Ankara'dan çok ilginç haberler geliyor.

Milletvekillerinden biri, bir devlet bankasından ekonomik krizdeki bir işadamına 4 milyon liralık kredi çıkarmayı başarmış.

Adam derin bir nefes alacağını düşünürken, milletvekilinin danışmanı, paranın yüzde 5'ini istemiş. Adam neye uğradığını şaşırmış!

"Ulan şerefsiz, sıkıntımız olmasa, zaten size gelmezdik. Ne yüzde 5'i?" demiş...

Ama içinden...

Parayı ödemiş mi, ne kadarını ödemiş, kredinin faizi, danışman komisyonuyla kaça gelmiş, öğreneceğiz. Çok dürüst, çok namuslu milletvekilinin bu işten haberi var mı, yok mu? Yoksa sorun... Ama bu yazıyla öğrendi!

Varsa da büyük bir sorun! Alınan yüzde 5'ler nereye gitti?

Lavuar alanı TSO'ya verilir mi?

Hafta içinde bazı internet sitelerinde Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası'nın, lavuar alanını istediğine yönelik haberler çıktı.

Zonguldak Valisi Sayın Ahmet Çınar'ın böyle bir talebe olumlu yanıt vereceğine inanmıyorum.

TSO Başkanı Metin Demir'in aile şirketi, hazine arazisini işgal etmiş, üstüne bina dikmiş. Yargı kararıyla binayı yıkmak zorunda kalmış. Ve hala arsa temizlenip teslim edilmiş değil. Ortada böyle bir durum varken, lavuar alanı Demir Ailesi'nden bir ismin başkanı olduğu TSO'ya devredilebilir mi?

Ben bu haberin doğru olduğuna inanmak istemiyorum.

Şemsiye...

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başkanı Sayın Mustafa Ataş, Zonguldak Merkez İlçe ve Kozlu İlçe Başkanlarını atadı.

Atama yazıları yazılmadan olayı haber alan AK Parti Zonguldak Milletvekili Hüseyin Özbakır, koşa koşa Genel Merkez'e geldi, Mustafa Ataş ile görüşmek istedi.

Ataş, "Toplantıdan sonra görüşelim" dedi.

Atama yazıları yazıldı, Özbakır'ın istediği isimler olmadı.

Bir sonraki gün, Hüseyin Özbakır, İl Başkanı Zeki Tosun, Merkez İlçe Başkanlığına atanan Mustafa Çağlayan ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başkanı Sayın Mustafa Ataş ile fotoğraf çektirip, sosyal medya hesabından paylaştı.

Benim bu fotoğraftan anladığım şemsiye...

Yok canım, bildiğiniz şemsiye...

Yağışlı günlerde kullandığımız şemsiye...

Kıssadan Hisse: Gerçeğin farkında olmayan...

Adamın biri İstanbul'a gitmiş. Bir ara da geneleve uğramış. Sonra köyüne dönmüş. Köydekiler etrafını çevirmiş, "Yediğin-içtiğin senin olsun. Bize İstanbul'u anlat. Neler yaptın?" diye sormuşlar.

Adam, bir kahve söylemiş garsona, gerine gerine arkasına yaslanmış. Etrafını bir daha süzmüş. Demiş ki:

"Valla ben size genelev maceramı anlatayım. Diğerlerini boş verin."

Kahvehanedekiler pür dikkat kesilmiş, çıt çıkmıyormuş. Devam etmiş bizimkisi:

"Valla öyle bir güzel kadındı ki, bana öyle bir iyi davrandı ki, hala gözlerimin önünden gitmiyor. İnanır mısınız bilmem, hala belim geliyor."

Hisse: Zavallı adam, bel soğukluğu kaptığının farkında değilmiş.

Günün Fıkrası: En çirkininiz vuracak!

Eleştirmenin biri, kadınlar hakkında öyle bir kitap yazmış ki, söylenmedik söz bırakmamış. Bunun üzerine on beş-yirmi kadar kadın bir araya gelerek, eleştirmeni dövmeye karar vermişler. Bir gün, evine giden eleştirmenin yolunu kesen kadınlar, ellerindeki kamçıları göstererek, tehdit etmişler:

"Sen bizim hakkımızda kitap çıkarıp, aleyhimizde abuk-sabuk şeyler yazmışsın. Biz de seni dövmeye karar verdik!.."

Eleştirmen, kadınları yatıştırmaya çalışsa da, başarılı olamamış, biraz düşündükten sonra demiş ki:

"Dövülmeye hazırım, ama bir şartla, ilk kamçıyı içinizden en çirkini vuracak!.."

İlk kamçıyı vurmak için hiçbir kadın öne çıkamamış. Eleştirmen de dayak yemekten kurtulmuş.

Günün Sözü:

"İnsanın kırk yaşına kadar geçen yılları bir kitap, geri kalan yılları da o kitabın eleştirisidir."

Arthur Schoppenhauer