Sevgili okurlar;

Bugün size 2017 yılında sevgili Süleyman Kavşut'la yaptığım, ama yayımlanmamış bir söyleşi sunuyorum

Dilerim beğenirsiniz...

[*] [*] [*] [*]

Bugün, 16 Nisan 2017... Ontemmuz Mahallesi'nde beş dönem mahalle muhtarlığı yapan Süleyman Kavşut ile beraberiz. Ontemmuz Mahallesi'ndeki evinde söyleşiyoruz.

- Süleyman Ağabey, kaç yaşındasın, nerede doğdun, biraz kendini tanıtır mısın?

- 1941 doğumluyum, 76 yaşındayım.

- Sen Zonguldak'ın renkli simalarından birisin. Sporculuk yaşamın, TTK'da çalışmışlığın ve uzun yıllar muhtarlık görevin var. Kentin tarihsel yaşamında yerin var. Tekrar dönersek, 1942 doğumlusun, sonra...

- 5 Eylül 1941'de bu mahallede doğdum. Aşağıda Mehmet Sağlam'ların orada kirada oturuyormuşuz. Daha sonra burada kendi evimizi yaptık. Dedemin adı Mustafa, babaannem Zeynep, babam Kazım, annem Nahide'ydi.

- Bana, senin 15-20 yaşlarındaki Ontemmuz'u anlatır mısın?

- Şöyle; Çarşıdan başlarsak ki; belediye hali, fen işleri ve atölyesinden sonraki yerleşim "Araplar Mahallesi"ydi. Daha çok Siirt'ten gelmiş olanlardan ötürü böyle denirdi. Araplar Mahallesi'nden yukarı çıkarsak, itfaiyeye inen yol ayrımının köşede, haşlanmış mısır-kestane kebap satanların barakaları, karşıda sağda belediye su işlerinde çalışan Paçayemez'ler, onlardan yukarıda eski Kömürspor futbolcularından "Arap İrfan" olarak tanından İrfan Erbaycu'ların evi vardı. Uzun yıllar Demirci Çarşısı'nda yüncü dükkanı çalıştırdığından "Yüncü İrfan" olarak da tanınırdı. Bundan sonra sol tarafta Ontemmuz İlkokulu düzlüğüne kadar olan mesafe (Tarım İl Müdürlüğü, Çıraklık Eğitim Merkezi ve üstündeki çocuk parkı) mezarlıktı. İtfaiye yol ayrımının sağ tarafı, Avcılar Marketlerinin evi ile başlarsak, iki adet küçük bakkal dükkanı, "Deli Nevit"lerin evi, "Cici Bebe" İsmail Tan'ın kayınpederinin evi, bugünkü ölçülerle göre market sayılabilecek Ahmet Safran'ın "Safran Bakkaliyesi", düzlüğün başında matbaacı Uçak Noyan'lar, karşıda solda Mahmut Korkutan'lar, üç ev ve iki küçük bakkal dükkanı, tekrar karşıya geçersek, kamyoncu Kazım Kandemir'ler, Kürşat Kandemir'ler, postacı, sonra, Bakkal İsmail, Ontemmuz İlkokulu, Pazarcı Sefer Kurt ve Arife Teyzenin bahçesi... Okulun karşısında; Boksör İbrahim ve Ahmet Topçular, Cahit ve Alemdar Yalçıner'ler, Kaptan'ın evi, İhsan Sarsık'ın buradan başlayıp Hasan Sağlam'ların karşısına kadar devam eden çok büyük bahçesi... Sonra, yolun sağından devam edersek, Hasan Sağlam'lar ailesi, "Derezalar" dediğimiz Mercan ailesi, onların kiracısı Hıdır Akar'lar, yukarısında Binali Özdemir, Musa Özdemir'ler, İsmail Yağmur'lar, Şükrü Çelikdal, Haydar Çelikdal, Elbeyi Bayır'lar, amcan İbrahim Kaya, geride Baki Bayramoğlu, Sefer Korkmaz, Binali Can'lar, Serfinaz Korkmaz'lar, Selim Mutlu, Ziya-Zihni-Nuri Ölmez'ler, Zeki Kefeli'ler, Harun Amcalar, Ömer Gençsoy'lar, yolun soluna dönersek, İhsan Sarsık'lar, Ali Keşli'ler, Ayakkabıcı Tevfik'ler, Kasap Rıza'lar, Selvi Teyze'ler, Tenekeci Ramazan Amca, Ali Akar, Hüseyin Kara, Rıza Alkan, Mustafa Bölek, Rıza Çakmakçı, Hasan Canlı (Sazcı), Musa Çakmakçı, Yaşar Güneş, İsmail-Selvi, Hamail Halamlar, Veli, Hacer-İlyas Gürsular, Kaportacı Erol, Bakkal Aziz Çelik, Ziya-Sefer-Niyazi Çelik'ler, Osman Çelikpençe, Ayşe Derin, Kerim Derin... Karşı tarafta, Ömer Gençsoy'lardan sonra; Şekerciler, Ziya Kalyoncu, amcan Kamil Kaya, onun oğlu Ali Kaya ve baban Halil Kaya, İsmail Açıkgöz, İsmail Yenitepe, Muradiye Teyze, Ramazan Aydın... Şimdiki cami meydanı mezarlıktı. Buradan yeni mezarlığa kadar sadece üç ev vardı. Ahmet Baki, Osman Baki ve Miraç Kulaç... Şimdiki TV vericilerine kadar da fazla ev yoktu; Ayşe Keleş, Ali ve Sefer Uzunhasan, Süleyman Yücel'ler, Tenekeci Hamdi Şenay, Halit Uzunhasan, Sütçü Ayşe, Cemal Küçük, Fevzi ve Hasan Şenay, Abdullah Yurttaş, Çebiler ve elbette aklıma gelmeyen başka komşular... Karlık tarafına geçersek...

