Halk arasında "gemisini yürütmek" deyimi sık sık kullanılır... İşini yoluna koymak. Bir sıkıntıyla karşılaşılsa dahi bu durumu alt etmeyi bilen uyanık kimse için söylenir...
Peki, neden gemi ve kaptanları bu deyime layık görülmüştür?
Deniz ulaşım aracı olan gemiler gerek donanım, gerek personel, gerek yolcu sayısı ve gerekse büyüklük bakımından yüzen şehir olarak kabul gören vasıtalardır. Kentlerdeki yaşama kural ve kanunları, yüzen şehirler içinde küçük ölçekte geçerlidir.
Yolcu ve mürettebat arasındaki ilişkiler gemi kaptanlarının denetimi altında sağlanır. Bununla beraber deniz üzerindeki yüzen bu devlerin manevraları son derece ağır, dikkatli ve ön kestirmeli bir tecrübeyle mümkündür, fırtınalı ve dalgalı denizlerde seyretmenin verdiği zorlukları aşmak cesaret ve tecrübe ister. Bütün bu zor işlerin de sorumlusu aynı şekilde gemi kaptanlarınındır. Bu sorumluluk altında gemi yürüyorsa, "Gemisini yürüten kaptandır..."

ELEKTRONİK VE DENİZCİLİK İLE TANIŞMA...

Çocuk yaşlardayken henüz televizyonla yeni tanıştığımız yıllarda akşamları televizyon yayınlarını izler gündüz ise radyo dinlerdik. Bugün halen sakladığım, varlığı beni eskilere götüren, şimdiki meslek seçimimde büyük rolü olan, lambalı, mobilyalı "Stella" marka salon radyomuzdan konuya girmek istiyorum. Odanın yüksek noktasına monte edilmiş rafta durur, bacadan bacaya çekilmiş antene kablo ile bağlanırdı. Uzun, orta ve kısa dalga yayınlarını yoğun parazit arasında dinlerdik. Dakikalarca karıştırır, istasyon arar, dış dünyada olup biteni merak eder, yoğun maniplasyon gürültüsü altında dünyanın sesi radyolarını takip ederdim.

Bir yaz günü henüz güneşin yeni battığı dakikalarda radyoda kısa dalga bandında gezinirken sıra dışı bir istasyon dikkatimi çekti. Daha doğrusu bu istasyon radyo istasyonu değil bir telsiz istasyonu çağrısıydı. Cebelitarık boğazından geçiş yapan bir Türk gemisi Beyrut limanında yük boşaltan bir başka Türk gemisiyle irtibat kurmuş muhabbet ediyorlardı. Konu yarı teknik yarı da özele dayalı uzun soluklu bir konuşmayla sona erdi. Hayatıma yön veren, içimi kıpır kıpır eden dakikalar diyebilirim... Daha sonra beni telsizcilik ve elektronikle tanıştıran dakikalar...

Çocuk yaşlarda elektronik, telsizcilik ve denizciliği hayatıma sokan bu konuşma beni çok etkiledi. Akdeniz'in bir ucundan diğer ucuyla iki istasyon görüşüyor, Karadeniz kıyısı Zonguldak'ta meraklı bir kulak bu konuşmayı dinliyordu. Çok heyecan verici ve o yıllardaki teknolojiye göre olağanüstü olan durum beni mesleğe aşık etti elektroniğe ve denizciliğe olan merakımın miladı oldu...

Bugün lisanslı amatör radyo operatörü olma merakımı ve Zonguldak'ta telsiz haberleşmesinin halk bandı cihazlarla tanışmasını ileride uzun uzun kaleme almaya çalışacağım, bu makalemi Zonguldak limanı trafiğine ve kaptanlarına bağlayarak devam etmek istiyorum...

DENİZDE HABERLEŞME...

Şimdi haberleşme imkanlarının otomatik ve çok alternatifli olması deniz telsiz operatörlüğü mesleğini bitirdi. Ancak o yıllarda geminin bütün emniyetini operatörler sağlıyordu. Morse alfabesiyle alınan hava tahmini bilgileri ve yine fırtınalı havalarda, rüzgar ve dalgalarla savaş veren geminin dış dünya ile pozisyonunu paylaştığı tek araç telsiz haberleşmesiydi. Yardım çağrısını duyurabileceği en yakın istasyonla irtibat halinde olması tek kurtuluş çaresiydi.

