Yazıya bir fıkrayla başlayalım.

Başlıktaki gerginliğinizi alır.

"Bir sirk, gösteri yapmak için Zonguldak'a gelmiş. Gösterilerin başlamasına kısa bir zaman kala sirkin maymunu ölmüş. Yenisini getirmeleri mümkün olmadığından, çare aramaya başlamışlar. Sonunda bir Zonguldaklıya maymun kıyafeti giydirmeye karar vermişler ve hiç konuşmaması için sıkı sıkı uyarmışlar.

Zonguldaklı kafesine geçip, hoplayıp zıplamaya, çocukların attıkları fıstıkları yemeye başlamış. Kendisini o kadar kaptırmış ki; zıplarken, birden yandaki aslan kafesine düşmüş. Can havliyle imdaaat diye bağırmaya başlamış. Aslan, Zonguldaklı maymunun kulağına eğilip; "Çaktırma lan, sus. Ben de Zonguldaklıyım" demiş."

Fıkradaki maymun, aslında Zonguldaklı değil!

Onu ben uydurdum!

Hani bir süre önce Zonguldak'ta aslan ile aslan terbiyecisi tartışmaları vardı ya!

Hani şu SİT mevzuları!

Üç milletvekili değişti ama anlaşılan Zonguldak'ın gündemi değişmedi!

Birileri milletvekillerini devreye sokmuş!

Yakında büyük buluşma olacakmış!

O kadar yazının, sözün, hakaretin, rüşvet, tehdit iddiasının, davanın üzerine yüz yüze gelinecekmiş!

Bizim milletvekillerinin de başka işi yokmuş gibi devreye girmişler.

Kentin o kadar sorunu varken bir kişinin SİT'iyle ilgileniyorlar!

Valla önceki vekiller de bu SİT'e çok meraklıydı!

Bizim milletvekillerinin başına da ne geliyorsa ya meraktan, ya SİT'ten geliyor!

Bu meraklı milletvekili "Ben birim, diğerleri yok" derken, önce kendisi uçuverdi.

Bize yine Ankara yolları görünüyor anlaşılan!

Bu iş Cumhurbaşkanlığı'na yazılacak bir mektuba, AK Parti Genel Merkezi'ne yapılacak bir ziyarete bakar!

Zonguldak'ın bu kadar sorunu varken, işi gücü bırakıp bir işadamının SİT'iyle ilgilenmek; ne siyasete, ne adalete, ne adamlığa sığar!

Adamın düşen SİT'ini kaldırmak milletvekillerinin görevi mi?

Ben kamuoyu önünde gerekli uyarıları yapıyorum.

Sonra sızlanmak yok!

"Yazmadan sorsaydın" demek yok!

Günün Fıkrası: Sekiz numaralı kutu

Doktorun biri yeni bir muayenehane açmış.... Kapıya yazmış...

"Vizite ücreti 100 TL. İyileştiremediğimiz hastaya beş mislini geri veriyoruz..."

Vizite pahalı ama, doktor gerçekten iyi doktor... Her gelen hasta, iyileşip gidiyor, doktorun ünü her geçen gün artıyormuş...

Uyanığın biri doktora gidecek, iyileşmeyecek ve beş misli parayı geri alacak ya, kapıyı çalmış...

"Doktor! Ağzımın tadı hiç yok... Öyle kötüyüm ki, hiçbir şeyin tadını alamıyorum..." demiş.

Doktor, adama şöyle bir bakmış; hemşireye seslenmiş:

"Hemşire hanım! Sekiz numaralı kutuyu getirin."

Hemşire adama uzatmış kutuyu. Adam, bir kaşıkla içindekinden yemiş ve anında tükürmüş:

"Ama bu b.k!"

Doktor sakin; "Evet! İyileştiniz. Tad alıyorsunuz artık.."

Adam, parayı ödemiş, sinirleri tepesinde gitmiş...

Aradan birkaç ay geçmiş. Büyük bir hırsla yeniden kapısına dayanmış doktorun...

"Doktor bey, ben de hafıza kaybı başladı. Her şeyi unutuyorum...!"

Doktor, adama şöyle bir bakmış yine, hemşireye dönmüş:

"Kızım, sekiz numaralı kutuyu getirir misin?" demiş. Adam, hemen itiraz etmiş: "Ama, o kutuda b.k var!.."

Doktor, "Doğru! Bakın, hafızanız da yerine geldi!" demiş.

Adam, ağlamaklı, hırsla ödemiş parayı, çıkmış dışarı...

Kurmuş da kurmuş intikam planlarını...

Birkaç ay sonra yine gelmiş:

"Doktor! Ben de iktidarsızlık başladı... Durumum kötü, hiçbir şey yapamıyorum..." demiş.

Doktor adamı gözüyle şöyle bir inceleyip; "Hemşire hanım. Sekiz numaralı kutuyu getirir misin?" diye seslenince, adam, tüm hırsıyla, "Şimdi seni de sekiz numaralı kutunu da..." diye bağırmış. Doktor gayet sakin, "Geçmiş olsun! Bakın artık yapabiliyorsunuz!" demiş.