- Onu da ben sayayım mı?

- Olur...

- Balıkçı Bayram Yılmaz kardeşimin yardımıyla; İbrahim Gök, Ali Aysel, Hayri Aysel, Yılmaz Aysel, Ali Çınaloğlu, Necati Özdemir, Fazlıoğlu Osman Yılmaz, Yavuz Kıranda, Hasan Civelek, Halit Kayhan, Bahattin Yüksel, Muharrem Çolak, Kazım Sinan, Ayşe Taşkesen, Remzi Soylu, Aziz Çoroğlu, Mehmet Ünlü...

- Doğru, toplasan koca Karlık'ta yirmi ev yoktu.

- Eski Acılık ve Köprüaltı konusunda bildiklerin neler?

- Eski Acılık, bugünkünden çok farklıydı. Şimdiki belediyenin yerinde, Devrek ve Kozlu durakları vardı. Daha sonra karşıya taksi durağı kuruldu. Demiryolu boyunca küçük baraka dükkanlar vardı. Kamyon durağı da, Acılık meydanındaydı. Katlı otopark tarafında Ramiz Acar'ın benzin istasyonu vardı. Onlarla da çalıştım. Aynı hizada ve dere, demiryolu tarafında da Güner'lerin benzin istasyon vardı.

- Köprüaltına gelirsek, o zamanlar Zonguldak'ta şöyle bir kanı vardı: Köprüaltı ile Acılık bir arada düşünüldüğünde, pek tekin olmayan, biraz bitirimhane olarak bilinirdi, değil mi?

- Şöyle diyebiliriz; Köprüaltı iyisiyle-kötüsüyle birlik içinde, iyi kaynaşmış bir "alemdi, ortamdı"... Belli insanlar, çoğu da mekan sahibi olan kişiler bir araya gelip, sohbet ederlerdi. Buna "Köprüaltı Sohbetleri", "Köprüaltı Alemi" denirdi. Bir de buralarda çok sayıda kumar da oynanan kahvehane bulunması, bu düşünceye sebep oldu.

- Kimdi bunlar?

- Aklıma gelenler; Şadan ve Hüseyin Çelikdal kardeşler, Katil İsmet, Taci Abi, Arnavut Besim, Kenan Demir, İsmet Altay, Hakkı ve Kemal Cansızoğlu ve şu anda adını hatırlayamadığım kişiler... Dediğim gibi çoğu mekan sahibiydi. Şadan ve Hüseyin kardeşlerin Köprüaltında, Cansızoğulları'nın şimdiki Şemsi Denizer Sokağı'nda, Arnavut Besim'in Acılık'ta şimdiki Müftülük binasının ilerisinde kahvehaneleri vardı. O zamanlar horoz dövüşü yaygındı. En çok da Arnavut Besim'in yerinde olurdu. Dövüşçü Hint horozu beslemek yaygındı. Dövüşen horozların üzerlerine önemli rakamlarda bahis oynanırdı. İsmet Altay'ın Köprüaltında içkili ocakbaşı-kebapçı dükkanı vardı Bunların yanında şimdiki Coşkunoğlu Kasabı yanında içkili "Mevsim Lokantası" da muhabbet mekanlarından biriydi. Acılık'ta böyle mekanların olması, bu düşüncelere yol açıyordu.

