Zonguldak'ta Karakum denilince akla ilk 1957'de bitirilen yeni Zonguldak limanının güney mendireğinin arkasında oluşan kumsallık gelir. Denize dökülen atıkların su altı akıntılarının sürüklemesiyle oluşmuş kumsaldır. Son olarak Manolya Park olarak düzenlenen yerdir.

Karakum isminin asıl telaffuzu 1957 yılından çok öncesine dayanır. 1800 sonlarında yapılan ilk lavuar ve çıkan kömür atıklarının oluşturduğu sahil bandının ismi Karakum'dur. Zonguldak'ın ilk haliyle bilinen dönemlerde de karakum olarak bilinir.

1900 başları ve cumhuriyetin ilk yıllarına şahitlik eden, Atatürk'ün Zonguldak ziyaretindeki bilinmeyenleri günümüze taşıyan Bahri Savaşkan'ın günlükleri arasında, Zonguldak kumsalının ismi de Karakum olarak anlatılmıştır. Üzülmez deresinin Soğuksu tarafında kalan sahil "Karakum", derenin çarşı tarafı ise "Kılburnu" olarak bilinir.
Vilayet binasının bulunduğu alandan İskele'ye kadar olan alan bazı kaynaklar da "Kılburnu" olarak belirtilmektedir.

1957 yılında yeni liman yapılana kadar deniz kazalarının sık yaşanıldığı, iç limandaki gemilerin akıntıya kapılarak Karakum'a sürüklenip parçalandığı veya karaya oturduğu bir çok olay tarihimize kayıtlıdır.

İlk lavuar kömür iskelesi ve maden direği sevkiyatının yapıldığı karakum sahili, tarihimize şahit, bahse konu kahramanlara da tanık olmuştur.

Bu kahramanlar;
Savaşçı, isimsiz kahraman "Gazal Römorkörü ve Kaptanı Nazmi Bey", bölgenin ilk deniz savaş uçağı "Gofha ve pilotu Savmi Bey..."

GAZAL RÖMORKÖRÜ...

Alemdar gemisinin açık sularımızda yaptığı manevralar ve mürettebatının kahramanlıkları tarihimize katılmış, birebir yapılan model ile Ereğli'de müze haline getirilmiştir.
Yerel taririhçi-yazar Erol Çatma'dan Alemdar gemisi kadar önemli sayılan Gazal Römorkörünün anlatımlarına dayanarak araştırma yaptım, Batı Karadeniz kıyı sularımıza hakim olmamızda, asker, mühimmat ve erzak nakliyesinin temininde, savaşın lehimize dönmesinde isimsiz bir kahraman olduğuna şahit oldum. Sonunun, Zonguldak limanında parçalanarak olması da ayrı bir önem arz ediyor.


Alemdar gemisi gibi Gazal'da kent kültürümüze katılmalı, müzesi yapılmalıdır...


Türk Ordusu'nun Kurtuluş savaşında Batı Anadolu'daki geniş harekatı, 1922 yılının Ekim ayı başında tamamlanmıştı. Hükümet, Mudanya'da yapılması planlanan mütareke için hazırlık yapıyordu. Ancak Yunan kara güçleri etkisiz hale getirilmesine rağmen, özellikle Karadeniz ve Marmara'da işgal güçlerine ait savaş gemileri etkin durumda bulunuyordu.
Romanya ve Bulgaristan kıyılarından İstanbul'a taşınan mühimmatın durdurulması, Ankara'yı işgal güçleri karşısında daha da kuvvetli hale getirecekti. Bu nedenle, Karadeniz'de görev yapan gemilere öncelikle Yunan bandıralı ticaret gemilerini bulma, el koyma, gerekirse batırma emri verilmişti.
Amasra Bahriye kumandanlığı emrine verilen Gazal römorkörü de Batı Karadeniz'de nakliyat görevini sürdüren az sayıdaki Türk teknesinden biriydi. Sürekli seyir halinde bulunduğu için, ciddi bir bakım ve onarım görmemişti. Makine ve kazanlarında önemli arızalar vardı. Seyir halindeyken aralıklarla makinelerini durdurarak kazan basıncını yüksek tutabiliyordu...

