Akköy'de hayvancılık yapmak.
Özellikle büyükbaş.
Zor iş...
Otlak kalmadı.
Her yer fındık tarlası.
O zaman...
Hayvan ahırda beslenecek.
Yem...
Saman...
Bi dünya para.
Et olduğu yerde sayıyor.
Hesap açık.
Az hayvan köylüyü fakir eder.
Çare...
Yem üretmek.
Arazi yok.
Olan da korumasız.
Vatandaş yulaf ekmiş.
Yaban domuzları içinde harman almış.
Perişan etmişler.
Mısır da eksen aynı.
Arpa da...
Başka yem bitkisi bizim oralarda bilinmiyor.
Eskiden yonca ekerdik.
Şimdilerde ara ki bulasın.
Süt üretimi için de böyle.
Besi için de aynı.

Yem para.
Saman para.
Et ucuz.
Süt ucuz.
Öyle ki...
Köy peyniri...
Marketlerdeki üçüncü sınıf peynirlerden ucuz.
Pazara çıkacak kadar ürün olmuyor.
Hazır olanları şehirdeki uyanık köylüler alıyor.
Psikolojik baskı yapıyorlar.
- Çok pahalı...
Köylüye...
Yine yakın akrabaları madik atıyor.
Çünkü ürünleri onlar alıyor.
Bu kısır döngü içerisinde...
Akköy'de büyükbaş hayvancılık yapmak zor.
Para kazanmak...
Daha da zor.
Gerçi bizimkilerin 'para kazanmak' sözcüğüne bakışı farklı.
Onlar geçinebilecek miktarı bulmaya 'para kazanmak' diyorlar.
Emeğinin karşılığı.
Verdiği ürünün hakkı.
Yada...
Kar etmek gibi bir kaygıları yok.
Onların tek kaygısı.
Geçim derdi.
Çocukların kendini kurtarabilmesi.
Geri hiç önemli değil.
[*][*][*]
Bu konuda girişimci de az.
Mesafe uzak.
Talep az .
Böyle olunca.
Yem, saman nakliyesi de bir hayli para.
Böyle olunca...
Bir zamanlar bölgenin hayvancılık konusunda lokomotifi olan köy...
Her geçen gün viraneleşiyor.
Girişim...
Bireysel.
Topyekun hamle yapacak teşvik...
Teşvikten kasıt:
illaki para değil.
İş öğretmek.
Çığır açmak.
Yol göstermek gibi..
Asıl yardım bunlar.
Diğeri gelip geçici.
[*][*][*]
Ne yapılabilir?
Soruyoruz.
Biliyorlar.
Hepsi biliyor.
Yönetici biliyor.
Üretici biliyor.
Sonuç.
Kimsede bir kıpırdanma yok.
Üretici kendi derdinde.
Yönetici işin havasında.
Sorun belli.
Çözümü yarına kaldı...