- Şimdi seninle eski Köprüaltını bir düşünelim, Soğuksu tarafından girelim, kimler, ne dükkanları vardı?

- Girişte sağda, Şapkacı,(halen oğlu açık tutuyor), gıda toptancısı Bakkaloğlu (diş hekimleri Ali ve Mehmet Bakkaloğlu'nun babaları), Nizam Fırını, küçük bir ayakkabı atölyesi (Öteki Yayınları sahibi Vedat Yeniçeri'nin babası), biraz ileride Karaelmasspor'un karşısında da bizim mahalleden Tevfik Amcanın ayakkabı atölyesi, Erzurumlu Salih'in Esnaf Lokantası, Sarı Ahmet'in bakkalı, İsmet Altay'ın ocakbaşı, küçük bir kahvehane...

- Evet, o kahvehane, EKİ Demiryolu Cer İşçileri Sendikası Lokali'ydi. 1973-74 yıllarında biz çalıştırdık.

- Doğru, ondan sonra bakır-kalay işleri yapan bir dükkan, Berber Yusuf Kabaca, Kastamonuluların gittiği bir kahvehane, A Tıp Merkezi'nin olduğu yerde de Hasbi'nin babasının berber dükkanı, solda ilk yer İsmail Yağmur'un (Pala İsmail) kahvehanesi, onun ilerisinde Cemil Abinin kahvehanesi (Karaelmasspor Lokali) ondan sonra Şadan ve Hüseyin Çelikdal kardeşlerin kahvehanesi...

- O kahvehaneyi onlardan önce amcam Kamil Kaya çalıştırıyordu. Ben ortaokuldayken, yani 1967 yılında o kahvehanede garsonluk yaptım.

- Evet, onun ilerisinde de motosiklet-bisiklet tamircisi Özgün, sonra Zonguldak'ın meşhur "Aksel Gazozu" imalathanesi ve Canbir Kıraathanesi vardı. Sağdan devam edip Acılık'a gelirsek, Berber Kemal ve Cemal kardeşler vardı. Kardeşlerden biri, uzun süre Zonguldakspor'da malzemecilik de yapmıştı. Coşkunoğlu Kasap, önceleri Ontemmuz'a çıkarken, belediye fen işlerinin yukarısında Araplar Mahallesi'ndeydi. Daha sonra Ontemmuz'a çıkışın başlangıcında belediye halinin karşısına geldiler. Daha sonra da burada çorbacı ve lokanta açtılar, kasap dükkanını şimdiki yerine taşıdılar. Buradaki en önemli işyerlerinden biri de, içkili Mevsim Lokantası, Zonguldak'ın gözde mekanlarından biriydi. Sıranın sonundaki köşede, Terakki Mahallesi Muhtarlarından Zikri Kaya'nın sabahçı kahvehanesi, onun Ontemmuz tarafındaki bitişiğinde de kentin en eski berberlerinden ve birçok usta yetiştirmiş olan Ahmet Oksun vardı. Karşıdaki halin Acılık meydanı tarafında sıra dükkanlar vardı. İlk dükkan Kızgınçelik kardeşlerin tekel-bakkaliye dükkanı ve oto yedek parça dükkanları vardı. Mesela, Balatacı Faik buradaydı.

- Eskiden pazaryeri de Acılık'taymış. Tam olarak neredeydi?

- Pazaryeri, katlı otoparkın araç girişinin karşısındaydı. Hatta orada bir de büyük madenci feneri anıtı vardı.

- Peki, Fransız mezarlığı neredeydi?

- Fransız mezarlığının bir kısmı, itfaiyenin olduğu yerde, alt tarafında, bir kısmı da Acılık Sanayi Sitesi'nin arkasındaydı.

- Peki, birde senin sporculuk, futbolculuk yaşamın var. Karaelmasspor'da futbol oynuyordun. Karaelmas, o dönemin gözde kulüplerinden biriydi, değil mi?

- Tabi, iyi bir kulüptü. Rahmetlik babamın, Ali Rıza Fenercioğlu ve Zihni Ölmez abilerin yönetimde olduğu zamanlar süper bir yönetim vardı. Babam genel kaptandı. Kavara Muhittin Abi de antrenörümüzdü.