Ekim 1922'de, Gazal zorlu nakliyat görevlerinden birini üstlenmişti. Römorkörün komutanı Kıdemli Yüzbaşı Nazmi Bey, Tuna Nehri deltası ile İstanbul Boğazı arasındaki trafik rotalarında Yunan bandıralı ticaret gemilerini arayıp bulacak, ama düşman gemilerinin sayıca çok olduğu İstanbul Boğazı'na yaklaşmayacaktı.
Gazal, 7 Ekim 1922 günü saat 11.00 sularında kuzeye doğru seyrederken, İstanbul Boğazı'nın 60 mil kuzeyinde Boğaz'a doğru seyreden bir ticaret gemisi gördü. Ticaret gemisine yaklaşılınca geminin adının Urania olduğu anlaşıldı. Yüzbaşı Nazmi Bey, Urania gemisinin kaptanından, geminin hangi ülkenin bayrağını taşıdığını, hareket limanını ve rotasını bildirmesini istedi. Şilep kaptanı, geminin Yunan bandıralı olduğunu, Köstence'den hareketle Boğaz rotasında ilerlediğini bildirerek, Yunan bayrağını çekti ve topunu şilebin köprü üstüne doğru çevirdi.

Yunan gemisinde büyük bir panik başladı. Yunanlı kaptan, direnmeden geminin teslim olduğunu bildirdi. 45 tonluk Gazal römorkörü, 2.200 tonluk şilebi ele geçirmişti.
Aslında Yüzbaşı Nazmi Bey, Yunanlı kaptana isteklerini bildirirken büyük bir riskin altına girmişti. Çünkü Gazal'a monte edilen top arızalı olduğundan çalışmıyordu. Ancak Mühendis Seyfi Bey, Topun üzerindeki brandayı o kadar hızlı ve karalı bir şekilde Urania'nın üzerine yönlendirmişti ki, Yunan şilebinin personeli tereddüt etmeden teslim olmak zorunda kalmıştı.
Nazmi Bey hemen Gazal'dan bir filikayı denize indirterek Üsteğmen Sabri Bey'e Urania'yı teslim alması emrini verdi. Üsteğmen Sabri bey ve üç erden oluşan müsadere timi, Urania gemisinin köprü üstü, telsiz ve makine dairesini kontrol altına aldı. İngiliz karakolunun temas riskine karşı rota değiştirildi ve böylece 08 Ekim 1922'de Karadeniz Ereğli'ye ulaşıldı.

Ele geçirilen 2.200 tonluk Urania şilebindeki kereste ve karpite el konuldu. Gerekli hukuki işlemler tamamlanarak, gemiye Türk bayrağı çekildi ve "Samsun" ismi verildi. Karadeniz'deki nakliyat çalışmalarına katılmak üzere Trabzon Nakliyat-ı Bahriye Komutanlığı'na verilen Samsun gemisi, 22 Ekim 1922'de vardığı Trabzon Limanı'nda 2.200 ton kereste ve 55 ton karpitten oluşan yükünü boşalttı. Ardından limandaki atölyede bakımı yapıldı. Urania şilebi bu tarihten sonra "Samsun" adıyla görev yaptı ve savaştan sonra da Seyr-i Sefain idaresine devredildi.

GAZAL'IN ZONGULDAK'TA SONA EREN SERÜVENİ...

