Daha önce yazdım, ama anlamayanlara, anlamak istemeyenlere, manipülasyon yapmak isteyenlere, yargıya tesir etmek isteyenlere, şahsımı kamuoyunda küçük düşürmek isteyenlere bir kez daha buradan hatırlatmak istiyorum.

Evet, Ankara 12'nci Ağır Ceza Mahkemesi, 2 yıl, 2 ay, 20 gün ceza verdi.

Hemen Yargıtay'a başvurdum. Yargıtay ilamında şöyle yazıyor:

"Sanıklar Ali Rıza, Fikri ve Kaan'ın suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım suçlarından kurulan hükümler yönünden; gazeteci sanıklar hakkında yapılan, yasal delil niteliği olmayan, telefon dinleme ve teknik araçlarla izleme sonucu elde edilen tapeler dışında cezalandırılmalarına yeter kesin delil bulunmadığından beraatlerine yerine yazılı şekilde cezalandırılmalarına karar verilmesi..."

Dün en az 10 avukata sordum. Söyledikleri şu:

"Beraat verilmesi gerekirken, ceza verilmesi yanlıştır. Beraat ettirilmesi gerekir."

Avukatların söylediği bu... Yerel mahkemeden de bunu talep ettik.

Ancak firarda olan sanıklar yüzünden karar açıklanamıyor.

Yani, hakkımda kesinleşmiş bir hüküm olmadığı gibi, 12'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar da Yargıtay tarafından bozuldu.

Havlama sesi artınca!

Havlama sesi artınca, taşı doğru yere attığını anlıyor insan!

Son günlerde yaşananları ne güzelde özetliyor bu güzel söz!

Her köşeden ayrı bir ses geliyor!

Kimi az, kimi çok havlıyor!

Taşın büyüklüğünden çok, açtığı yara acıtıyor canlarını!

Bu vesileyle bir şey daha hatırlatmak istiyorum.

Biz yalan yazmadık. Yalan yazsak, mahkemeler canımıza okur!

Zaten doğruları yazdığımız için rahatsız oluyorlar.

Yayınlarımız nedeniyle bir takım kurumlar harekete geçtiği için bizi itibarsızlaştırmaya, susturmaya çalışıyorlar.

Elimizden geldiğince, dilimiz, kalemimiz döndüğünce mücadeleye devam edeceğiz.

Çaycuma/Zonguldak...

Çaycuma'da bir restoranda yemek yiyorum.

Arka masada iki kişi konuşuyor.

- Bizim Belediye Başkanı bita da seçülüse, hökümet, bizim başkanı görevden alu.

- Niçün alsın canım, adam çalışıya işte!

- Çalıştığı içün alu ya! Yapacak iş mi kaldı? Başkana ne gerek va o zaman?

Bu diyaloğun ardından Zonguldak'ı düşündüm.

Her halde şöyle bir diyalog olurdu:

- Bizim başkan bir daha seçilirse, hükümet Zonguldak'ı kapatır!

- Niçin kapatsın canım?

- Belediye hiç iş yapmadığı için!

Kıssadan Hisse: Hırsız-Polis...

Kim demiş, kim yazmış bilmiyorum; internette bulduğum bu paylaşımı beğeninize sunuyorum...

Dünyada iki tür hırsız vardır:

1- Küçük hırsızlar...

2- Büyük hırsızlar...

Küçük hırsızları polisler yakalar... Büyük hırsızları ise, polisler korur...

Şu da bir gerçek: İkinci tür hırsızlar olmadığı sürece, birinci tür hırsızlar da olmaz...

Hisse: Kimin payına ne düşerse!

Günün Fıkrası: Kral-Soytarı...

Kral, bir gün soytarısından usanmış, soytarıyı çağırıp demiş ki:

"Bana öyle bir hata yap ki, özrün kabahatinden büyük olsun, yoksa kellen gider, sana üç gün müsaade!"

Daha birinci gün, Kral merdivenlerden çıkarken, bizim soytarı gelmiş, Kralın poposunu ellemiş.

Kral, hışımla dönmüş ve bağırmış:

"Densiz, sen ne yaptığını sanıyorsun?"

Soytarı yapıştırmış cevabı:

"Özür dilerim Kralım! Ben sizi Kraliçe sandım."

Günün Sözü:

"Midesi geniş olanın, yüreği dar olur."

Şadi Şirazi