- Beraber oynadığınız futbolculardan kimleri hatırlıyorsun?

- Şevki vardı, Balıkçı Şevki... Yine Dilaver'de oturan bir Şevki daha vardı. Kesik Cemal vardı. Taraftarların söylediği bir şarkımız vardı. Şöyleydi: "Santrhafta Süleyman, kalede Oktay, Demir, Kemal bek, Yaşar, Aydın haf, Osman, Şevki, Mirzo, gol!"

- Mirzo (Hikmet Sönmez) da sizde mi oynuyordu?

- Tabi, iyi topçuydu.

- Sizin şampiyonluklarınız da vardı, değil mi?

- Tabi canım, o zaman kulüp olarak biz ikinci kümedeydik. O zamanlar namağlup şampiyon olduk.

- Peki, o zamanın diğer kulüplerini sayar mısın?

- Stat Atletik, Teknikspor, Güneşspor, Terakkispor vardı. Kozlu, Kilimli, Üzülmez, birinci gruptaydılar.

- Bu kulüpler, futbol dışında diğer dallarda da faaliyet gösteriyorlardı, değil mi?

- Tabi, mesela Stat Atletik, atletizmde çok başarılıydı. Can Beyin (Can Polat Pomay) döneminde atletizmde önemli başarılar kazandılar.

- Can Hoca, Stat Atletik'te antrenör müydü?

- Yok, başkandı. Hem Çelikel'de, hem orada... Kemal Köksal'la beraber...

- Sen santrafor olarak mı oynuyordun?

- Santrahaf olarak oynuyordum.

- Sporculuk yaşamından ilginç bir anın var mı?

- Olmaz mı? Mesela, Çaycumaspor ile şampiyonluk maçımız var. Yenersek, hatta berabere de kalsak, şampiyon oluyoruz. Ben o zaman antrenörlük de yapıyorum. Maç günü geldi, futbolcular eksik. Şimdiki gibi haberleşme yok. Oktay, "Sen de oynayacaksın" deyince, "Oktay, ben kötü bir rüya gördüm. Bu bana hayır getirmez" dedimse de, mecburen çıktım, oynadım. Maç 0-0 berabere bitmek üzere... Çaycuma bir akın yaptı. O arada top bana geldi. "Dışarı vurayım" derken, kendi kalemize golü attım. Her şey yıkıldı tabi... Maç da, şampiyonluk da gitti.

- TTK (EKİ) da nerede çalıştın?

- TTK'da şöyle oldu. Futbol oynayanlardan, babası EKİ'de çalışanlara iş verildi. 1959'da işe girdim, 1988'de emekli oldum, 1989 yılında da muhtar oldum.

- Ben de 1989'da Belediye Meclis Üyesi olmuştum. Seninle birlikte güzel şeyler yaptık.

- Tabi, sen meclisteydin, Yüksel Aytaç zamanı... Benim de muhtarlığımın başlangıcıydı.

- Ne kadar süre muhtarlık yaptın?

- Beş dönem muhtarlık yaptım. Yani tam 25 yıl...

- Senden önceki Ontemmuz muhtarlarının isimlerini sayabilir misin?

- Benden önce, Ali Abi, Ziya Kalyoncu, Sucu Halil... Zaten beş muhtar oldu.

- TTK dönemine tekrar dönersek, nerede başladın?

- Kozlu'da işe başladım. O zaman talebeydim, Ticaret Lisesi'nde... İşe başladım. Saat 13.00'de okuldan çıkıyordum. Keseniye iş verirlerdi, verilen işi bitirince, eve dönerdik. Sonra bölgeler arası futbol turnuvaları başlayınca, beni Çaydamar'a aldılar. Çaydamar'da puantörlük yaptım, sonra ocak puantörlüğü, derken baş puantörlük ve sonra da emekli oldum.

- Çaydamar, iyi ve verimli bir işletmeydi, değil mi? Burayı daha önce Barlı'lardan Süleyman Sırrı mı çalıştırmıştı?

- Yok, Süleyman Sırrı, sanayinin olduğu yerde baca ağzı vardı. Hatta burada bizim top oynadığımız boş bir alan vardı. Orada baca kalıntıları, vagonlar falan vardı.

- Kürt Ali Bey, oralarda ocak çalıştırdı mı?

- O İnağzı'ndaydı. Ama Asma'da, şimdi tünellerin çıktığı yerde de baca ağızları vardı. Yani Asma bölgesinde ocakları vardı.