Gazal römorkörü, Çanakkale ve Gelibolu'da kurulu V.C.Grech firması adına 1910 yılında Hollanda'nın Capelleaan den Ijsel'deki Scheepswersen H. Vuijk&Zonen tersanesine "Underwriters " adıyla sipariş edildi.
366 Kızak No.'suile inşa edilen römorkör Tam boy 28,28 mt., Genişlik 6,71 mt, Derinlik 3,50mt. idi. 2 genişlemeli ana buhar makinesi South Shields, GT Gray imalatıydı ve 76 nhp güç üretiyordu. Azami seyir sürati 10 knots idi.
1912'de el konularak Seyr-i Sefain İdaresi'ne devredildi ve "Gazal" adı verildi.
16 Mart 1920 günü İstanbul resmen işgal edilmiş, kısa bir süre sonra da İstanbul'da toplanan Meclis Padişah tarafından kapatılmıştır. 23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi resmi olarak kurulmuş ve bağımsızlık için savaş veren bir hükümet ilan edilmiştir.
Milli Mücadele döneminde Trabzon Nakliyat-ı Bahriye Kumandanlığı emrine verildi. İstanbul'dan kaçan ve Ankara Hükümeti adına çalışan Rüsumat No.4 motoru ve Gazal Römorkörü ile kaçak olarak Rusya'ya bir iki defa sefer yapıldı. Bu römorkörler kömürle çalıştığı için bacasından düşman gemilerinin uzaktan görebileceği şekilde, siyah duman çıkmaktaydı. Bu duman çok tehlikeliydi. Bu sebeple, Rizeli Osman Bey Gazal Römorkörünü Rusya'da kömürden mazota çevirerek daha emniyetli seferler yapmasını sağladı. Bu iki römorkör personeli Hükümetten maaş alamadığı için onların da para ihtiyaçları, yiyecek ve içecek ihtiyaçları Osman Bey tarafından giderildi. 1920 yılı sonlarında Rusya'dan yapılan taşımacılığın ağır yükünü Rüsumat No. 4 ve Gazal römorkörü üstlenmiştir.

TBMM 6 Eylül 1920 Oturumunda alınan kararla Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'ne bağlandı. Rusya'da mürettebatsız beklemekte olan Gazal'a Milli Savunma Bakanlığı'nın Trabzon Liman Başkanlığı'na gönderdiği 7 Kasım 1920 tarih ve 7 Numaralı telgrafı uyarınca Kıdemli Yüzbaşı Nazmi Efendi Gazal'ın süvariliğine, Süvari Yardımcılığına Yüzbaşı Adil Efendi, Baş Çarkçılığına Aydın Reis Gambotu çarkçılarından Yüzbaşı Sadi Efendi ve ikinci çarkçılığa Yüzbaşı Kaşif Efendi atanmıştır.
Gazal 1923 Aralık ayında yeniden Seyr-i Sefain İdaresi'ne devredildi. Ereğli, Zonguldak, Amasra, İnebolu ve Samsun hattında milli mücadele sırasında mühimmat ve erzak taşıyan Gazal iç hizmet için geldiği Zonguldak limanında Kasım 1935 tarihinde çıkan fırtınada sürüklenerek Karakum önlerinde dış limanda karaya oturup ikiye bölünmüş ve kayalara düştüğü için tamamen parçalanmıştır. Bu geminin mürettebatı tamamen kurtarılmış, yalnız kurtulma ümidiyle kendisini denize atan ateşçi ile, ikinci kaptanın gemide bulunan ve telaş arasında kurtarılamayan altı aylık çocuğu boğulmuşlardır.

Kahraman Gazal'ın akıbeti Zonguldak limanında çıkan bir fırtınayla son bulmuştur...

Daha sonraki yıllarda Gazal ismi iki nesil deniz vasıtasında daha yaşatılmıştır...

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ, İLK ÖRGÜTLENME VE BUNA BAĞLI DENİZ STRATEJİSİNİN TEŞKİLİ (1919-1922)...

