Bir zamanlar.
Hayvan güderdik.
Gerçi bizim köyde 'gütmek' kelimesi çok kullanılmaz.
Onun yerine 'yaymak' kelimesi kullanılır.
- Git yavrum şu davarları iki saat yay da gel.
Gerçi iki saat gibi yayma süresi olmaz.
Bazen çok sıcak havalarda olur.
Sabahın erken saatlerinde.
Gün ışır ışımaz.
Güneş vakti.
Hayvanlar boşlanır.
Otlatılır.
Geri gelinir.
Hayvanların öğle sıcağına maruz kalması önlenir.
Buna da 'kuşluklamak' denir.
Bu günün akşam üzerinde iki saat hayvanlar yayılmaya götürülür.
Yada...
Boşlanırdı...
Cisimlerin gölgesi kendisinin iki katı olduğu zaman...
Bu vakit ikindiye tekabül eder.
Hayvanlar boşlanır.
Ot durumuna göre.
İki saatten başlamak üzere...
Gün kararıncaya kadar yayılırdı.
[*][*][*]
Taa o zamanlar.
Ormanın bol olduğu zamanlar.
Biz çocuktuk.
İlkokul çağlarında.
Tek başımıza...
Koca ormanlarda...
Onlarca hayvanı tek başımıza otlatırdık.
Zaman zaman çakal korkusu olurdu.
Biz hiç görmedik.
Yanımızda çoban köpekleri...
Hiç olmazsa...
En az iki zağar olurdu.
Biz çocuk aklımızla...
Oynardık.
Hayvanları gözetirdik.
Bazen oyuna dalar.
Kaybederdik.
Bazen bulamazdık.
Sonrasında...
Er yada geç...
Hayvanın gideceği fazla yer yok.
Ya dönüşte sürüye katılır.
Yada peşimizden eve gelirdi.
Öyle ya...
O tarihlerde...
Hayvanlar bile...
Sahiplerine sadıktı.
Evlerine sadıktılar.
Göndermedikçe...
Daha doğrusu...
Onları satmadıkça.
Hak vaki olmadı. Öyle ya...
O tarihlerde...
Hayvanlar bile...
Sahiplerine sadıktı.
Evlerine sadıktılar.
Göndermedikçe...
Daha doğrusu...
Onları satmadıkça.
Hak vaki olmadıkça...
Terk etmezlerdi yuvalarını...
Zaman geldi.
Yaşça büyüdük.
Okul...
Şehir.
Hepsinden koptuk.
Toplum olarak koptuk.
Bizim davar otlattığımız dağlarda...
Şimdilerde çakallar.
Kurtlar.
Ayılar.
Yaban domuzları geziyor.
Onlar hakim.
Davarların aksine...
Köye iniyorlar.
Bağdan bahçeden vurgun yapıyorlar.
Dağa kaçıyorlar.
Sonuç...
Hayatın hiçbir alanı boşluk kabul etmez.
Orayı mutlaka bir dolduran olur.
Amma verimli doldurur.
Amma verimsiz.
Mutlaka doldurur.
Bize düşen.
Doğru boşlukları...
Hak ettiği gibi doldurmak.