Her şey, herkesin gözü önünde oluyor.

Filyos Ateş Tuğla Fabrikası, yaz sezonu başında, hem de bayram öncesinde başka firmalara ait mal pişirme işine girdi.

İnsan ve çevre sağlığını tehdit edici toz ve kül gibi kimyasal uçucu ve yapışkan atıkları gerekçe gösteren Filyos Şanlı Otel, bu şartlarda hizmet veremeyeceğini belirterek, tesisi kapattı.

Mesela; Antalya'da, Bodrum'da deniz kenarında bir sanayi kuruluşunun bu şekilde çalışmasına izin verilebilir mi?

Tatil bölgelerinde sezonda inşaat yapmak bile yasakken, Filyos'ta deniz kenarında hammadde pişirmek nasıl mümkün oluyor?

Bence fabrika sahipleri bu kenti yönetiyor olsa, böyle bir rezilliğe asla izin vermezlerdi. Zonguldak'ı yönetenler neden izin veriyor, anlamak mümkün değil.

Otel sahibi İsmail Recai Şanlı'ya da sordum, "Vali Beyle görüştünüz mü?" diye?

"Neyi görüşeceğim? Bilmiyorlar mı? Sen de biliyorsun" dedi.

Bir işadamının böyle düşünmesi, kentimiz açısından ne kadar kötü...

Bu durum, kenti yönetenler açısından daha da kötü...

"Üçüncü Mükellefiyet" ilan edildi de haberimiz mi yok?

Yazanı döv, hak arayanı ez!

Nereye kadar?

Aslında biz de kenti yönetenler gibi haklı yerine güçlüden yana olsak, hiç bir sorun yaşamayız.

Ama biz Zonguldaklıyız.

Burada doğduk, burada öleceğiz.

Kenti yönetenler gibi görevimizi yapıp gitmeyeceğiz.

Bana göre bu kent, yönetilmiyor, idare ediliyor.

Tehirli Hava Yolları...

THY, 15 günde üç kez "arıza" yaptı. Havaalanı Müdürü bile telefonlara bakmaz oldu. Politikacılarımızı arıyoruz, onlar da Havaalanı Müdürünü arıyorlar.

Onu biz de arıyoruz.

Bize böyle bir durumda Ulaştırma Bakanını arayacak politikacı lazım.

THY Genel Müdürünü arayacak politikacı lazım.

"Uçak indi" diye "şak şak" twitleri atan bürokrat yerine "Sefer niye aksadı?" diye twit ayacak bürokrat lazım bize...

"Zonguldak sahipsiz" deyince kızıyorlar.

Hani nerede Zonguldak'ın sahipleri?

Büyüklerimiz çok gülüp eğlenince, "Başımıza gelecek var" derlerdi. Çok sevinmek bile hakkı değil Zonguldaklının...

Tam "uçacağız" diye sevinirken, yine yere çakıldık.

Bu arada, 23 Haziran 2019 tarihinde yapılacak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinden sonra uçak seferlerinin yapılamayacağı şeklinde iddialar var, inanmak istemiyoruz.

Bir de Germania Havayollarına ait uçaklar, yaz-kış Zonguldak Havaalanına inebiliyordu.

THY pilotları niye inemiyor, onu da anlamış değilim.

Bizim Ensarcıları havaalanına göndersek, uçakların iniş ve kalkışlarında dua ettirsek, bir faydası olur mu?

En başta Vali Yardımcısı Nevzat Taşdan, ellerini semaya açmış dua ediyor, bir yandan da "Ölürüm Türkiyem" diye sekiyor!

Arkasında Vakıf Müdürü Abdullah Püren!

Onun arkasında da diyalizci Bünyamin!

Günün Fıkrası: İkinizi de harcarım...

Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar. Kadın yerine oturur ve davalının avukatı, kadına yaklaşır ve sorar:

- Ayşe Hanım, beni tanıyor musunuz?

Yaşlı teyze cevap verir:

- Ah evet, Avukat Bey, sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli yalan söylüyorsunuz. Karınızı, komşunuzla aldatıyorsunuz, "en yakınım" dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 lira fazla kazanmak için herkesi satarsınız.

Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur. Avukat ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar:

- Peki, Ayşe Hanım, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?

Kadın yine cevaplar:

- Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor.

Yine herkes şokta... Bütün salonu bir uğultu kaplar... Hakim, kürsüye "tak tak tak" vurup, herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırır. İkisine de eğilmelerini söyleyerek, kulaklarına şunu fısıldar:

- Eğer bu kadına beni tanıyıp-tanımadığını sorarsanız, anam avradım olsun, ikinizi de harcarım!