Değerli okurlarım; bir kişinin her konuda olduğu gibi bir ülkeyi, bir kenti, köyü sevmesinin, ya da sevmemesinin kendisine göre maddi-manevi nedenleri olur. Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) bulunduğum 1986-87 yıllarında, ben de ABD'yi çok sevmiştim! Bu yazımda bunun nedenlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

[*] [*] [*] [*]

Oradaki görevim sırasında, üniversitenin lojman vermesi üzerine, eşimi ve ortaokulu yeni bitiren küçük oğlumuzu da yanıma almış, İngilizcesi hiç yok denenecek düzeyde olan oğlumuzu bulunduğumuz yerdeki liseye sorunsuz-sıkıntısız kayıt yaptırmıştım. Ancak, oğlumuzun İngilizce bilmediği için dersleri izleyemediğini gören okul idaresi, kendisine İngilizceyi öğretmesi için bir öğretmen görevlendirmiş ve bu değerli insan, dünyanın bir ucundan gelen bir yabancı öğrenciye iki ayda dersleri izleyebilecek düzeyde İngilizce öğretmeyi başarmıştı! Bu başarıda, oğlumuzun öğretmenini çok sevmesinin ve severek çalışmasının da büyük katkısı olmuştu.

Kendi ülkesinde ilkokula başladığında öğretmeninin, "Bu çocuk okumayı sökemiyor. İşi-gücü bırakıp kendisiyle evde ilgilenmeniz lazım" dediği, ortaokul üçüncü sınıfta da, sınıf mümessilliği yaparken (ticaretle de uğraşan!) aynı zamanda sınıf öğretmeni de olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeninden yediği tokat yüzünden travma yaşayan bir öğrenci, yadellerde iki ayda İngilizceyi sökmüş; ikinci yılında sınıfının "top ten (en başarılı on öğrencisi)", ülkesine döndüğünde de ilk tercihi olan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazanarak, doktor da olmuştu!

Kalma imkanım olmasına rağmen ikinci yılımda ABD'den dönmem gerekmişti. Ancak, döndüğünde eğitimine bir Anadolu Lisesinde ya da kolejde devam hakkı kazanabilmesi için oğlumuzun en az iki sınıfı ABD'de okuması, bunun için de bir yıl daha kalması gerekiyordu.

Bu durumda da, tek başına ABD'de kalabilmesi için kalabileceği güvenli bir yere ve ilgilenecek insana ihtiyaç vardı. Orada yaşayan değerli bir hemşehrim ve onun mensubu olduğu bir cemaatin bu ihtiyacı karşılamaya istekli olmaları ve sağlamaları, o günlerde bizleri çok mutlu etmişti.

Hemşehrimin ve okuldaki öğretmenlerinin ilgisi ve sevgisi sayesinde 17 yaşındaki oğlumuz, New York gibi bir yerde, süresi dolmuş bir pasaportla, ailesinden 8 bin kilometre uzakta lise ikinci sınıfı da okuyarak (hocalarının kalması istemlerine rağmen!) kazasız-belasız dönmüştü.

Dönüşü sonrasında naklinin yapılacağı sınıfta yer olmadığı gerekçesi ile çıkarılan bazı güçlüklere rağmen oğlumuzu, o tarihlerde Zonguldak'a en yakın olan Ereğli Anadolu Lisesi'ne naklini yaptırabilmiştik.

Okul müdürünün, nakil işlemi sırasında söylediği, "Hocam, çocuğunuzun okulumuzda okuması konusunda çok istekli ve ısrarlı olduğunuzu görüyorum. Okulumuz da diğer okullar gibi bir lise diploması veriyor. Eğer oğlunuzun; iyi bir üniversitenin, iyi bir bölümünü kazanmasını istiyorsanız, onu yine dershaneye göndermeniz, ders aldırmanız gerekir" sözlerini hala unutamam.

ABD'de kalması konusunda, o sıkıntılı günlerde ilgi ve yardımlarını gördüğümüz hemşehrim ve mensubu olduğu cemaat, Allah'tan, o günlerde de, oralarda faaliyet gösteren hırsızlık ve ihanet çetesi ve ona mensup birisi değildi. Eğer öyle olmuş olsaydı, belki de, sonuçları bu günlere uzanabilecek olan bir çıkmaz yola girmiş olurduk!

