Aylardır, "Kim aday olacak, kimin adamı aday olacak?" diye uğraştık.

Sonra, "Kimlerin adamları meclis listelerinde yer bulacak?" diye uğraştık.

Şimdi de, "Kim çekilecek, kim kalacak?" diye uğraşıyoruz.

Seçimden sonra ise, kimin, kime ihanet ettiğiyle uğraşacağız.

Peki, ne zaman bu kent için uğraşacağız?

Nereye, ne yapılması gerektiğini tartışacağız?

Daha parti teşkilatıyla uzlaşamayan bu adaylar, seçildiklerinde devlet kurumlarıyla nasıl uzlaşacak?

Seçim, umut olmadı.

Ama toplumda bir umutsuzluk var.

Kentini değil, kendini düşünen isimler seçilecek.

Zonguldak, yine geriye gidecek.

Adayların arkasında öyle isimler var ki!

Daha şimdiden nereyi, kime pazarlayıp, ne kadar alacaklarının hesabını yapıyorlar.

Herkes seçimden sonrası için "sevilecekler" listesi yapıyor.

Çıkar çevreleri de hesap yapıyor.

Kente hizmet edecek olanı değil, kendine engel olmayacak ismi istiyor.

Usulsüz işlerine engel olacak kişinin seçilmemesi için yırtınıyorlar.

Vah Zonguldak'ım vah!

Kimlerin eline kaldın?

Kıssadan Hisse: Hırsıza bak...

Hırsızın biri, bir evin çatısına çıkar ve çanak antenin kablosunu keser.

Evin reisi, tam televizyona dalmışken yayın kesilince, televizyonunu biraz kurcalar, görüntü gelmeyince de, "Bozuldu herhalde" diyerek uyumaya geçer.

Ertesi gün adam işe gittikten sonra hırsız, kapıyı çalıp adamın karısına, "Yenge, beni abi gönderdi, 'televizyon bozuk, alın da bir bakın' dedi" der.

Saf kadıncağız, nereden bilsin, televizyonu verir tabi ki...

Adam işten eve döndüğünde televizyonu yerinde göremeyince, meraklanıp sorar eşine.

Kadın durumu anlatınca da şok olur adeta.

Şaşkına dönen çift, nasıl böyle bir oyuna geldiklerine inanamazlar bir türlü...

Aradan birkaç gün geçer...

Aynı çift, balkonda çay keyfi yapmaktadır.

Caddeden geçerken sırıta sırıta balkona bakan delikanlıyı gören kadın, heyecanla yerinden fırlar;

"İşte orda, televizyonu çalan hırsız bu..." diye bağırmaya başlar.

Adam, telaşla yerinden fırlar ve hırsızın peşine düşer.

Pijamalarıyla ve yalınayak o caddeden bu caddeye koşturur durur...

Beş dakika sonra kapı çalar.

Kadın kapıyı açtığında düzgün kıyafetli bir adam önce kendini tanıtır:

"Ben polis memuru Yaşar. Beyiniz az önce yakaladığı bir hırsızı emniyete teslim etti. Fakat pantolonunu ve cüzdanını evde unutmuş, onları almaya geldim."

Kadın çok sevinir bu duruma ve bir çırpıda koşar getirir pantolonu ve cüzdanı...

Aradan 15 dakika geçer ve adam koşmaktan bitkin düşmüş bir halde eve döner.

Kadının keyfi yerindedir ama...

Adam içeri adımını atar atmaz boynuna sarılır:

"Helal olsun sana bey, bu yaşında nasıl da yakaladın o genç adamı, bravo sana..."

Adeta burnundan soluyan adamın şaka kaldıracak hali yoktur:

"Dalgamı geçiyorsun benimle hanım, ne yakalaması? Tazı gibi koşuyor şerefsiz. Don-gömlek rezil etti beni yedi mahalleye..."

Bir anda tüm neşesi kaçar kadının.

Kısık bir sesle, "Eee? O zaman o polis niye öyle dedi?" diye sorar.

Adam, "Hangi polis?" deyince...

Kadın, "Pantolonunla cüzdanını almaya gelen polis" der.

Adam, başını ellerinin arasına alarak, "Neee? Yoksa onları da mı verdin?" der.

Dua edin başınıza gelmesin...