Kozlu Belediye Başkanı Kerim Yılmaz'ın piyasa değeri 530 bin lira olan makam aracı tartışılıyor.

Ayrıca üzerine 67 AH 010 yazılan kurbanlık da olayın tuzu-biberi oldu!

Ama herkesin atladığı bir konu var. Plakadaki "AH" kimin ahı?

Kerim Yılmaz'ı Belediye Başkanlığı koltuğuna oturtan AK Parti Kozlu İlçe Başkanı Ahmet Özdemir'in "AH"ı mı?

Yoksa kanserden ölen Ertan Şahin'in ahı mı?

Kozlu Belediye Başkanı Kerim Yılmaz ile İlçe Başkanı Ahmet Özdemir kadar seyahat eden başka politikacı tanıyor musunuz?

Bu ikiliyi ne zaman arasanız; ya Ankara'da, ya İstanbul'dalar!

Bir de geri dönüşleri yok!

Mutlaka gittikleri yerde kalıyorlar!

İstanbul'a uçak için, Ankara'ya yatmak için!

Allah bu ikiliye kolaylık versin!

Gerçekten işleri zor...

Başkasının çıkardığı yerden, kendin inemezsin

Zonguldak'ta iki tip işadamı var.

Birisi çalışanlar, diğeri çalanlar...

Çalışan işadamları, yıllardır canlarını dişlerine takıp çalışıyor, üretiyorlar.

Diğer grup ise, devlet nimetlerinden yararlanıp, çalıp-çırpıyorlar.

Bu çalıp-çırpanlar her seferinde batıyorlar.

Üstelik çalışarak kazananların da üstüne çullanıyorlar.

Bakın, bu gerçekten çalışan insanları sosyal hayatın içinde de çok göremezsiniz.

Ama çalanlar her yerdedir.

Özgüvenleri yüksektir.

Çalışarak kazananlar, ellerindekini korumanın, kaplumbağa gibi gidebilmenin gayreti içindeyken, çalarak kazananlar ellerindekini daha da büyütmenin, tavşan gibi zıplamanın derdindedirler. Ama hep kaybederler.

Ünlü ressam, şair ve filozof Halil Cibran, "Kaplumbağalar yollar hakkında tavşanlardan daha fazla şey anlatabilir" diye boşuna dememiştir!

Çalanlar, kolay kazandıkları için kolay harcarlar. Bu nedenle etrafları kalabalıktır. Paraları bitince yalnız kalırlar.

Çalışanların ise, yola çıkarken buldukları dostlarını yolda değiştirmezler. Dostluklar, babadan oğula geçer.

Hani çok bildik bir diyalog vardır:

"Çocuktum. Anneme, 'Ağaca çıkacağım, bana yardım et' dedim. Annem, 'Başkasının çıkardığı yerden, kendin inemezsin' dedi ve yardım etmedi."

Bu çalan işadamları, genelde siyasetçileri ve bürokratları kullanarak yükselirler.

Onların desteği kesilince, ağaçtan düşerler.

Kolları, bacakları kırılır!

Bizdeki durum da aynı!

Kıssadan Hisse: Marangoz...

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. İşveren müteahhidine, çalıştığı konut yapım işinden ayrılmak ve eşi, büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yaşam sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı, ne var ki...

Müteahhit, iyi işçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti.

Marangoz kabul etti ve işe girişti, ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek kolaydı. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini

adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti!.. İşini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı, "Bu ev senin, sana benden hediye" dedi.

Marangoz şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı?

Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatımızı kurarız. Çoğu zamanda, yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız. Sonra da, şoka girerek, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz. Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. "Hayat bir kendin yap tasarımıdır" demiştir biri. Bugün yaptığınız davranış ve seçimler, yarın yaşayacağınız evi kurar. Öyleyse, onu akıllıca kurun.