Değerli okuyucularım; ilimizin bir cennet beldesinden, her türden canlının yaşam hakkına saygı konusunda duyarlı kalplere ulaşmış olan bir çığlık mesajını aşağıda bilgilerinize ve ilgililerin ilgisine arz etmek istiyorum.

"Bizler, Kozlu-Esenköy, Ilıksu beldesinde, altından soğuk ve ılık suların çıktığı, gezilip görülecek mağaraların olduğu, Ilıksu Koyu'na bakan tepenin yamaçlarında ikamet eden canlılarız.

250 milyon yıl kadar önce, atalarımızın atalarının sular altında kalıp kömür olmaları sonrası zamanlardan beri buralarda yaşıyoruz. Sizlere, kestane, kereste, odun, ıhlamur, kızılcık gibi onlarca ürünümüzü veriyor; havanızı, suyunuzu sağlıyor, bizlere bakan gözlerinizi dinlendiriyor, içinizi rahatlatıyorduk. Ancak, son zamanlarda, milyonlarca yıldır yaşamakta olduğumuz bu topraklarda hayat hakkımız elimizden alınıyor, sürekli katliamlara uğruyoruz.

Canlarımızı kurtarmak için tepelere doğru kaçmamıza rağmen, özellikle bizlerin bayram mevsimi olan ilkbaharın şu günlerinde, katillerimiz arkamızdan yetişmişler ve hayatlarımızı sonlandırmaya devam ediyorlar. Canlarımız alınıp, cesetlerimiz uzaklaştırıldıktan sonra da bağrımız deşiliyor, köklerimiz kazınıyor. Kanlarımızın ve gözyaşlarımızın karıştığı sel suları, kalan toprak kalıntılarını da alıp derelere-denizlere dolduruyor, yerlerimiz-yurtlarımız çirkin görünümlü dik taş duvarlar haline geliyor.

Bundan sonra, binlerce yıl da geçse, artık bu taşlar üstünde bizlerin türünden hiçbir canlının yeşerip kök salması, çiçeklerin açması, kuşların uçuşması ve de sizlere ürünler sunması mümkün olamayacaktır.

Sizlerden, bizlerin ve bizim gibilerin bu durumlarına üzülenlerinizin ve bizleri sevenlerinizin çok olduğunu biliyoruz. Onların üzülmesine neden olduğumuz için de, ayrıca çok üzülüyoruz. Bu, bizlerin altında arayıp da buldukları 'taş' denilen cansız nesne için, türlerimizin buradaki kadar yoğun yaşamadığı, yakın çevremizde başka yerlerin olduğunu söyleyenlerinizin ve de bilenlerinizin olduğunu da duyar gibiyiz.

Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve bu günlerde seçim yarışında olanlarınızdan bizlerin ve bizim gibilerin bu imdat seslerini ve figanlarını duymanızı, canlarımızı kurtarmanızı bekliyoruz. Oy haklarımız olmasa da, sizler, bizlerin de cumhurbaşkanı ve temsilcilerisiniz.

Bu arada, feryadımızı duyurma çabalarından dolayı Pusula Gazetesi gibi bu hallerimize duyarlı kurumlara ve kişilere de çok teşekkür ederiz.

Bizi sevenlere, hakkımızı arayanlara, koruyanlara, bizlerin dünyasından selam olsun. Ramazan Bayramınız mübarek, seçimleriniz hayırlı olsun."

[*] [*] [*] [*]

HOCA'NIN ANLATTIKLARI...

Değerli okurlarım; bir süre önce, yöremiz ile ilgili araştırmaları da olan tarihçi, emekli bir öğretim üyesinin, katliam bölgesi ile ilgili anlattığı bir efsaneyi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Hocam, bilinmeyen bir tarihte, Rum Pontus Kralının kızı, İstanbul'dan Trabzon'a dönerken, kendisini taşıyan gemi, Ilıksu açıklarında batmış. Günler sonra cesedi, Ilıksu Koyu'nda karaya vurmuş. Kral, kızının dağları, dereleri, denizleri seyretmesi için, altından soğuk-ılık suların çıktığını gördüğü tepenin üstüne çok güzel bir mezar yaptırmış. O tepe, bu tepedir.

Onların, asıl aradıkları da, Kralın kızının kayıp olan mezarıdır. Sahanın alt tarafları dururken, neden sürekli tepe istikametine ilerliyorlar?"

[*] [*] [*] [*]

Sayın Hocamızın anlattığının gerçekle ilgisinin olup-olmadığını bilmemiz mümkün değildir. Ancak bildiğimiz, hakkında efsane düzülecek kadar güzel olan bir yurt köşesinin ne hale getirildiğidir. Bir başka bildiğimiz de, taşocağındaki faaliyetin ve görüntünün, görmeye alışkın olduğumuz başka taşocaklarındakilere hiç benzemediğidir.

Bir toprak parçasının, bir topluma yurt olabilmesi için, orasının o toplumun sınırları içinde olması yeterli olamıyor. Mevcut doğal ve kültürel değerlerini korumak da yeterli olamıyor. O değerlere yenilerini de katmak gerekiyor. Çevremize bir göz attığımızda, toplum olarak, bunu yaptığımızı görmek ve söylemek mümkün değildir.

Bu günlerde, imdat seslerinin geldiği tepenin eteğindeki derenin üzerinde bir de beton santrali kurulacakmış. Bunun için gerekli izinlerin alındığı, derenin üzerinin doldurulduğu, santralin temelinin de atıldığı söyleniyor. Hem kendilerine, hem de vatana-millete hayırlı olsun!

Etrafı beton yığınları ile doldurma, gökyüzünü satma, mahalleler bitişiğinde taşocakları, beton santralleri açma, 2 kilometrekarelik alanda 5 termik santral kurma gibi faaliyetlerin üzerinde yaşadığımız toprak parçasının yaşayanlara yurt olması için yapılmış faaliyetler olarak değerlendirmek mümkün değildir. (Bana göre, milyonlarca yılda oluşan Filyos delta toprağı gibi araziler üzerinde sanayi bölgeleri kurmak da değildir.)

[*] [*] [*] [*]

Değerli okuyucularım; imdat seslerinin yükseldiği bölgeyi gören her vicdan sahibi çok üzülüyor; ayrıca faaliyet alanı, çevresinde yaşayanları da çok rahatsız ediyor ve tepkilerine neden oluyor. Bu tepkilerini ifade eden sözlerin neler olduğunu tahmin etmek de zor değildir. Bu faaliyetlere izin verilmesinde ve sürdürülmesinde dahli olanların bu durumları değerlendirip-değerlendirmediklerini merak etmemek de mümkün değildir. Herhalde tüm bu tepkilere ve üzücü durumlara katlanmaya değecek kadar büyük kazançlar ve yararlar söz konusu!

[*] [*] [*] [*]

Ramazan Bayramınızın mübarek; seçimlerin ülkemiz için hayırlı olması dileklerimle...