Eleştiri şu;
Gazeteciler iktidarın görevini yapmamalı.
Örnek:
Mithatpaşa Tüneli´nden bize ne?
Unutulan nokta şu.
Biz yaşadığımız kentin sakini değiliz.
Sahip çıkıyoruz.
Kuru eleştiri bizi kesmiyor.
Olayların içine kadar giriyoruz.
Niye?
Sahiplenme duygusu.
Yaşadığımız şehir söz konusu olunca.
Kalemin ucuna keser takıp, kendimize yontuyoruz.
Çok da yadırganıyoruz.
Kimler tarafından?
Zonguldak´ın sakini bile olamayanlar tarafından.
[*][*][*]
Konumuz: Tünel kampanyası.
Yazdık, çizdik, olmadı.
Sıvadık kolları.
İndik sahaya.
Platforma girdik.
Kampanya yaptık.
Belde belde gezdik.
İmza topladık.
[*][*][*]
Sorun büyük.
Çözüm uzak.
Bir an önce yola koyulmalıydık.
Hepsini yaptık.
Finalde takıldık.
Nasıl?
Zonguldak Platformu toplanan imzaları Ulaştırma Bakanı´na ulaştırılmak üzere Ak Parti İl Başkanı Hamdi Uçar´a verdi.
El insaf.
Hamdi Uçar zaten olayı biliyor.
Onca kişi günlerce uğraştık.
Hepsi boşa.
İmzalar yerine amacına uygun ulaşmadı.
Platform bir heyet oluşturup, imzaları da alıp Bakana bizzat vermeliydi.
Derdi sıkıntıyı bizzat anlatmalıydı.
İmza başlayınca umutlanmıştık.
Meğer daha akıllanmamışız.
[*][*][*]
Adamın biri aklını sapanla bozmuş.
Nerede bir karış lastik bulsa hemen sapan yapıp evlerin camına taş atıyormuş. Sonunda akıl hastanesine kapatmışlar.
Gel zaman git zaman adam birgün başhekimin odasına gitmiş :
- Ben artık akıllandım. Beni çıkarın, demiş.
Başhekim :
- Peki seni çıkarırsak ne yapacaksın?
- Evleneceğim.
- Evlenince ne yapacaksın?
- Gelini alıp gerdek odasına getireceğim.
- Sonra?
- Önce duvağını sonra gelinliğini çıkaracağım.
Doktor heyecanlanmış :
- Sonra, sonra?
- Sonra sutyenini çıkaracağım.
- Eee, sonra?
- Sonra külotunu çıkaracağım.
Doktor iyice heyecanlanmış artık :
- Anlat, anlat sonra?
- Külotunun lastiğini çıkarıp sapan yapacağım.