Eylül 1920 itibariyle ete kemiğe bürünen Milli Mücadele'nin ağırlık merkezinin Batı Cephesi olacağı anlaşıldığında Karadeniz üzerinden silah, cephane ve her türlü malzemeyi içeren lojistik nakliyatın idamesi yaşamsal bir boyut kazandı. Zaten Milli Mücadele'nin stratejik safhaları incelendiğinde Büyük Taarruza kadar uygulanan harekat tasavvurunda temel gayenin düşmanı kesin sonuçla mağlup edecek nizami bir kuvvetin ivedilikle teşkil edilmesi olduğu anlaşılır. Bunun için de en başta lojistik planlama ve buna bağlı kısıtlı zaman, eldeki kaynak ve icrasını tanzim edecek bir stratejiye ihtiyaç vardır. Diğer yandan kara savaşı daima kısa süreli silahlı mücadelelerin aracı olduğu ve savaş uzadıkça ordunun denizyoluyla beslenmeğe muhtaç kaldığı askeri düsturu üzerinden değerlendirildiğinde, denizdeki lojistik nakliyatın Batı Cephesi'nde ordunun stratejik manevra imkanı sunduğu sonucu da ortaya çıkmaktadır.
İlk olarak sivil gemilerle idame edilen dağınık durumdaki ikmalin bir teşkilat riyasetinde birleştirilmesi, sevk ve idare edilebilmesi için 10 Temmuz 1920'de Erkan-ı Harbiye bünyesinde Umur-ı Bahriye Müdüriyeti ihdas edildi. Bu sayede Ankara Hükümeti deniz nakliyatında tek otorite olmakla kalmadı ayrıca bahriyeli zabitlerin dahiliyle birlikte ikmal faaliyetleri daha disiplinli bir yapıya kavuştu. 1921 yılına gelindiğinde müdürlüğün iş yoğunluğu gözle görülür düzeyde artması ve tabii Liman reislikleri, Rusya'daki irtibat zabitliği ve diğer kurulan muhtelif deniz teşkillerinin2 katılımı neticesinde yetersiz kalan kurumun genişletilmesine ve adının Bahriye Dairesi olmasına karar verildi.

Giderek gelişen ve daha büyük bir alana yayılan deniz gücünün komuta ve kontrol görevi de Binbaşı Ahmet Şevket (Doruker) tarafından deruhte edildi. Ayrıca idari ve harekat işlerinin daha etkin yürütülmesi için Bahriye Dairesi Personel, Harekat, İkmal-Levazım, Limanlar-Deniz Ticareti, Saymanlık ve Sıhhiye olmak üzere altı şubeye ayrıldı. Bundan başka Milli Hükümet tarafından stratejik düzeyde Bahriye Dairesi'ne iki ayrı sorumluluk sahasında görev biçilmişti.
Birinci Bölge, Rus sınırından İnebolu'ya kadar olan uzanan sahaydı ve bu bölgedeki faaliyetlerin komutası Samsun Liman Reisliği'ne aitti. İnebolu'dan Batı'ya doğru uzanan bölge ise İkinci Bölge olarak tanımlanmıştı. Buradaki faaliyetlerin de sevk ve idaresini Zonguldak Liman Reisliği (diğer adıyla Merkez Liman Reisliği) üstlendi. Haziran 1921'de İtalyanların Antalya'dan çekilmesiyle birlikte burada bir Merkez Liman Reisliği ihdas edildi ve tüm Akdeniz kıyılarının sorumluluğu bu yönetime devredildi. Bu arada Türkiye-Bolşevik Rusya yakınlaşmasının stratejik bir ortaklığa dönüşmesiyle birlikte Karadeniz'deki ulaştırma Anadolu'daki mücadele için bir ölüm kalım meselesine dönüştü.

AMASRA DENİZ ÜSSÜ KURULDU...

5 Haziran 1921 tarihinde Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Vekili Fevzi (Çakmak) Paşa tarafından da gemilerin Boğaz'dan çıkışı ve seyir rotasıyla ilgili liman reislikleri aracılığıyla kuvvetli bir gözetleme (tarassut) teşkilatı da vücuda getirilmesi kararlaştırılmıştı. Böylelikle Bahriye Dairesi tarafından 1921 Haziran ayında Baba Burnu (Karadeniz Ereğli), Amasra, Kerempe Burnu (Cide), İnce Burun, (Sinop), Sinop, Papaz Burnu (Samsun), Kale Mevkii (Giresun), Kemer Burnu (Pazar), Absalah (Hopa) olmak üzere dokuz adet gözetleme istasyonu kuruldu. Gözetleme istasyonları düşman gemilerinin hareketlerini tespit ettiği anda ilgili bölgelere uyarı yapılarak, var olan güçlerin savunmaya dönük tedbirler almasında fevkalade etkili oluyordu.


