Filyos´ta sanayileşmeye karşı çıkanlar artıyor
Filyos´ta dört yıldır yaz aylarında Antik Kent´in kazılarını yazdan yaza sürdüren Prof. Dr. Sümer Atasoy ve ekibinin anlatımlarına göre ortaya çıkan bulgular çok özel.
Filyos´u Karadeniz´in Efes´i kabul eden bulgular konusunda daha detaylı bilgilere ihtiyacımız var.
Anlatılanlara göre koca bir kent sağlam şekilde duruyor.
Kazılar devam ettikçe burası çok önemli bir turizm merkezi olacak.
Avrupa başta olmak üzere dünyanın çok değişik ülkelerinden insanlar buraya akın edecek.
Ancak Filyos Sanayi Projesi´yle ilgili medya ve siyaset baskısı devam ederken Sümer Hoca´nın bu söylemleri çok dillendirilmeyen bir gerçeği gün yüzüne çıkardı.
Sümer Hoca´ya göre burada tarih varken üzerine sanayi kurmak mantıklı değil.
Bu görüşlere yer verdik.
Ve peşine destekler gelmeye başladı.
Her yerden.
Çığ gibi.
"Yaprak mı yiyeceğiz" diyerek taşın, toprağın, kalıntının önemi olmadığını söyleyenlere karşı ZKÜ´den Mustafa Yüce Hoca ´Çatalağzı ve Muslu´yu gösteriyor.
Mustafa Hoca çok iddialı.
Sanayileşmenin Muslu´da olması gerektiğini savunuyor.
Gerekçeleri haberin içinde var.
İlgilenenler bu detayları orada bulabilirler.
Her ne kadar yüksek dille ifade edilmese de bu tartışmanın büyümesi kaçınılmaz.
En doğrusu nedir?
Avrupa´da sanayileşme alanları iç bölgelerde kuruluyor.
Avrupalı 30-40 sene önce yaptığı enayiliklerine yanıyor.
Bizler hala en güzel sahiller nerede oraya gidip sanayileşme mantığı içindeyiz
Geçende söyledim.
Yerel medya olarak biz de bu dümenin suyuna gittik yıllarca.
Ve şimdi bir ´acaba´ sorusu kuvvetleniyor.
Birileri Sümer Hoca´yı bir davet etse de orada ne var, ne yok bir anlatsa bize.
Ne olabilir?
Sanayileşme orada kurulacaksa ne olur ?
Kurulmayacaksa ne olur ?
Mustafa Hoca´nın açıklamaları bu bağlamda önemli.
Filyos´ta yol ayrımına mı gidiyoruz?
Bu sorunun yanıtını bir an önce bulmamız gerekiyor.
Bazı şeyleri kadere kısmete bırakmadan tartışmamız gerekiyor.
Avrupalının sahillerdeki fabrikaları teker teker kapatıldığı bir noktada Filyos´un tarihinin ortasına, bu büyük mirasın kalbinde baca tüttürmek nasıl bir şey olabilir?
Bunu tartışalım.
İl Kültür Müdürü Zekai Kasap devlet memuru. Bu konuda sesini çıkartamaz.
Ama birileri tartışma imkanı sağlamalı.
Hadi şimdi başa dönelim!


Sivil toplum örgütleri!


Zaman zaman buradan yazıyoruz.
Dostlarımız buna ´taşlama´ diyor.
Taşlama haşlama fark etmez.
Yine ve yeniden söylemek istiyorum.
Ben bir fotoğraf çekiyorum.
O fotoğrafın içinde Zonguldak´taki sivil toplum örgütlerinin bir çoğu yok.
Kentin gelişimine, çok sesliliğe ve demokratik sürece katkı sağlaması gereken sivil toplum örgütleri ne yazık ki yok denecek kadar az.
Bunların büyük kısmı ön planda olmanın mutluluğu ile avunmaktan onur ve gurur duyan tipler.
Hepsi içimizden birileri.
Bu konuda bir şeyler yapmak gerekiyorsa her sivil toplum örgütünde öncelikle kendisini sorumlu hisseden insanların yönetimler gelmesine izin vermeli.
Tablo tam tersini söylüyor pek çok STK´da.
Birçok STK Yöneticisi bir kamu kurumuna tam göbeğinden bağlı.
Durum böyle olunca söz söylemesi mümkün olmuyor.
Bir çoğu medyaya çıkma meraklısı.
Bunlar kim diye sormayın.
Kimse anlamamazlıktan gelmesin.
Fikirlerin tartışılması gereken yerde bizler başka şeyleri tartışmak zorunda kalıyoruz.
Bu yüzden değişim şart.
Genç yapılanma şart.
İşini gerçekten seven ve yapmaya özen gösteren insanların ST´larda görev alması şart.
Yoksa siyasete, siyasetçiye, kurum müdürüne teslim olmuş, cılız ve çelimsiz bir sivil toplum örgütçülüğü yapılmış olur.
Bu yüzden siyasetçilere kızmayı marifet sayan STK´ların üyeleri öncelikle kendilerini temsilen yönetenlere kızmak gerektiğini bilmeliler.
Bu yüzden STK´lar kendi içinde kavga edebilmeli.
Gençlerin söz hakkı olmadığı bir yerde değişim çok zor.