Tarih, 17 Şubat 1959... Adnan Menderes'in de içinde bulunduğu THY uçağı, Londra'da inişe geçtiği sırada düşer. Uçaktaki 21 kişiden 14'ü hayatını kaybetmiştir...

Kurtulan 7 kişiden biri de Adnan Menderes'tir...

Türkiye'ye dönüşünde Sirkeci Garı'nda büyük bir devlet töreni ile karşılanır. Menderes'i karşılayanlar arasında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü bile vardır, ama...

En ilginç olay bundan sonra... Adnan Menderes, perona ayak bastığında insanlar yüksek boyutlu bir dalga gibi gidip-gelirler.

O sırada kalabalığı elinde bıçakla yaran bir adam, ensesinden tuttuğu beş-altı yaşındaki bir erkek çocuğunu Başbakan Menderes'in ayaklarının dibine yatırır...

Herkesin şaşkınlıktan kanı donmuştu...

Bu adam, Menderes'in şaşkın bakan gözlerinin içine diktiği gözlerini devirerek, "Seni bize Allah bağışladı. İzin ver, oğlumu senin için Allah'a kurban edeyim" diye bağırır.

Adamla Menderes'in bakışmaları esnasında adam bir an şaşkınlığa düşünce, onun bu şaşkınlığını fırsat bilen emniyet görevlileri yetişir ve çocuğu adamın elinden kurtarırlar.

O olaydan tam 18 ay sonra...

Takvimler, 17 Eylül 1961'i gösterdiğinde...

Adnan Menderes, idam sehpasının merdivenlerini çıkar, titrek adımlarla...

Ölümle yaşamı birbirine bağlayan sandalyenin konduğu masanın ayakları, olması gerekenden daha yüksek...

Cellat gelip... Menderes'in ayaklarının altındaki sandalyeyi çeker, tam sekiz dakika sürer...

Şimdi gong!... Adnan Menderes'in ayaklarının altındaki iskemleyi çeken adam kimdi biliyor musunuz?

Bilmeyenler için söyleyeyim... Sirkeci Garı'nda çocuğunu Menderes için kurban etmek isteyen adamdı... Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal (Ayson)...

İnsanoğlunun bir kısmı ne yazık ki budur!

(Alıntı)

İnsan ne ile yaşar?

Tolstoy, "İnsan Ne ile Yaşar?" kitabında çiftçi Pahom'un öyküsünü anlatır. Zengin olmak istiyordur Pahom. Bir reisin, isteyene istediği tarlayı karşılıksız verdiğini duyar, yollara düşer. Söylentiler doğrudur. Reis, "Tamam, istediğin kadar tarla vereceğim sana, ama bir şartım var. Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin, fakat güneş batmadan önce yeniden başladığın yere dönmen lazım. Yoksa bütün hakkını kaybedersin" der. Pahom, güneşin doğuşuyla yürümeye başlar, ama bir türlü tamamlayamaz yürüyüşünü... "Şuradan da geçeyim, şurası da benim olsun, bu tarlada sulakmış, buradan da yürüyeyim benim olsun..." derken geri dönüşünü geciktirir. Güneşin batmasına yakın başladığı yere geri dönmek için koşar kan-ter içinde, ama burnu kanamaya başlar, takati kesilir ve başladığı noktaya yaklaşmışken ölür.

Reis gelir, çok kere şahit olduğu bu durum karşısında Pahom'a bir mezar kazdırır ve şunları söyler mezarın başında:

"Bir insana işte bu kadar toprak yeter!"

Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev... Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük... Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir... Benlik biriktirirken, benliğini tüketir... Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz? ...

Tükettiklerini azaltmayan tükeniyor velhasıl, kalbi tükeniyor, ruhu tükeniyor, benliği tükeniyor...

(Alıntı)