Değerli okurlarım; bir hoca, bir zaman önce, bir üniversitenin yeni açılan bir fakültesine Dekan olarak atanmış. Farklı bir meslek disiplininden de olan Dekan, öğretim elemanı yokluğu yüzünden büyük sıkıntı içindeymiş. Bu sıkıntının had safhada olduğu bir zamanda; bir başka üniversiteden, üniversite yönetimi ile sorunlar yaşayan dört öğretim üyesinin fakültesine geçebilecekleri haberini almış.

Kendileri ile bağlantı kurmuş ve görüşmüş. Taleplerini, olumlu görüşle Sayın Rektöre iletmiş. Kısa bir süre sonra, Rektör Bey'den, "Onlardan ...... hakkında ağır suçlamalar var. Onu almayalım, diğerlerini alalım" dönüşü olmuş. Dekan Bey de, onlara, "Şimdilik ........'ı alamıyoruz. Diğerleriniz, başvurularınızı yaparsanız, atanmalarınız yapılacak" mesajı ile durumu kendilerine iletmiş.

Onlar bu dönüşe, "Biz dördümüz bu yola birlikte çıktık, ayrılmayız. Aksi halde gelemeyiz" dönüşü ile yanıt vermişler. Dekan Bey, onların bu davranışını takdirle karşılamış ve ihtiyacın aciliyetini de ifade ederek, durumu Sayın Rektöre iletmiş. Rektör Bey, "Sorun çıkarırlarsa karışmam. Sorumluluğu alıyorsan, al" yanıtını almış ve bu kişilerin fakülteye atanmaları mevzuata uygun olarak yapılmış.

Bu arada, Sayın Dekan, Sayın Rektörün, "Almayalım" dediği hoca ile ilgili bir anısını da unutamadığını ifade ediyor. Daha sonraki bir zamanda, onun Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden verilmiş bir belgede, saç-sakal ve bıyık görüntüleri ile görenleri korkutan bir fotoğrafını görmüş. Kendisine, "Senin bu fotoğrafını atanmandan önce görmüş olsaydım, bu atama olamazdı!" demiş. O da, "Hocam, aynı sözü kayınvalidem de söylemişti!" diyerek karşılık vermiş.

Dekan Bey, bu atamalarla epeyce rahatlamış; birisini dekan yardımcısı, diğerini bölüm başkanı, bir diğerini anabilim dalı başkanı yaparak dört-beş yıl, dekanlıktan kendi isteği ile ayrılana kadar sorunsuz birlikte çalışmışlar. (Sonrasını ise "hiç sormayın!" diyor.)

Epeyce bir süre sonra, yine bir başka üniversiteden bir geçme isteği daha olmuş. Dekan Bey, o istekli ile de görüşmüş, özgeçmişini incelemiş. Oldukça saygılı, anlaşması-uyuşması kolay; çalışkan, itimat telkin eden bir izlenim edinmiş. Ancak, bıyık biçiminden, özgeçmiş ve yayın bilgilerinden (ve de salgıladığı parfüm kokusundan!), fakültesindeki mevcut kadro ile uyuşması-anlaşması mümkün olmayan bir taraftan olduğunu da anlamış!

Onların itirazlarına rağmen, ihtiyacın zorlaması ve Rektör Bey'in de uygun görmesiyle, yine prosedüre uygun olarak, onun atanması da gerçekleşmiş. Yönetici olarak -3 yıl kadar- onunla da sorunsuz çalışmış. Ancak bu zaman zarfında, kullandıkları losyon farkından (!) eski kadro kendisini kabullenmese de, "istenmeyen kardeş" olarak görseler de, görevi ile ilgili hiçbir olumsuz eylemi ve söylemi görülmemiş, çalışkanlığı ile de kendini göstermiş.

Bu çalışkan hoca, bir gün, Dekan Bey'in odasına gelerek, "Hocam, biliyorsunuz bu dönemde ben de doçentlik sınavını kazandım. (Sonradan terör, hıyanet ve hırsızlık örgütü olduğu anlaşılan!) Hizmet Hareketi (HH) tarafından , ...... günü akşamı, İstanbul'da, Fatih Üniversitesi'nde; tüm ülkede, bu dönemde doçent olanlar için bir kutlama programı düzenleniyor. Dekanımız olarak, bu programa sizin de katılmanızı bekliyoruz. Aynı günde birlikte gider, döneriz" mealinde bir davette bulunmuş.