Liman manzaralı bir mahallede ikamet etmemiz ve geniş bantlı bir lambalı radyoya sahip olmam ve içimdeki merak beni ister istemez limana uğrayan gemiler ve onların içindeki yaşamları incelememe, gemi ziyaretlerine ve personelleriyle yakınlaşmama sebep oldu...
1957 yılında yeni liman ve kömür yükleme tesisleri hizmete girdikten sonra Zonguldak'ta deniz trafiği hareketlendi. Aynı anda 3-4 gemiye kömür yüklemesi yapılabiliyor ve dışarıda demirli onlarca gemi sırasını bekliyordu.

Gemilere ziyarete gider personel ve kaptanlarla güzel arkadaşlıklar kurar, bilgi alışverişinde bulunurdum. Uydu ve cep telefonları yokken gemiler, acentaları ve aileleriyle aracı kara istasyonları aracılığıyla telefon hattı üzerinden görüşme yaparlardı. Bu kara irtibat istasyonu şehrimizdeki PTT (Posta Telgraf Telefon) binasında kadrolu memurların görev yaptığı telsiz telefon istasyonuydu. Uydu telefonları, mobil ve cep telefonları çıkmasıyla bu birim kapandı. Artık gemiler uydu takip ve haberleşme sistemleri yanında gelişmiş AİS cihazları sayesinde etrafındaki bütün trafiği ekranda görüyor ve ona göre manevra da yapabiliyor. Eskiden sadece maniple kullanarak yapılabilen Morse haberleşmesinin yerini, AM, LF, HF, FM, VHF ve uydu bandı haberleşme cihazları ve üstüne seyyar mobil internetin gelmesiyle birlikte denizde haberleşmenin dünyası değişti...

BEYAZ GEMİ "EGE" ARIZASIYLA BAŞLAYAN GEZMELER...

Kelebeğin Rüyası sinema sahnelerinde kullanılan ve jilet olan beyaz gemiler serisinin son örneği "Akdeniz" vapuru, diğer kardeşleri "Marmara, Karadeniz ve Ege" gibi birkaç yıl önce hazinli bir sonla bitirildi. Bu seri vapurlar yıllarca Zonguldak'a yolcu ve yük taşıdı... "Ege" vapurunun bende ayrı bir yeri var çünkü Zonguldak limanı ve kaptanlarını tanımama ve araştırmama vesile oldu.

Bir çok Zonguldaklı gibi bende limana giriş çıkış yapan kuru yük gemileri ve yolcu gemilerini izler, özellikle de insanları kavuşturan yolcu gemilerinin gece renkli ışıklarıyla limanı taçlandıran pırıltısını keyifle seyrederdim. 'Vira demir' yapıp başka limanlara hareketini takip eder tek nokta olup kaybolana kadar son uğrak limanını hayalimde canlandırırdım...

Denizciliği, gemi kaptanlarını, liman trafiği ve hareketlerine dair birçok anım var ancak benim hayatıma yön veren birkaç tanesini paylaşmak isterim... Yanılmıyorsam sene 1979 yazıydı. Geniş bantlı lambalı salon radyomu karıştırırken Ege yolcu gemisinin Zonguldak pilota yardım çağrısı yaptığına kulak misafiri oldum. Radyo başına çakıldım ve haberleşme trafiğini dakikalarca takip ettim. 30 mil mesafede makine arızası yapan gemi, rüzgar ve akıntılara maruz kalmış manevra kabiliyetini tamamen kaybetmişti, yüzlerce yolcu ve mürettebat kaderine terkedilmiş en yakınındaki Zonguldak limanından gelecek olan yardımı beklemekten başka çaresi kalmamıştı. Haberleşme irtibatı sağlandıktan sonra limanda görevli 'Meltem' ve 'Yıldız' römorkörleri hızla yola çıkmış açıkta sürüklenen Ege gemisini çekerek Zonguldak limanında her zamanki yanaştığı rıhtımın haricinde, karşısındaki kargo rıhtımına iskeleden yanaştırılıp, tahsis edilen otobüslerle yolcular gidecekleri noktalara transfer edilmişti.

Bu olayı, başından sonuna kadar yerinde takip etmiş her aşamasını gözlemlemiştim...

Bu olaydan sonra gelip giden gemileri ziyaret etme ve gezinme alışkanlığım başlamış, daha ileri götürerek kaptan ve mürettebat ile dostluk, arkadaşlık düzeyine kadar ilerletmiştim...

ELEKTRONİK'E DEVAM, KAPTANLIĞA ELVEDA...