- Bizim mahalleden Rıza Amca, Rıza Alkan da Çaydamar'da fırınlara bakıyordu, değil mi?

- Doğru, kuru katık işine bakarlardı. Fırınların tek sorumlusu oydu. Şimdiki adliyenin bu tarafında, yani polis lojmanlarının olduğu yerde EKİ'nin ekmek fabrikası vardı. Kuru katık-helva işi kısmı da Asma'daydı.

- Muhtarlık döneminde neler var, biraz onu konuşalım...

- Muhtarlığım boyunca insanlarla hep iyi diyalog içinde oldum. Garibi, hastası, yoksulu, devlette-belediyede işi olanı, kısaca, mutlusu-mutsuzu tüm mahalleli ile ilgilendim. Ben onları sevdim-saydım, onlar da beni...

- Sen iyi bir muhtardın. Ben de Ontemmuzlu bir meclis üyesi olarak sanırım 1990 yılında ortak bir çalışma yaptık.

- Evet, iyi bir çalışmaydı.

- Tasman nedeniyle evler yıkılıyordu. Can güvenliği tehlikedeydi. Hatta bir çocuğumuz çöken duvarın altında kalarak, yaşamını yitirmişti.

- Doğru, o zaman mahalleden yüzlerce imza toplayarak, TBMM'ye gönderdik. Vali ile defalarca görüştük. Konunun yerel ve ulusal basında yer almasını sağladık. Hatta televizyoncu Can Okaner'i getirdik. Konu ile ilgili yapılan program-çekimler, TRT'de yayınlandı. Erdal İnönü ve Necmettin Erbakan'ı mahalleye çıkardık, sorunumuzu anlattık.

- Evet, Süleyman Abi, seninle birlikte Ankara'ya da gittik. O zaman bakan olan Veysel Atasoy'la görüştük.

- Doğru, bakandan evleri yıkılanlar için geçici TTK lojmanı isledik. Bakan, bizim yanımızda TTK Genel Müdürünü aradı, "Tamam" dediler. Ama buraya döndük, verilen sözler tutulmadı.

- Tasmanı ikimiz, sonrasında da Yüksel Aytaç'la gündeme taşıdık. Mücadelesini verdik. Sonuçta diğer belediyelerde bu işten para aldılar.

- Aklıma gelmişken, belediye nikah salonundaki toplantının ertesi günü Vali, acele beni çağırdı. Odada; Vali, Emniyet Müdürü, Paşa hepsi orda... Vali bana, "Bu toplantıyı niye yaptınız? Siyasi bir amaç mı var?" dedi. Ben de, sadece kendim konuştuğumu, katılan siyasetçilere söz hakkı vermediğimi, hatta belediye meclis üyelerinin bile konuşmadığını söyledim. Bunun üzerine, "Tamam muhtar, gidebilirsin. Bize yanlış bilgi vermişler" dedi.

- Sen bunu anlatınca aklıma geldi. Bir zamanlar yine sen anlatmıştın. Karlık yol ayrımındaki duvara, gayet düzgün ve fosforlu bir yazıyla "Ontemmuzlu Olmak Bir Ayrıcalıktır" yazılmıştı. Bununla ilgili emniyet soruşturası yapılmıştı.

- Evet, o duvar yazısı yüzünden beni birkaç sefer Emniyet Müdürlüğüne çağırdılar. "Bu ne anlam taşıyor, niye yazıldı?" diye sordular. Ben de; Ontemmuz'un; insanların her şeye sahip olduğu, birbirlerine, saygı ve sevgi duyduğu, dayanışma içinde olduğu bir yer olduğunu, yazıyı da bu amaçla yazdığımızı söyledim. Onlar bu yazıyı siyasi anlama çekmişler. Sonra ikna oldular.

- Sen, halkla ilişkisi iyi olan bir muhtardın. Bunun en yakın şahitlerinden biriyim. Fakirlere yardım, hastalarına ilgi ve hatta cenazelerinin defni konusunda yaptıklarını biliyorum. Bunlara ek olarak senin döneminde mahallede yapılan en önemli işler nedir?

