Zonguldak Valisi Sayın Ahmet Çınar, "Zonguldak'ın Değerleri Buluşuyor" adlı konferanstaki konuşmasında şöyle dedi:

"Her ne olursa olsun, en Zonguldaklı benim.

Çünkü bizim mesleğimiz gereği gerçekten biz böyleyiz.

Bu şehrin her türlü meselesi bizim meselemiz oluyor.

Her sorunun gelip görüşüldüğü ve çözüldüğü nokta biz oluyoruz.

Basitçe ifade edecek olursak, sel ve yangınlarda Zonguldaklılar yataklarında yatarken, onun derdine biz düşeriz.

Bu nedenle şehrin Valisi olarak, 'En Zonguldaklı benim' diyorum ve bunu da hiç kimseye kaptırmam."

Sayın Valimiz az bile söylemiş.

Çünkü bu memleketin siyasetçileri, kentinden çok kendini düşünür.

Bir sonraki seçimi düşünür.

Yani onların asıl derdi; Zonguldak değil, koltuktur.

Bakın, son dönemde Zonguldak'ta faaliyete geçen hemen tüm projeler, Valilerimiz çabasıyla ortaya çıkarılmış işlerdir.

Önceki Valimiz Sayın Ali Kaban'ın yaptığı projeler, bugün bir bir hayata geçiyor.

Sayın Valimiz Ahmet Çınar'ın projeleri de hayata geçecektir.

Peki, bizim milletvekillerimiz ne yapıyor, Allah aşkına?

Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un sosyal medya hesaplarına bakın.

Bir de bizim milletvekillerimizin sosyal medya hesaplarına bakın.

Ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.

O yüzden diyorum ki:

"En Zonguldaklı Sayın Valimiz Ahmet Çınar'dır."

Akdemir'i yanlış anladık...

Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, "Bunu büyük bir heyecan ve büyük bir gururla söylüyorum. Zonguldak Valimiz bizim için bir şans. Zonguldak her geçen geriye gidiyor. İnşallah bu geriye gidiş katlanarak devam edecektir, yükselerek devam edecektir" dedi.

Ama biz onu her zaman olduğu gibi yine yanlış anladık.

Oysa Muharrem Akdemir, Zonguldak'ı eski günlerine döndürmek istiyor.

O sahillerinin talan edilmediği, kaçak binaların dikilmediği, denizlerin-derelerin kirletilmediği dönemlere...

Ama biz onu anlamıyoruz!

Oysa Sayın Akdemir, Zonguldak'ın eski fotoğraflarına bakıp bakıp, "Biz bu şehrin içine gerçekten etmişiz" diye düşünüyor belki!

Bırakalım, Zonguldak'ı biraz daha geri götürsün!

Eski haline döner belki!

Günün Fıkrası: Nişanlılık dönemi...

On iki yaşındaki çocuk, on dört yaşındaki amcaoğluna soruyor:

- Abi, ablam yakında nişanlanıyor, biliyorsun...

- Yaz sonu nikah varmış, bizim evde de konuşuyorlardı.

- Ben sana bir şey sormak istiyorum...

- Söyle...

- Bu "nişan" dedikleri ne? Evde sordum, "Eh evlenecekler işte" diyorlar, ama nişanlanınca ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim.

- Hıııım... Zor soru, bak ben sana bir örnekle anlatayım...

- Dinliyorum.

- Diyelim ki, Şubat'ta yarıyıl karnesini aldın, hepsini pekiyi getirdin. Sana bir bisiklet alıyorlar ve "Haziran'da bütün dersleri pekiyi getir, sınıfı geç, bu bisiklet senin" diyorlar. İşte Şubat ile Haziran arasındaki o süre var ya, bisiklet senin, ama binemiyorsun; o süreye "nişanlılık dönemi" deniyor.

- Haa şimdi anladım, bisikletin var, evde duruyor; sen ona bakıyorsun, o sana bakıyor; ama binemiyorsun, ta ki sınıfı geçene kadar. Peki, dokunmaya izin var mı?

- Vallahi onu ben de tam olarak bilemiyorum; binmek kesin kes yasak da, galiba ziliyle-miliyle oynayabiliyorsun!..