1970 ve 80'li yıllarda Deniz Yolları işletmesine ait bir seri kuru yük gemisi Zonguldak kömürünü başka limanlara taşıdı. Kömür gibi rengi kara olan bu kardeş gemilerden 'Kars' gemisi periyodik olarak Zonguldak-Ereğli arası kömür taşır üç-dört günde bir limana giriş çıkış yapardı. Geminin, yaşlı tecrübeli ve mesleğinin son yıllarını icra eden bir kaptanı vardı. Kendisiyle tanıştım, fırsat buldukça denizcilik tecrübesinden faydalanmak için teknik sorular sorar ve anlattıklarını hafızama yazardım. Ne zaman kaptan olmak istediğimi söylesem, kendini örnek gösterir "bak benim halime, ayda bir evimde yatabiliyorum, denizcinin parası pul karısı dul..." cevabını her konuşmasında hatırlatırdı... Babacan hayatı görmüş yaşamış tecrübeli bir kaptandı. Böyle tavsiyelerde bulunması gemi kaptanı olma isteğimi azaltmıştı sanırım...

Gemilerdeki seyrüsefer, radar ve telsiz sistemleri özel ilgi alanıma girdi, çalışma ve arıza prensipleri konusunda yaptığım araştırmalar bilgi sahibi olmamda etkili oldu. Elektronikçi ve telsiz operatörü olmamda denizciliğin büyük etkisi oldu ancak ileride eğitimli kaptan olma arzumun engellenmesinde Kars gemisi kaptanı daha etkili oldu sanırım...
Denizcilik mesleğinden vazgeçmekle biraz aceleci davranmış olabilirim ve yine iki nokta arasına sıkışıp gidip gelen, kömürden başka yükü olmayan eski bir gemi ve onun eski bir kaptanının yaşadıklarını dinleyerek ileride eğitimini almak istediğim mesleğin seçiminden vazgeçmem hata olmuş olabilir diye de düşünmüyor değilim, belki de uzak yol kaptanı olabilir hatta büyük bir yolcu gemisinde baş süvari olup her limanda bir sevgili de bulabilirdim.

ZONGULDAK LİMANI KAPTANLARI...

Eskiden Zonguldak demek EKİ (Ereğli Kömürleri İşletmesi) demekti. Bu kurumla büyüyen ve gelişen şehir bugün zorluk çekiyorsa sebebi kömüre bağımlı büyümenin haricinde yatırımların düşünülmemesinden kaynaklanan süreçtedir. EKİ öyle bir kurumdu ki, evler, yollar, köprüler ve hatta spor, kültür, sanat dahil şirketin gücünden faydalanarak yapılabiliyordu. Tabiri caizse çaylar bile şirketten di!!! Zonguldak limanı ve tersanesinin işletmesine de EKİ kurumu bakıyordu. Liman trafiğinin ana malzemesi maden kömürü sevkiyatı ve madenlerin lojistik ihtiyacını karşılamaktı. Aynı anda 7-8 geminin barınabildiği liman haliyle hareketli bir limandı.

1900 yılında yapılan eski liman rıhtımı, kömür yüklemesi yapılan gemileri kısmi olarak korusa da azgın dalgalara karşı yetersizdi. Bu yüzden 1957 yılında bitirilen yeni liman açılana kadar büyüklü küçüklü gemi kazaları ve fırtınaya bağlı ağır hasarlı kazalar ve batıklar meydana geliyordu. Arama kurtarma birimi, dalgıç ve kılavuz kaptanlara önemli görevler düşüyor, tecrübe önem arz ediyordu. Eski kaptanlar şimdikiler gibi şanslı değildi. Pusula ve deniz fenerlerinden başka teknik desteği olmayan kaptanlar, yönlerini rotadan sapmadan bulabilmeleri yanında, ufuk çizgisine bakarak hava tahmini de yapmak zorundaydılar. Zira özellikle Karadeniz'in anlık değişen denizleri vardı. Eski denizcilerin büyük çoğunluğu okullu değildi, zaten okulu bile yoktu. 50-100 sene evvel Türkiye^de denizciliğin okulu Karadeniz'di...

Karadeniz kıyısında yetişmiş balıkçı, dalgıç, yüzücü ve kaptanlar en iyi eğitimi hayat okulunda görmüş alaylı denizcilerdi. Bu yüzden denizciler ve kaptanlar genelde Karadenizli olur, genelde bölgemizdeki kaptanlar Kurucaşile'de doğup büyüyen gençlerden çıkardı...

