"Karasevda" ölçüsünde sevdiğim Zonguldak'ın kara lekeleri de var.

Bu lekelerden biri de, gazeteci dövmek...

O kadar kolay ki...

Yakalarsın sokakta...

Nasıl olsa tek başınadır.

Koruması yoktur.

Silah kullanmaz.

Toplum zaten tırsıktır, engellemez.

Bir güzel dövdürürsün beslemelerine...

Ya da kendin döversin.

Karakolda ifadeni verir, çıkar gidersin.

Üç gece nezarette kalsalar...

Yine bu kadar kolay adam döverler mi dersin?

[*] [*] [*] [*]

Ya diğer gazeteler...

Genelde susarlar.

Rakipseler, sevinirler bile...

Biraz da korkarlar.

"Sıra bize de gelir" diye...

Öyle ya, adalet bile ağır işliyorsa...

Arkalarında kimse durmuyorsa...

[*] [*] [*] [*]

Taraflara şunları demek isterim...

Öncelikle basının özgür ve cesur olması gerekir.

Buna tarafsız, suçlamadan çok uyarı temelli yorum hakkını da ekleyin.

Haber yaparken muhatabın da görüşünü almak gerekli...

Böylesi bir basın anlayışı hepimize lazım olacak.

Yani yolsuzluklar, haksızlıklar, yasadışı olan her şey açığa çıkmalı ki...

Yapanlar için caydırcı olmalı...

[*] [*] [*] [*]

Gazeteci dövmeyi marifet sananlara gelince...

Hakkınızdaki yazılanlar doğruysa...

Değil adam dövmek, suspus olmak yararınıza olur.

Çünkü, çirkef ne kadar karıştırılırsa, pis koku artar.

Varsayalım ki haklısınız...

Haklı olduğunuzda bile öfkenize esir olmamak, kumaşınızın kalitesini gösterir.

Hakkınızda yazılanlar yalansa; tekzip, maddi-manevi tazminat, hatta ceza davası gibi yollar varken, hukuk dışı davranıp ceza kesmeye kalkarsanız, ne mi olur?

Sizden daha güçlü birileri, size racon kestiğinde sizi savunacak basın olmaz.

[*] [*] [*] [*]

Kısacası...

Gazetecinin terazisi, hassas ve adil olmalı...

Gazeteci dövmeyi marifet sananlar utanmalı...

Ve de Zonguldak susmamalı...

[*] [*] [*] [*]

İstanbul'dan selamlar...