[*] [*] [*] [*]

ABD'yi sevmeme neden olan bir diğer hususu da sizlerle paylaşarak, yazımı sonlandırmak istiyorum.

ABD'den döndükten 8-10 ay sonra, ABD Gelirler İdaresinden adıma bir sarı zarf gelmişti. Ülkemde, kamu kurumlarından gelen sarı zarflardan hayırlı şeylerin çıkmadığını bildiğim için zarfı korkarak ve heyecan ile açmıştım.

Zarftan, hiç aklımın ucundan geçmeyecek, düşünce dünyamda yeri olmayan bir sürpriz çıkmıştı. ABD'de görev yaparken aldığım ücretin düşük olduğu anlaşıldığı için kesilen vergilerin iadesini içeren bir çek gönderilmişti!

Böyle güzelliklerin yaşandığı bir ülkeyi kim sevmez? Bugün de ABD'yi sevmemem için kişisel bir neden bulunmuyor. Aksi durum, benim için nankörlük olur.

ABD'de bulunuşumun ikinci haftasında, bir bölüm toplantısında aldığım (ve anlamını daha sonra anlayabildiğim!) övgü ve hakkımda yazılan hizmet belgesi gibi güzellikleri de hatırladıkça, ülkemde görüp-yaşadığım haksızlıklar, kadir-kıymet bilmezlikler aklıma geldikçe, ABD'yi daha çok sevesim geliyor. (İnşallah "İyi sevmeler" demezsiniz!). Ancak son dönemde yaşanılan FETÖ durumları nedeniyle bu sevgimin örselenmediğini de söyleyemem.

Ülkemde de böyle güzelliklerin yaşanmasını, azsa çoğalmasını dilerim. Bu sevgim nedeniyle, beni "Amerikancı" olarak görmemenizi de dilerim.

[*] [*] [*] [*]

GÜZEL DOĞUMLAR!

Değerli okurlarım; bilirsiniz, hayatın her alanında bir ihtiyacın, bir beklentinin karşılanmasında fazla gecikme yaşanırsa, daha sonra o ihtiyaç ya da beklenti iyi bir şekilde karşılansa bile, hem karşılanan ihtiyacın, hem de o ihtiyacı karşılayanın değerinde azalmaya neden olur, hatta bazen değersizleşir de...

Bu durumun, adalet konusunda, "Geciken (bazen gecikerek de olsa gerçekleşmeyen!) adalet, adalet değildir" sözleri ile ifade edildiğini, çok aç olduğumuz bir zamanda, çok geciken bir yemeğin, çok nefis bile olsa tadının, tuzunun, değerinin kalmadığı gibi durumları da biliyoruz.

Son günlerde, karayollarımızda fazla gecikme ve aksamalarla da olsa, (Üzülmez Tünellerinin açılması, Değirmenağzı Viyadüğünün bitirilmesi gibi) güzel doğumlar oluyor. Bu doğumların devamı, yeni hamileliklerin normal doğumlarla sonlanması en büyük dileğimizdir. Yapılan ve yapılacak olan bu hizmetlerde emeği geçenlere ve geçecek olanlara teşekkürlerimizi arz ederiz.

Ayrıca, bu yeni ve güzel doğumlarda şimdiki ilgililerin, doğumları hızlandıran doğum uzmanları durumunda olduğu; ana-babalarının ise, günahları-sevapları ile önceki emeği geçenler olduğu da unutulmamalıdır.

Bu arada, Zonguldak-Ereğli yolunda daha önce pek göremediğimiz hummalı bir çalışmanın olduğu da görülüyor. Ancak, gidiş-geliş istikametleri arasında oluşturulan ara hendeklerin, deşarj mesafelerinin uzun olduğu kesimlerde fazla yağışlarda yetersiz kalabileceği hususu mutlaka değerlendirilmelidir.

[*] [*] [*] [*]

Zonguldak için her alanda; hayırlı, mutlu, güzel doğumlar dilerim.