Son günlerde dövizde yaşanan çalkantı, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in Türkiye'yi tehdit etmesiyle başladı.

Mike Pence, "Başkan Trump'la birlikte bu konuyu hafta içinde açık bir şekilde dile getirdik. Hakikat şu ki, Pastör Brunson'un tutukluluğunu ev hapsine çevirmek yeterince iyi değil. ABD, Türkiye'ye Brunson serbest kalana kadar yaptırım uygulamaya hazır" dedi.

Ve yaptırımlar başladı.

Dolar hızlı bir şekilde 7 liranın üzerine çıktı.

Şimdi size bu işin yerel düzeyde olanını, başımıza geleni anlatacağım.

Benim neler yaptığım üzerinden, ülkemizin neler yapması gerektiğini anlayacağız.

Ben, bir milletvekili ve danışmanını eleştirdim.

Trump kılıklı milletvekili ve Mike Pence kılıklı danışmanı bize savaş açtılar.

Önce kendilerine yakın gazetelerde hakkımızda haberler yaptırmaya başladılar.

Trump, nasıl Türk Lirası'nın değerini düşürmeye çalıştıysa, milletvekili ve danışmanı da bizi kamuoyunun gözünden düşürmeye çalıştı.

Ekonomik sıkıntı içindeki müflis işadamı da, kendi çıkarları için bizi satıp Trump kılıklı milletvekili ve danışmanına yapıştı.

Amerika, Türk bankalarının sendikasyon kredisi aldığı bankalara talimatlar verdi.

Bizimkiler de, bizim banka borçlarımızı çıkartıp haber yaptırdılar.

Amerika nasıl, "Türkiye batıyor" algısı yaratıyorsa, bizimkiler de "Ali Rıza Tığ batıyor" algısı yaratmaya çalıştı.

Hakkımızda Basın İlan Kurumu'na, RTÜK'e, Cumhuriyet Savcılıklarına onlarca dilekçe yazıldı.

CİMER'e, BİMER'e şikayetler yapıldı.

Tüm bunlar yaşanırken, biz dik durduk.

Sakin ve sabırlı davrandık.

Gerçek dostlarımızı yanımızda bulduk.

Bizim dostluklarımız hiçbir zaman günübirlik olmadı.

Günübirlik dostlarımız oldu, ama onlar hiçbir zaman gerçek dostlarımız olmadı.

Namerde muhtaç olmamak için elimizde-avucumuzda paraya çevrilebilir ne varsa sattık.

Eğilmediğimiz görülünce daha çok saldırdılar.

Bize destek olanlara da başka türlü saldırdılar.

Saldırılar fiziki boyuta taşındı.

Şahsımıza, aracımıza, işyerimizin kapısına saldırdılar.

Her gelişmeden devletimizi haberdar ettik.

Öyle haberler yaptık ki, önce bize inanmayanlar, bir süre sonra az bile yazdığımızın farkına vardılar.

Elimdeki bilgi ve belgeleri devlet kurumları ve yöneticileriyle paylaştım.

TBMM'den parti genel merkezine, il ve ilçe teşkilatlarına kadar her yere uzandım.

Sonuçta milletvekili bir daha aday gösterilmedi.

Türkiye'nin yapması gereken de bu.

Sabırlı olmak lazım...

Çevrenizde birlik ve bütünlüğü sağladığınızda, size kimse zarar veremez.

Eğer haklıysanız, çevrenizdeki dost halkasının giderek büyüdüğünü göreceksiniz.

Kaliteli düşmanlarımız bile yanınızda olur.

Ancak dost ve müttefik görünenlere de dikkat edeceksiniz.

Yanınızda görünüp, "hemşehriyiz, arkadaşız, dostuz" deyip sizi satanlar olacaktır.

Önlerine konulan matbu dilekçelere imza atanlar olacaktır.

Arap ülkelerinin Türkiye'ye yaptığı gibi kıvıranlar olacaktır.

Devlet kadrolarındaki ve medyadaki FETÖ'cüler temizlenmemiş olsa, bu süreçte ülkemizin başına gelecekleri düşünebiliyor musunuz?

Aynı şey bizim başımıza da gelirdi.

Düşünsenize; Emniyet'te Adliye'de FETÖ'cüler olsaydı, o milletvekili ile danışmanı bize hayatı zindan etmez miydi?

Önce haklı, sonra güçlü olacaksınız.

Sonra dik duracaksınız.

Zaman içinde mutlaka kazanan siz olacaksınız.

Daha önce size düşman olan işbirlikçiler, barışmak için haber gönderecekler.

Onlarla asla eskisi gibi ilişki kurmayacaksınız.

Onlar İngiliz anahtarı gibidir. Her şeye uyarlar!

Bunlara güvenmeyeceksiniz.

Bu konuda söyleyecek çok sözüm var.

Günü, yeri ve zamanı geldikçe söyleyeceğim.