Zonguldak'ın ünlü nitelikli dolandırıcısı, yine bir icra-i faaliyette bulunmuş.

"Seçimdi-geçimdi" derken, kendisiyle yakından ilgilenemiyorduk.

Bizim nitelikli, fırsattan istifade birini 9 milyon lira tokatlamış.

Şaşırdık mı?

Elbette hayır...

Bizim nitelikli, gerçekten nitelikli...

Hatırlı dostları var, milletvekili dostları var.

Kandıracak, dolandıracak birini bulması zor olmuyor.

Konunun detaylarını arkadaşlarım toparlıyorlar.

Mahkeme evrakları da elimize gelecek.

Ben "işaret fişeğini atayım, ortalık şenlensin" istedim.

Beyler, boru değil!

9 milyon lira!

Ortada bir sürü mağdur!

Bu bizim nitelikliyi kim koruyor-kolluyorsa, Allah belasını versin!

Kıssadan Hisse:

Herkes aslına çeker...

Bir padişah, Hızır'ı görmek istiyordu. Bunun için tellallar çağırttı, "Kim bana Hızır'ı gösterirse, onu armağanlara boğacağım" dedi.

Çok çocuğu olan fakir bir adam, bu işe talip oldu. Karısına, "Hanım, ben padişaha Hızır'ı bulacağımı söyleyip, ondan kırk gün müsaade alacağım. Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para alırım. Kırk günün sonunda Hızır'ı bulamayacağım için benim kelle gider, ama siz rahat olursunuz" dedi.

Adamın karısı kanaatkar biriydi, "Efendi, biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye... Bundan sonra da idare ederiz. Vazgeç bu tehlikeli işten" dedi.

Adam kafaya koymuştu. Padişaha gidip Hızır'ı bulacağını söyledi. Bunun için kırk gün izin istedi. Hızır'ı bulmak için koşuşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için, saraydan tonlarca yiyecek, içecek ve nakit para aldı. Bunları evine teslim edip kırk gün ortadan kayboldu.

Kırk gün bitiminde padişahın huzuruna çıkıp her şeyi itiraf etti:

"Benim aslında Hızır'ı bulacağım yoktu. Ailece sıkıntı çekiyorduk. 'Hızır'ı bulacağım' diye sizden dünyalık almak istedim."

Padişah buna çok kızdı, "Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi?" diye bağırdı. Adam da, her şeyi göze aldığını söyledi.

Bunun üzerine padişah, yanında bulunan üç veziriyle görüş alışverişinde bulundu. Birinci vezire sordu:

"Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?"

Birinci vezir, "Efendimiz, bu adamın boğazını keselim. Etini parçalayıp çengellere asalım..." dedi.

Bu sırada peyda olan, nurani, aksakallı bir ihtiyar, birinci vezirin sözleri üzerine şöyle dedi: "Küllü şey'in yerciu ila aslıhi..."

Padişah, ikinci vezire sordu:

"Bu adama ne ceza verelim?"

İkinci vezir, "Hükümdarım, bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım" dedi.

Biraz önce ansızın ortaya çıkan ihtiyar yine, "Küllü şey'in yerciu ila aslıhi..." dedi.

Padişah, üçüncü vezire sordu:

"Ey vezirim, sen ne dersin? Beni kandıran bu adama ne ceza verelim?"

Üçüncü vezir de, "Padişahım, bana göre bu adamı affedin. Size yakışan, sizden beklenen budur. Bu adam önemli bir suç işledi, ama sanıldığı kadar da kötü biri değil. Çünkü çoluk-çocuğunun rahatı için, kendini feda edecek kadar da iyi yürekli..." dedi.

Nurani ihtiyar yine söze karıştı:

"Küllü şey'in yerciu ila aslıhi..."

Bu defa padişah, o yaşlı zata yöneldi:

"Sen kimsin? İki de bir tekrarladığın o laf ne demektir?"

İhtiyar, "Senin birinci vezirinin babası kasaptı. Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti. Yani aslını gösterdi. İkinci vezirinin babası yorgancıydı. Yorgan-yastık üzerine yün, pamuk vb. doldururdu. O da babasına çekti. Üçüncü vezirin ise, babası da vezirdi. O da soyuna çekti, büyüklüğünü gösterdi. Benim söylediğim söz, 'Herkes aslına çeker' demektir. Vezir istersen işte vezir, Hızır istersen işte Hızır... Bu adamı mahcup etmemek için sana göründüm" dedi ve ortadan kayboldu.