Keşif faaliyetlerini desteklemek maksadıyla 6 Kasım 1921'de Amasra'da bir de Deniz Tayyare İstasyonu tesis edildi. İstasyonun asli görevi Karadeniz'in Boğaz açıklarında birleşen yol kavşağını kontrol etmek, Karadeniz'de düşman harp gemilerinin hareketlerini gözlemek ve gerekirse bunlara eldeki imkanlar doğrultusunda taarruz tertiplemekti. Deniz Tayyare İstasyonu'nun görev sahası Samsun'dan Boğaz'a kadarki alanı kapsıyordu. Buradaki uçak filosunun nüvesi I. Dünya Savaşı'nda İnebolu'da konuşlanan üç tayyareden bir araya getirilmişti. Ayrıca 1922 yılında Almanya ve Rusya'dan da Karadeniz yoluyla istasyona yeni uçaklar getirilmesi, gözetleme faaliyetleri üzerinde kuvvet çarpanı etkisi yaratmıştı.

AMASRA DENİZ ÜSSÜ VE PİLOT BİNBAŞI SAVMİ UÇAN...

Milli Mücadele yıllarında Amasra Deniz Hava Üssü'nde Kurtuluş Savaşı Kahramanı Amasra Bahri Tayyare İstasyonu Komutanı Binbaşı Savmi Uçan (1885-1953) tarafından 3 tane deniz hava savaş uçağı görev yaptı.

Savmi Bey, 1921'de Amasra'da bir deniz tayyare istasyonu tesisine memur edilir. Çünkü o sırada Karadeniz'de yapılan nakliyat artmıştır, 1921'in sonlarından itibaren Amasra'nın küçük limanı önemli bir ikmal noktası haline gelir. Rusya'dan alınan veya İstanbul'daki depolardan kaçırılan silahlarla, Anadolu'ya sevk edilen erzakların bir bölümü de burada boşaltılır.
Amasra'da Binbaşı Savmi Bey'in gayretleriyle bir deniz uçağı üssü kurulması girişimi başlatılır. Kasım 1921'de Bahriye Nezareti'ne ait üç deniz uçağının İstanbul'dan gizlice kaçırılmasına karar verilir.
Uçaklar İstanbul da ki gizli teşkilatlardan 'Muavenet-i Bahriye Grubu' tarafından depolardan alınarak İnebolu'ya götürülür. Savmi Bey'in büyük fedakarlıklarla, gece gündüz demeden monte ettiği bu tayyareler daha sonra büyük görevler üstleneceklerdir.

1922 yılının Haziran ayına kadar, uçakların montajları yapılır ve bir uçak hangarı inşa edilir. 18 Haziran 1922 tarihinde, ilk Gotha tipi deniz uçağının onarımı tamamlanır ve deneme uçuşlarına başlanır.
3 Temmuz 1922 tarihinde Amasra'dan keşfe çıkan bu deniz uçağı, Şile'nin Koprıca ağzında, Yunan donanmasının Panthir muhribini görerek hücuma geçer. Yüzbaşı Cemal'in attığı bombalardan biri Panthir muhribinin baş tarafına isabet eder.


Uçak üssüne dönüp bomba ve yakıt ikmali yaptıktan sonra saldırıyı sürdürür. İkinci saldırısın da, altı bomba attıysa da havanın sisli olması nedeniyle, bombaların sonucunu gözleyemez. Muhripte öldürücü bir hasar oluşmaz ancak Panthir uzun bir süre savaş dışı kalacaktır.
Bu tek saldırı bile, Yunan donanmasının bölgedeki hareketini engellemek için önemli bir girişim olmuştur. 1922'nin Ağustos ayında, diğer iki uçak da daha etkin olarak görev almaya başlar. Ancak uçaklar çok eski ve yıpranmış durumdadırlar; sadece Batı Karadeniz bölgesinde keşif ve devriye uçuşları yapabilir.