Murat Turgut, Sefer Garip, Ahmet Alkan, Şevket Günal ve oğlu Oktay Günal, Temel Kıranda, Mustafa Kaptan, Tarık Aydulun, İlyas Akaya, Haydar Kaptan, Ahmet Ekmekçi, İbrahim Kaptan, Haydar Taş, Yılmaz Çep, Ali Çep, Ahmet Aksoy, Hüseyin Kaptan, Hüseyin Günay, Zeki Uder, Zeki Albayrak, Ali Gürlesin, Arap İbrahim, Eyüp Sönmez, Hilmi Kaptan gibi isimler eski jenerasyon Zonguldak kaptanlarından bazılarıdır...


Zonguldak limanı kılavuz kaptanlarının da tamamı alaylı kaptandı. Usta çırak kültürüyle hayatı denizde geçmiş tecrübeli gemi kaptanlarıydı... 1980'li yıllarda denizcilik yasaları dünya normuna ayak uydurdu ve eski alaylı kaptanların yerini, okuldan mezun yeni nesil kaptanlar aldı. Teknoloji sayesinde deniz kazalarının sayısı azaldı, Zonguldak limanı Karadeniz'in azgın dalgalarına karşı koymaya devam ediyor, eski kaptanların içgüdüsel algılarının yerini donanım ve teknik aletler aldı. Ancak şimdiki liman kaptanlarımız bayrağı taşımaya devam ediyorlar...



TERSANE VE LİMAN ŞANTİYESİ...

İsmini kıyıdaki gemi atölyesinden alan "Tersane" bölgesi, gemi, tekne ve her türlü küçük tonajlı deniz vasıtalarının bakım ve onarımının yapıldığı Kapuz plajlarına komşu önemli bir noktadır... 1930'lu yıllara dayanan tarihi vardır. Ereğli Kömürleri İşletmesi'nin kurulmasıyla birlikte kurumun merkezde kurulan atölyeleriyle birlikte liman ve tersane atölyeleri de resmi kimliğe bürünmüştür. Tersane uzun yıllar eski kılavuz kaptanlarından İlyas Akaya'nın oğlu Doğan Akaya usta tarafından işletilmiştir. Liman hizmetlerinde kullanılan bütün vasıtaların periyodik bakımları tersane de yapılmıştır. Bakım ve onarımdan ayrı limanda kullanılmak üzere bazı Palamar ve Mavna'larda bu tersanede Zonguldaklı ustalar tarafından üretilmiştir. 1983 yılından sonra liman atölyesi ve gemi tersanesi, ihtiyaca lüzum etmediği gerekçesiyle lav edilmiştir.

Tersane ile birlikte eski limanda Ulaştırma Müdürlüğünün hemen yanında bulunan liman atölyesi ve daktilo tamirhanesi ustabaşı 'Lütfi Papila' ve ekibi tarafından işletilmiştir.
1930 yılından 1995 yılında yıkılana kadar liman iç hizmet deniz vasıtalarının günlük bakımları ve onarımları tersanedeki atölye ile koordineli olarak bu liman atölyesinde yapılmıştır.




ARMUTLU'DAN HABER VAR...

Zonguldak liman hizmetlerinde kullanılan kılavuz gemileri, 1949 ABD yapımı Yıldız ve Meltem römorkörleri Marshall yardımı kapsamında hibe yoluyla alındı. Daha sonra küçük kardeşleri Armutlu römorkörü 1961 yılında Almanya'dan geldi...
Armutlu teknik ve donanım olarak 26 metre boyunda 7,5 metre genişliğinde ve tek motorlu vasıtaydı, bir kaptan, bir makinist, bir makinist yardımcısı yağcı ve 2 halat sorumlusu gemici olmak üzere toplam 5 kişilik mürettebatla 24 saat liman hizmeti vermekteydi.

2005 yılında Meltem, 2012 yılında Yıldız kesime (hurdaya) gitti.
Türkiye'nin en yaşlı römorkörü olma özelliği taşıyan 'Armutlu' Ekim 2016'ya kadar baş kılavuz olarak limanımızın maskotuydu. Türünün son nesli Armutlu'yu özel bir römorkör yapım firması kendi müzesinde sergilemek üzere 70 bin TL'ye satın aldı ve İstanbul'daki yeni evine götürdü...

Aradan bir sene geçti emektar römorkör Armutlu'yu takip ettik. Kızağa alınıp tekrar suya indirilinceye kadar geçen zamanda eski gençliğine kavuştu, tarih kokan bu Zonguldak emektarı vasıta şimdi yeni kırmızı rengiyle bağlı olduğu müze limanında gelecek ziyaretçilerini bekliyor...




Yardımcı kaynaklar...
Zonguldak Nostalji
(zonguldaknostalji.com)
Hüseyin Papila
Ergun Özel (TTK Liman Başmühendisi)