Ey üfürükçü... Elinde benimle ilgili ne varsa ortaya dökmezsen, yetkili makamlara şikayet etmezsen, namussuz, şerefsiz, haysiyetsizsin!

Devletin Valisinin, Emniyet Müdürünün, Cumhuriyet Başsavcısının bilmediğini sen mi bileceksin? Bu insanların senin yalanlarına inanacağını mı sanıyorsun?

Benim için, "Belden aşağı yazıyor" diyorsun ya! Son bel altı yazının üzerinden üç gün geçmedi!

"Derdin ne?" diye sordular, "Söz vermişti. Para verecekti. Aradım, telefonuma bakmadı, bende yazdım" dedin!

Reklam vermeyenlere de aşağılık yazılar yazıyorsun!

Annenin rahatsızlığını bahane edip; reklam, ilan, para istiyorsun!

3 kişinin sigortasını bile ödemiyorsun, "para" diye millete yazı yazıyorsun.

Anlama ve anlatma özürlüsü olduğun için bir daha yazayım, unutma:

"Bir adam çalıyorsa, hırsızdır. Benimle paylaşıyorsa, iyi hırsızdır."

Bu sözdeki ironiyi bile anlamayacak, aklında tutamayacak bir zekaya sahipsin!

Ben senin gibi kıvırmıyorum. İnsanları Allah ile kandırmıyorum.

Allah'ın bildiğini kuldan saklamıyorum.

"Senin devrin bitti" diyorsun ya! Ben sağ olduğum sürece devrim bitmez. Ama bu zeka ile de senin devrin hiç gelmez! Yüreğin yetiyorsa, bırak dernek başkanlığını... Kim olduğun çıksın ortaya! Bak kapılar nasıl kapanacak suratına!

Seni o koltuğa ben oturttum! Onurun varsa, o koltuktan kalkarsın!

Ama kalkamazsın! Çünkü sen o koltuğu pislettin!

Biz, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nın hazırladığı 60 kişilik FETÖ listesi üzerinden yürüdük!

Sen bana "arıza" deme! O sözün patenti Mustafa'ya ait!

Kendin bir şey üret! Ama üretemezsin. Çünkü okumuyorsun.

"Gazeteciyim" diyorsun, ama hala haber yazamıyorsun!

Tembelsin, yeni kaynaklar bulmak yerine bize reklam verenlere dalıyorsun!

Sana ne alandan, verenden, erenden!

Ne dilinde, ne kaleminde lezzet var!

Oku, çalış, öğren! Üfürükçülükle nereye kadar gideceksin!

Sahi, sana üç harfli bir şey mi girdi?

Neden böyle saçmalıyorsun?

Kıssadan Hisse: Küçük istavrit!

Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanılıp hızla atıldı çapariye... Önce müthiş bir acı duydu dudağında, gümür gümbür oldu yüreği... Sonra hızla çekildi yukarıya... Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü, neye benzerdi acaba gökyüzü?

Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu... "Dudağı yarıklar" denir, şanslıdır onlar; hani görüp de gökyüzünü ve insanı, oltadan son anda kurtulanlar. Ne çare, balıkçının parmakları acımasızca kavradı onu; küçük istavrit anladı, yolun sonu... Koca denizlere sığmazdı yüreği; oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci...

İnsanlar gelip geçtiler önünden; bir kedi yalanarak baktı gözünün içine; yavaşça karardı dünya, başı da dönüyordu. Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu...

İşte tam o anda eğilip aldım onu; yürüdüm deniz kenarına; bir öpücük kondurdum başına. İki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle saldım denizin sularına... Bir an öylece bakakaldı; sonra sevinçle dibe daldı gitti, tüm kederimi söküp atarak teşekkürü de ihmal etmemişti; birkaç değerli pulunu elime, avuçlarıma bırakarak...

Balıkçı ve kedi, şaşkın baktılar yüzüme... Sorar gibiydiler, "Neden yaptın bunu, niye?" diye...

"Bir gün, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, 'son ana kadar hep bir umudum olsun' diye..." dedim.

Günün Sözü:

"Acı çok şiddetli bir hal alıp da bırakmaya hazır hale geldiğinizde, kendinizi kaybedecek hiçbir şeyi olmayan biri olarak ayağa kaldırın. Ve kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan bir insan oldukça büyük bir güce sahiptir."

Seth Godin