Türkiye Cumhuriyeti Devleti, FETÖ ile mücadelesini milli bir mesele haline getirip yoluna devam etmek isterken; vakıflar, sendikalar, cemiyetler, cemaatler ve dernekler yapışıyor paçasına...

Milli Eğitim'in atamalarına İlim Yayma Cemiyeti neden ve nasıl müdahil olabiliyor ki?

Nurcuların Yazıcılar Kolu, Zonguldak İl Sağlık Müdürlüğü'nde neden bu kadar etkili?

Bu yapılara neden müsamaha gösteriliyor?

Cemaatsen; camiye git, namazını kıl, duanı et!

Devletin iş ve işleyişine niye karışıyorsun ki?

Ancak devlet kademelerinde; cemiyet, cemaat, sendika sayesinde göreve gelen liyakatsiz yöneticiler, koltuklarını korumak uğruna bu yapılarla birlikte hareket ediyorlar.

Mesela, bu Milli Eğitim'de din bilgisi öğretmenlerini okul müdürü yapmak dine yapılmış bir haksızlık değil mi?

Din dersine girmesi gereken öğretmen, müdür koltuğunda oturuyor!

Çünkü Eğitim Bir-Sen üyesi!

Peki, Erdemir Anadolu Lisesi'nde yolsuzluk yapanlar, Eğitim Bir-Sen üyesi değil mi?

Neden çıkıp bir açıklama yapmıyorlar?

Kamuoyundan neden özür dilemiyorlar?

Fen Lisesi'ne ilahiyatçı müdür mü atanır?

Zonguldak'taki bu saçma sapan sisteme son verilmeli.

Sen hem "Elhamdülillah Müslümanım" diyeceksin, hem de hakkın olmayan bir koltuğa oturup yöneticilik yapacaksın.

Müslüman, başka birinin hakkını gasp eder mi?

Milli Eğitim Müdürlüğü'nden sorumlu Vali Yardımcısı Nevzat Taşdan çok iyi bir insan.

Ama çevresini; cemiyetler, cemaatler, vakıflar, sendikalar, dernekler kuşatmış.

Nevzat Taşdan'ın sürekli hata yapmasının nedeni bu.

Karşısındakileri kendisi gibi iyi niyetli sanıyor.

Oysa burası Zonguldak!

Gördüğün kişinin, bir de görünmeyen tarafı var!

Bu şehir, iki katlı...

Gördüğün yer üstü var!

Bir de görünmeyen yer altı!

Devleti; cemaatlere, cemiyetlere, vakıflara, derneklere, sendikalara oyuncak yapmayalım.

Özellikle Milli Eğitim ve Sağlık'taki yapılanmaya çok dikkat edelim.

Tabi bundan sonra Bülent Ecevit Üniversitesi'ne de dikkat etmemiz gerekiyor.

Günün Fıkrası: Bu gene bana giriye...

Trakya'da, Gülsüm ile Rüstem köyden kalkıp, şehirdeki tanıdıklarının evine davete giderler. Davette yenilir-içilir ve akşam herkes evlerine dönerler. Yolda, Gülsüm:

- A be Rüstem, şehirde karılar kocaları ile geceleri o işi yapalarken, karılar üste çıkıyolamış. Bundan gali ben de üste çıkcam.

Rüstem Aga:

- Tamam be ya, se de öyle yapasın. Ne va bunda?

Akşam eve varmışlar ve Gülsüm heyecanla fantezisini gerçekleştirmek için hazırlıklarını yapar ve Rüstem'i sırt üstü yatağa yatırır, kendisi de üstte ata biner gibi bir hışımla işini sürdürür.

Bir anda Gülsüm, Rüstem'in üstünde doğrulur ve:

- A be Rüstem, bu gene bana giriye be ya!!!

(Bir işadamı dostumuz, ekonomik krizi anlatmak için göndermiş bu fıkrayı. Kriz, bu fıkradan daha güzel anlatılabilir miydi?)