Yaşam yolculuğumda yolumun kesiştiği kişilerden biri de Namık Aşcı'dır.

Onu, 1975 yılında "İşçi Davası Gazetesi"nde tanıdım.

12 Mart 1971 darbesi sonrası açılan düzmece bir dava sonucu bir grup aydın ve Erdemir işçisi ile birlikte tutuklanmıştı. Bu saçma davadan tahliye olmuştu.

Bizim gazetenin asar-ı antika sayılabilecek daktilosunun başında pür dikkat, ciddiyetle yazışını hatırlarım.

Sonrasında; belediye, siyaset, yerel basın alanlarında birlikte olduk.

Benim için hep bir şeyler öğrenebildiğim bir usta ve güvendiğim bir ağabey oldu.

Dört kitabımın da imza günü etkinliğinde en yakınımda bulundu.

[*] [*] [*] [*]

"Kent Yaşamından Tanıklıklar" isimli TV programım içerisinde onunla da bir söyleşi gerçekleştirmeyi çok arzuladım. Ama bir türlü razı edemedim.

Bu söyleşi, önemliydi...

Çünkü pek az kişiye nasip olabilecek olağanüstü bir hafızası var. Böylece kent için çok önemli bilgileri belgelemiş olacaktım.

Dilerim birileri bunu yapar.

[*] [*] [*] [*]

Evet, çok güçlü bir hafızası var. Yirmi sene öncesinden bir görüşmede kimin, ne konuştuğunu tarihi ve saatiyle, kelimesi kelimesine söyleyebilir.

Evet, geçmişte, Sırrı Öztürk'ün üç ciltlik "12 Mart 1971'den Portreler" isimli kitabında yer alan 70 kişiden biri olarak önemli bir yeri var.

Bu anlamda çok daha başka özelliklerini öne çıkarmak mümkün.

Ama benim için onu önemli kılan, Zonguldak'taki kişi ve kurumlara yaptığı katkılar.

Namık Abi, ömrü billah, hep soyadına uygun davrandı.

Öne çıkmak, popüler olmak gibi bir derdi hiç olmadı.

Hep "Aşcı" olarak mutfakta çalıştı.

Ne mi yaptı?

12 Mart öncesi Erdemir'de çalıştı. İşini iyi yapan, yetkin bir personel olarak bilinirdi. Bunun yanında DİSK'e bağlı Maden-İş Sendikası'nın Erdemir'de örgütlenmesinde, yetki almasında önemli katkıları oldu.

Zonguldakspor'da çalıştı. Kulübe katkı sağladı, yararlı oldu.

1989'daki belediye seçimlerinde yapılan önseçimde en çok oyu alarak meclis üyesi oldu. Ben de parti kontenjanından meclise girdim. Ben ve bazı arkadaşlar elimizde "balta" ile savaşırken(!) onun elinde "mala" vardı. Yani biz, biraz da kırıp dökerken, o iş-düşünce üretti. Yüksel Aytaç'a kalkan oldu.

Soldan Sağa: Ahmet Başçı, Ali Kaya, Haydar Baş, Namık Aşcı,

Erol Galatalı, Turan Demirtaş, Yaşar Avcı...

Büyük Madenci Yürüyüşü'nün öncesi ve sonrasında Genel Maden İşçileri Sendikası'nda, Genel Başkan Şemsi Denizer'in danışmanıydı. Bu süreçte olan kurultaylar, paneller, basın çalışmaları ve akla gelen tüm etkinliklerde, Denizer'in söylevlerinde damgası vardı.

Karaelmas Gazeteciler Derneği'ne eğitim açısından önemli katkıları oldu. Başta Ali Rıza Tığ, Atilla Öksüz ve Aydın Arslanyılmaz gibi ve ismini sayamadığım gazeteciler üzerinde emeği var.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nde üniversite öğrencilerine birlikte seminer verdik.

Kitap yazan -başta ben olmak üzere- birçok yazarın eserlerinde dil-gramer düzeltmelerini o yapar.

SHP ve CHP'de talepte bulunan tüm yöneticilere yardımcı oldu.

Son olarak da uzun bir süredir Briç Kulübü'ne yardımcı oluyor.

Yani hep iş yapar, ama hiç övünmez, böbürlenmez.

[*] [*] [*] [*]

Onunla ilgili birkaç anımı anlatayım...

1989'da yerel seçimi kazandık. Yüksel Aytaç, Zonguldak Belediye Başkanı oldu. Ama inatla, kadrolaşmak yerine eski müdürlerle çalışmak istedi. Belediyede disiplin ve verimi sağlamak için önerdiğimiz tüm başkan yardımcısı olabilecek isimleri (Erdoğan Başaran, Hamit Kalyoncu gibi) kabul etmedi.

Yaptığım araştırmada, meclis üyelerinden de başkan yardımcısı atanabileceğini görünce, bir grup toplantısında, o ara işsiz olan Namık Abiyi önerdim. Namık Abi, kesin bir dille reddetti.

Ben de inat ettim. Bir sonraki toplantıda da teklifimi yineledim.

Bana çok kızdı ve, "Bana bak, bu teklifi bir daha dile getirme. Ben, 'Namık Aşcı meclis üyesi oldu da buradan kendine çıkar sağladı' dedirtmem. Bu son olsun!" dedi.

Yani azarladı.

Kısacası, ilkeli, onurlu biridir.

Bu anlayışının önemini, başkan yardımcısı olabilmek için birbiriyle kavga eden, ortalığı birbirine katan meclis üyeleri ile karşılaştırınca, daha iyi anlarsınız.

[*] [*] [*] [*]

1989 yerel seçimlerinin hemen sonrasında toplu iş sözleşmesi görüşmeleri başlamıştı. Sendika oldukça yüksek zam istiyor, parti de bu isteğe sıcak bakıyordu. Namık Abi, ben ve birkaç arkadaş; acele edilmemesi, ödeyemeyeceğimiz bir zammın verilmemesini istiyorduk. Sonuçta Önay Alpago'nun isteği ve komisyondaki arkadaşlarımızdan rahmetli Satılmış Bayraklı ve Recep Baytekin'in yüzde 5'er ilaveleriyle sözleşme imzalandı.

Bu sözleşme ile bizim belediye işçileri, üç yıl TTK işçisinin iki misli maaş aldılar. Ama, "Siz zammı kabul edin, belediyenin parası olunca ödersiniz" diyen sendikacı arkadaşlarımız, kısa bir süre sonra şehri çöplüğe çevirdiler. Belediyenin kapısına katır bağladılar ve bir gün belediyeyi işgal ettiler. Olayı duyunca, belediyeye gittim. O, "Yüzde 5 de benden" diyen bonkör arkadaşlar ve Belediye Başkanı, makam odasında beti benizleri atmış, kapıdan çıkamaz haldeydiler. Eski nikah salonunda toplanan işçilere hitaben mikrofonla konuşup sakinleştirmeye çalışırken, Namık Abi geldi. Mikrofonu ona verdim. Her zamanki sakinlik ve sabrıyla işçileri yatıştırdı.

[*] [*] [*] [*]

Bir de büyük bir ciddiyetle yaptığı ona has "Namık Aşcı Esprileri" vardır. Anında anlayamazsınız.

Ona da bir örnek vereyim...

Ülkü Hanımla evlenirken, hiç kimseye haber vermemişti. Duyunca şaşırmıştım. İlk karşılaşmamızda...

- Abi, kutlarım, evlenmişsiniz?

- Evet, evlendik. Şimdi iki evimiz var!

İyi ki onu tanımışım...

[*] [*] [*] [*]

İstanbul'dan selamlar...