Dekan Bey, önceden de az-çok (o zamanlardaki tanımlama ile), HH'den olduğunu bildiği hocanın bu davetini kabul etmiş ve kutlama etkinliğine (kaçamak statüde!) katılmış. 1999 yılında olduğunu sandığı bu etkinliğe, başta (yöremizden olan) YÖK Başkan Yardımcısı olmak üzere, YÖK'ten ve üniversitelerden birçok yöneticinin katıldığını yapılan anonslardan ve alkışlardan duymuş. Devasa salonun hıncahınç dolu olduğunu da görmüş. Kutlamadan memnun ve mutlu olarak, yine birlikte dönmüşler. (Bu yeni doçent, daha sonra üniversiteden ayrılmış ve HH'nin yurt dışındaki bir üniversitesine üst düzey yönetici olmuş.)

[*] [*] [*] [*]

Sayın Dekan, bu HH ile ilgili bir başka anısını da anlatmadan geçemedi. 2010 yılında Avusturalya'da uluslararası bir mesleki konferans düzenlenmiş. O yıllarda, Dekan olmayan Dekan Bey, bir büyükşehir belediyesine, bir mesleki projede üniversite adına danışmanlık hizmeti veriyormuş. Danışmanı olduğu proje ile ilgili bir bildiri sunmak üzere o konferansa katılmış. Onunla birlikte, proje ile ilgili üç kurum personeli de bu konferansa katılmış.

Konferansa katılışlarının ikinci gününde, kaldıkları otele, kendilerinin HH'den olduklarını ve geldiklerinden, konferansa katılan kurum personelinden birisinin Türkiye'deki arkadaşı vasıtasıyla haberdar olduklarını söylemişler.

Avusturalya'da oldukları günlerde, müsait oldukları zamanlarda kendilerinin misafiri olduklarını iletmişler. Ve ev sahipliğini çok iyi bir şekilde yapmışlar! Bu arada, hoca, kendisine de imzalatılan şeref defterinde, içeriden-dışarıdan ve özellikle ülkemizden birçok az ve çok önemli ziyaretçilerin isimlerini de görmüş.

Türkiye'ye döndüklerinde, kendileri ile ilgilenen HH'nin Avusturalya'daki yetkililerine, aşağıdaki ortak teşekkür mektubunu göndermişler...

"Sayın A. Y. , Executive Director, Sayın A. C.G., Head Principal

Uluslararası .......Federasyonunun, 11-18 Nisan 2010 tarihlerinde Sydney'de düzenlenen kongresine katılmak üzere geldiğimiz Avusturalya'da sizleri tanımaktan, başarılı hizmetlerinizi görmekten derin mutluluk duyduk.

Ülkemizden gelen her düzeydeki insanımıza olduğu gibi, bizlere de göstermiş olduğunuz sıcak ilgi için içten teşekkürlerimizi ve üstün başarılarınızın devamı dileklerimizi sunarız.

Selam ve sevgilerimizle. 21/04/2010

........................ ...................... ....................... ....................."

[*] [*] [*] [*]

Geçmişte, farkında olmadan; terör, hıyanet ve hırsızlık örgütü ile ilgili bu iki olayın içinde olan hocamız, bir değerli komutanın, FETÖ zanlısı askeri personelin FETÖ'cülüğünü ölçmek için geliştirdiği "FETÖmetre"nin kendisi için ne yazacağını merak ediyor!

Bu arada, "Acaba ben de emekli olmasaydım, üniversitede göreve devam etmiş olsaydım, beni de 'FETÖ'cü' diye gammazlarlar mıydı?" diye de merak ediyor. Emekli olduktan sonra, tam bir hiç iddiası ile Ağır Cezada yargılanmış olma cezası yaşatıldığını; bir başka davada da, üç yalancı şahit ve bir FETÖ'cü hakim tarafından tazminat ödemeye de mahkum edildiğini düşünerek, "İyi ki emekli olmuşum!" diye de seviniyor.

[*] [*] [*] [*]

Suçluyu, suçsuzdan ayırmakla uğraşanlara Allah'tan kolaylıklar ve kararlarında doğruluklar dilerim.