar kırılamadı.

Bir sonra gelen vali, "Caminin yeri yanlış" demeden önlem alalım.

Vali Ahmet Çınar, Çanakkale'de görev yaparken çalıştığı firmaya bir sürü proje hazırlattı.

Ödenen para belli değil.

Hayata geçen tek bir proje yok.

Şimdiki Vali Erdoğan Bektaş'ın profesör arkadaşı, Zonguldak güzellemesi yapıyor.

Ulutan Barajı'nı gezmeye gidecek vatandaşın oturabileceği bir yer var mı?

Çöpünü atacağı bir kova, ihtiyacını gidereceği bir tuvalet var mı?

Bu yazıları bizim mağaracı Engin Zaman, yıllardır yazıyor...

Recep Aslan, dağ-bayır gezip çekiyor, yayınlıyor.

Bu şehre turist getirmek için yazıdan-fotoğraftan önce, bu bilince sahip yöneticiler lazım.

Siz daha şehir merkezindeki trafiği düzene sokamamışken...

Zonguldak-Filyos arasındaki ulaşımı hizaya getirememişken...

Sahildeki fabrikayı durduramamışken...

Turizmi nasıl geliştireceksiniz?

Kullanılmayan gerçek maden ocağı dururken, yapay eğitim ocağını maden müzesi yapan kafaların olduğu kentte turizm olur mu?

TTK'nın üretim yapmadığı Çaydamar ocağını maden müzesine dönüştürmeyi akıl edemeyen yöneticilerin olduğu bir kent turizmi geliştirebilir mi?

Zonguldak'a gelen herkesin gezip-görmek istediği Fener Mahallesi'ndeki doğalgaz kazılarını kapatıp, düzgün bir asfalt yapamayan kentin turizmle ne işi olur?

Mesela, Devrek'teki baston çarşısı ne oldu?

Bakın, biz hala dünyanın en yaşlı beşinci ağacı olan 4 bin 115 yaşındaki porsuk ağacımızla övünüyoruz.

Çünkü Yüce Mevla'nın bahşettiği güzelliğin dışında bizimkilerin yaptığı bir şey yok.

Bırakın bir şey yapmayı...

Hazırını-doğalını bozmasınlar yeter.

Siz önce şehir merkezinden akan dereyi temizlemeyi becerin, sonra turizmden söz edin.

Günün Fıkrası: Bu kimin telefonu?

Fitness salonunun soyunma odası, giyinen ve soyunan erkeklerle doluydu.

Bir cep telefonunun sesi duyuldu.

Adam biri, sıranın üzerinde duran telefonu aldı, "Alo" dedi.

Ses yükselticisi açık olduğu için herkes konuşmayı mecburen dinledi.

Adam: Alo...

Kadın: Tatlım, hala sporda mısın?

Adam: Evet...

Kadın: Ben şimdi Kanyon'dayım. Çok güzel bir elbise gördüm. Topu topu 3 bin 500 lira. Çok sevdim. Alabilir miyim?

Adam: Tabii tatlım... Madem o kadar beğendin...

Kadın: Buraya gelirken Audi galerisinin önünden geçtim. Yeni modelleri gördüm. Biri harika...

Adam: Kaça?

Kadın: 300 bin lira...

Adam: Tamam... Ama bu fiyatın içinde bütün ekstralar olmalı.

Kadın: Harikasın... Bir şey daha... Hani geçen sene almak istediğimiz ev vardı ya... O gene satışa çıkmış, 4,5 milyon lira...

Adam: Sen 3,5 teklif et... Oradan pazarlığa başla... Ne kurtarsan kardır.

Kadın: Okey... Seni çok seviyorum hayatım...

Adam: Ben de seni...

Adam, telefonu kapadı.

Öteki adamlar, ona şaşkınlıkla bakarken, adam gülümseyerek telefonu aldığı sıranın üstüne koydu ve sordu:

"Bu kimin telefonu yahu!.."