- Benim dönemimde büyük-küçük çok şeye öncülük yaptım, uğraştım. Dediğin gibi fakir ve düşkünlere yardım konusunda çok şey yapmaya çalıştım. Bunu en başta çevreme borçluyum. Zonguldak'ta iyi bir çevrem var. Beni severler, güvenirler. Mesela, gıda dağıtacak, zekat verecek, sadaka verecek, fakir öğrencilere giyecek-kırtasiye dağıtacak, hatta kurban kesecek arkadaşlarım, tanıdıklarım beni ararlar. Mahallede ihtiyaç sahiplerine ulaştırmada yardımcı olurdum. Hatta bu muhtarlıktan ayrılmama rağmen devam ediyor. Ben yine bu konuda uğraşıyorum. Ama en önemlisi, Terakki ile bizim aramızdaki menfez... Şuradan aşağıya Çaydamar'a inen menfez, bunlar büyük eserler. Yapılması zor işler. Öncelikle buralardaki mahallelinin kanalizasyon işleri halloldu, pislikten kurtulmuş oldular. İkincisi, bunların üzeri yol oldu. Hem de kaliteli bir yol oldu. Kestirmeden şehirle bağlantı kurulmuş oldu. Bu kararı alan başkan ve meclis üyelerine teşekkür etmek lazım...

- Çocukluğumdan hatırlıyorum, çok güzel mahalle düğünleri olurdu. Bizim büyüklerimizin folklorculardan hiç de aşağı kalmayacak biçimde Erzurum Baş Barı, Sarhoş Barı, Hançer Barı, Tamzara oynadıklarını bilirdim. Bu konuda neler söyleyebilirsin?

- O zamanlar dediğin gibi düğünler kapı önlerinde yapılırdı. Dayanışma vardı. İnsanlar asıl memleketlerinden yeni gelmişlerdi. Bu nedenle gelenek ve kültürlerini yaşatıyorlardı. O zamanlar folklor dernekleri yoktu, ama dediğin gibi davul-zurna sesi duyulduğunda kadınlı-erkekli oynarlardı. Cenaze olduğunda o evde bir hafta-on gün tencere kaynamazdı, yemek-çay ihtiyaçları komşular tarafından karşılanırdı. Odunu-kömürü olmayana yardım edilir, inşaat yapanlara imece şeklinde yardım edilir, malzemeleri taşınır, inşaatta çalışanlara yemek verilirdi. Şahsen benim gençliğimde, mahalledeki evlerin dörtte üçünde emeğim var. Şimdiki gençlerde bu azaldı. Otobüste yer bile vermiyorlar, camdan dışarıya bakıyorlar.

- Acılık'taki cadde, "Eski Adliye Caddesi" olarak geçiyor. Acılık'ta eskiden cezaevi ve adliye olduğu söylenir. Neredeydi bu cezaevi ve adliye, biliyor musun?

- Cezaevi, Acılık'taki Nizam Fırını'nın tam karşısındaki köşedeydi. Yani bugün Coşkunoğlu'nun Doruk Sucuk imalathanesinin olduğu yerdeydi. Mahkumlar, lacivert-kırmızı iki renkli giysilerle dolaşır, çevrede çalışırlardı. Onların yanına giderdik, bir şey lazım olursa, mesela para verirler, onlara sigara falan getirirdik. O zaman böyle yol falan yoktu. Dere içinden, ormanlardan geçerek giderdik. Ama adliye yoktu. Ya da ben hatırlamıyorum. Cezaevi de sonra Site-İncivez'e taşındı. İncivez'den Gökgöl'e, daha sonra da Beycuma'ya gitti.

- Bir de ben çocukluğumdan hayal-meyal hatırlıyorum. Tepede, şimdi TV vericilerinin olduğu yede "Uçaksavar Bataryası" vardı. Şimdi bile orası mahallede "Batarya" olarak bilinir. Bu konuda bildiklerin nedir?

- Doğru, orada "Uçaksavar Bataryası" vardı. Işıldaklar vardı. Gökyüzüne ışıldak tutulur, yüksekten ve sessiz geçen uçaklar kontrol edilirdi. Yaklaşık elli yıldan fazla zaman önce kaldırıldı. Askerler yaya, subaylar atla Zonguldak'a inerlerdi. Hatta Kozlu ve İhsaniye'de çalışan maden işçileri de, Ontemmuz yolunu kullanırlardı. Yol da, Arnavut kaldırımıydı.

Bataryanın olduğu yer üniversite, şimdiki mezarlığın yerine de göğüs hastalıkları hastanesi yapılacaktı. Sonra vazgeçildi... Bunlar yapılsaydı, bambaşka bir Ontemmuz olacaktı.

- Teşekkür ederim Abi...