7 Eylül 1922 tarihinde ise, Amasra'daki uçakların Sapanca Gölü'ne nakli emredilir. Amaç, Anadolu'dan çekilmekte olan Yunan güçlerinin Gemlik, Bandırma ve Mudanya'da takip edilip sıkıştırılmasıdır.
13 Eylül'de Yüzbaşı Nuri, Gotha'lardan biri ile Sapanca'ya doğru havalanır, ancak arızalana uçak Akçakoca kıyısına mecburi iniş yapar. 13 Ekim'de de Akçakoca'ya mayın götüren Şahin vapuru ile Amasra'ya geri getirilir.
Yine 16 Eylül'de Yüzbaşı Cemal ve Teğmen Şerafettin Bey ikinci uçak ile Sapanca Gölü'ne inerler. 25 Eylül'de diğer Gotha, Binbaşı Savmi Bey idaresinde İzmit'e doğru uçar. Sakarya'nın ağzında motoru arızalanan uçak denize iner. Tamir edildikten sonra İzmit'e gönderilir. Bu arada, Kasım başında Haliç ambarlarından bulunan iki başka deniz uçağı da İzmit'e gönderilir. Böylece 18 Kasım'da İzmit'te, 2'si Amasra'dan 2'si de İstanbul'dan gelen 4 deniz uçağı bir araya getirilir. 2 Aralık 1922 de Binbaşı Savmi Bey, 'İzmit Uçak İstasyonu Komutanlığı' görevine atanır.


13 Aralık 1922'de de Genelkurmay Başkanlığı'nın emriyle bu deniz uçağı üssü İzmit'ten İzmir'e nakledilir.

ZONGULDAK'A İLK İNEN UÇAK...

Tarih sahnesine birinci dünya savaşında giren ancak henüz emekleme aşamasında olduğu için sadece kısa mesafeli gözetleme görevinde bulunan ilk savaş uçakları, uzun mesafe uçamadıkları için gemi güvertelerinde taşınıp, suya iniş ve kalkış kapasiteli deniz uçaklarıdır.
Kurtuluş savaşında görev yapan bu uçaklardan bölgemizde Amasra'ya konuşlanan ve Zonguldak hava sahası denetlemesinde bulunan ve Zonguldak limanına da görev dahilinde suya iniş kalkış yapan ilk uçak Binbaşı Savmi Uçan'nın kullandığı deniz uçağıdır.
Fotoğraf, Binbaşı Savmi'nin kullandığı deniz uçağının Zonguldak liman sularına inip, sahil boyu, Kılburnu mevkisinde karaya çekilmiş güne aittir. Fotoğrafta görünen, Zonguldak'ın ileri gelenleriyle birlikte soldan üçüncü, elini uçağa dayamış olan pilot binbaşı Savmi (Uçan)Bey olup beyaz denizci üniformalı, Şahin gemisi komutanı yüzbaşı Cevat (Ülmen) Beydir...

ZONGULDAK UÇAKSAVAR TOP MEVZİLERİ VE KUMANDANI AZİZ NESİN...

Yazar 'Aziz Nesin' adıyla tanınan Mehmet Nusret, 20 aralık 1915'de Giresun'da dünyaya geldi. 1925'te İstanbul Süleymaniye'deki Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi'nin (sonradan ismi İstanbul 7. İlkokul olarak değiştirildi) 3'üncü sınıfına devam etti. Darüşşafaka Lisesi'nde 2 yıl okuyan Nesin, 1935'de Kuleli Askeri Lisesi'nden mezun oldu ve 1937'de Ankara Harp Okulu'nu asteğmen olarak bitirdi. Aynı anda Güzel sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü'ne de devam eden Nesin, 1939'da Askeri Fen Okulu'nu bitirdi. Asteğmen olarak orduya katılan Nesin, İkinci Dünya Savaşı sırasında Trakya'daki çadırlı ordugahta 2 yıl görev aldıktan sonra, 1942'de atandığı Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Taburu Bölük Komutanlığı'nda bir bomba kazasında yaralandı.

1944'de Ankara'da Harp Okulu'nda açılan ilk tank kursuna katılan Nesin, o yıl Zonguldak'ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla görevlendirildi. Zonguldak uçaksavar bataryalarının inşaatından sorumlu komutan Aziz Nesin, Balkaya -Karakum noktasındaki bataryalarda da görev yaptı...

Yardımcı kaynaklar:
Zonguldak Nostalji - zonguldaknostalji.com
Yerel tarihçi-yazar, Erol Çatma
BGD Başkanı Güngör Yavuzaslan - Tarihçi-yazar Gürdal Özçakır - Haber: bartin.info
Beyaz Tarih
Osman Öndeş - 1 Kasım 1935-Cumhuriyet Gazetesi
Savaş Aldatmaları, M.Günsev Şu Çılgın Türkler, T. Özakman