İki haftadır "Ekilmeyen Topraklar" üzerine yazıyorum.

Önerdiğim örnek çitlikler konusunda kafamdaki modeli anlatacaktım.

Enerjisini, suyunu kendisi üretecek, hatta elektrik enerjisi satacak, ana üretim yanında endemik ürünler de yetiştirecek, ürün artıklarıyla gezen tavuk, azda olsa koyun-keçi-inek besleyecek, hobi bahçeleri oluşturacak, çiftlik içinde yemek-kahvaltı hizmeti sunacak, şehirde doğal ürenler satacak dükkanı olacak, yani ana ürün dışında da para kazanacak vb...

İki yazıya da "açık mektup" muhataplarından, yani Vali ve Belediye Başkanlarından "tık" yok.

Okuyuculardan ise, oldukça olumlu yorumlar geldi.

Ama bir ileti geldi ki, "pes" dedim.

Önce iletiyi okuyun...

[*] [*] [*] [*]

"Ali Bey, merhaba... Pusula Gazetesi'nde tarımla ilgili görüşlerinizi yazmışsınız. Bende tesadüfen okudum ve çok beğendim. Bu gibi yazılar gerçekten çok güzel. Bölge içinde teşvik edici kırsalda para kazanamayan köylü, sürekli tarım arazilerini ekip-biçmekten vazgeçip, şehirlerde asgari ücretin bile altında çalışmaya razı oluyor. Tüm ülkede olduğu gibi Zonguldak'ta da kırsal boşalıyor ve sadece yaşlı insanlarımız kalıyor. Ne zaman ekonomik sıkıntı ve işsizlik olsa, tarım arazileri akla geliyor. Bu 2008 yılında da aynıydı. O dönemin Valisi Yavuz Erkmen'in de tarımla ilgili örnek olabilecek çalışmaları desteklemeye gayretleri olmuştu. Bizde örnek bir bahçe kurabileceğimizi söyleyip, planlama ve yardım edilirse, çok modern bir üretim modeli kurabileceğimizi belirtmiştik. Vali Beyin talimatıyla Milli Emlak'tan çalışmalar yapılıp, 48 parsel birleştirilerek, kiralama yöntemiyle bize teslim edildi. Arazi hiç tarım yapılmamış, boş bir araziydi. Araziyi iki ay boyunca iş makinaları ve kamyonlarla çalışarak temizleyip, toprağı tarım arazisine uygun hale getirmek için 100 ton civarında hayvan gübresiyle ıslah etmeye çalıştık. Etrafını beton direk ve tel çitle çevirdik, 2009 yılında 5 bin 500 adet tam bodur sertifikalı elma fidanı diktik. Tam otomatik gübreleme ve damlama sulamalı sistem kurduk. Arazinin bir kısmına da deneme amaçlı 5 bin adet çeşitli süs bitkisi diktik. Diğer alanlara toprağın verimini artırmak ve ıslah etmek için yonca bitkisi ektik. Bahçe verime geçtiğinde bölgede ilk defa iyi tarım uygulama belgesini aldık ve yine verimin bol olması için arı kovanı satın aldık. Şu an 14 adet kovanımız vardır. 2012 yılında tam bahçenin bitişiğine hidroelektrik santrali (HES) yapılacağını öğrendik ve ilgili kurumlara, yani Valilik, Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, BİMER, CİMER gibi kurumlara onlarca dilekçe verdik. İlgili şirket, İl Özel İdaresi'ne, adımın da geçtiği elma bahçesinin hiçbir şekilde zarar görmeyeceğini, her türlü önlemi alacağını taahhüt eden bir sözleşmeyi imzalamıştır. Yine devletimizin ilgili kurumlarına verdiğim dilekçelere hep aynı şekilde taahhütlerini yerine getireceğini yazılı olarak beyan etmiştir.

İşin sonunda EPDK'dan bir kamu yararı belgesi alarak, yükümlülüklerini yerine getirmemek için bizim kullandığımız arazinin tamamı için bir kısmını bedelli, bir kısmını bedelsiz irtifa hakkını talep etmiş ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü de kabul etmiştir. Bu arazi, ekili-dikili sulanabilir mutlak tarım arazisidir. Şu an mahkemeye verdik, ama oralara bile müdahale edebilecekleri endişesi içindeyiz.

Üstüne üstlük sadece bu üretim için soğuk hava deposu bile kurduk. Tarımla ilgili önerilerinizi okuyunca, başımdan geçenleri paylaşmak istedim. Yasalarla kesin değiştirilemez olmalı ki, 'tarım gelişsin, ama, lakin, fakat...' diyerek kanunlar iğdiş edildiği sürece tarımsal yatırımlar risktir. İspanya, İtalya, Hollanda gibi ülkeleri gezip, tarımda nasıl başarılı olduklarını gördüm. Bir örnek vermek gerekirse, İspanya, gelecek 50 yılda dünyanın bir numaralı zeytinyağı ve zeytin tedarikçisi olacaktır.

Sevgi ve saygılarımla..."

[*] [*] [*] [*]

İletiyi gönderen Aydın Bey'le telefonla da görüştüm. Yılda 80-125 ton arası elma ve çok önemli miktarda yonca yetiştirdiklerini öğrendim.

Ve ben saf saf örnek çiftlikler önerirken, mevcutlar yok edilmeye çalışılıyormuş.

Ne diyeyim?

Bir şey diyemiyorum.

Bu ülkede "toprak reformu" bir türlü yapılamadı.

Türk tarımını ayakta tutan; Et-Balık Kurumu, Süt Endüstri Kurumu, Türkiye Zirai Donatım Kurumu, üretici kooperatifi ne varsa, kapatıldı veya iğdiş edildi.

Tarım arazileri, sanayi ve inşaat sektörlerine peşkeş çekildi.

Yanlış teşvik, pahalı mazot-gübre...

Sonuçta tarımın içine edildi.

Bakliyat, et, hatta ot dışarıdan geliyor.

Paramız da dışarı gidiyor.

Peki, bu kötülükleri kim yapıyor?

Dememe gerek yok, her şey ortada...

İyisi mi, ben size bir fıkra anlatayım...

[*] [*] [*] [*]

Oldukça zengin, çokça parası, uçsuz-bucaksız toprakları olan bir çiftçinin, evlat olarak sadece bir kızı varmış.

Dünyalar güzeli kızın talibi de çokmuş. Ama çiftçi, damat olacak kişinin içgüveysi olmasını şart koşuyormuş.

Nihayet taliplerden biri kabul etmiş.

Şahane bir düğün sonrası yeni evli çift gerdeğe girmiş.

Zengin çiftçi, her zamanki gibi sabah namazını kılıp dolaşmaya çıkmış.

Bir de ne görsün?

Damat, bahçe çitine yaslanmış, elinde bir çakı, dal parçasını yontuyor.

- Hayrola damat, bu saatte dışarıda ne işin var?

- Yok, bir şey!

- Yok, bir sıkıntın var, söyle oğlum.

- Git kızına sor...

- Yoksa?

- Evet, anladığın gibi...

Çiftçi yıkılmış.

- Bu işleri kim yapıyor ya?

- Ne işi?

- Bunun anası da böyle çıktıydı. Bizim evde birileri mi var?