Otomobil yolu yok.

Öküz arabası yolu yok.

Her yer patika yol.

Geniş patika yollar.

Hayvan sürülerinin geçtiği yollar.

Etrafı pırıl pırıl...

Çalıları, keçiler yemiş.

Otları, koyunlar yemiş.

Yol ottan-çalıdan temizlenmiş.

Sürüler kalabalık.

Yürürken, epeyce geniş yürüyorlar.

Böyle olunca...

Ortaya geniş sürü yolları...

Bizimkilerin deyimiyle "patikalar" çıkıyor.

Köy içindeki yolların durumu böyle...

Hemen hemen herkesin evinin altında biraz hayvan var.

Hepsi bir yerden (yoldan) otlamaya gidecek.

Yollar mecburen kesişiyor.

Böylelikle köy içerisindeki haneler birbirine bağlanıyor.

Gerçi ormanın altı da öyle...

Sürülerin geçtiği yerler...

Yol oluyor.

Dağ-bayır.

Fark etmez.

Köyün yol sorunu yok.

[*] [*] [*] [*]

Çarşı-pazar için gidilecek yer belli.

Ormanlı beldesi...

Resmi olmayan adıyla; Cuma...

Katır-at ile gidilir.

Yaya gidilir.

İhtiyaç kadar malzeme alınır.

Tabi alınacak ekonomik güç varsa...

Köyde bulunmayanlar...

Tuz, gazyağı, çok az zeytinyağı...

Çay-şeker lükse girer.

Kahveyi bulan yok.

Ondan değerli...

Daha sonraları kara lastik...

İmkanlar genişledikçe...

Pazar alışverişi arttı.

[*] [*] [*] [*]

Elektrik yok.

Elektriğin ne olduğunu gurbete gidenler biliyor.

Askere gidenler...

Köydekiler bundan bihaber.

[*] [*] [*] [*]

Gökteki tellerden cereyan geliyor.

Eve bağlıyorsun.

Her odaya tel çekiyorlar.

Ucuna ampul takıyorlar.

Düğmesi var.

Aşağı indirince, ampul yanıyor.

Oda, gündüz gibi aydınlanıyor.

Düğmeyi yukarı kaldırınca, ışık sönüyor.

Ama çok tehlikeli...

Tele dokunursan, insanı çarpıyor.

Yakıyor.

Kurutuyor.

Mutlaka bir çarpılma hikayesi var.

Hemen ardından o anlatılıyor.

Hayretler içerisinde dinliyoruz.

[*] [*] [*] [*]

Kendi başına bir köy...

Dışarıdan kopuk.

Yol yok.

Elektrik yok.

Telefon yok.

Sorsalar bize...

Dünya ne kadar?

Akköy'den biraz büyüktür.

Çünkü gözümüzün gördüğü yaylalar...

Şehirler var.

Onların arkasında bir o kadar daha olsa...

Bu dünya, olsa olsa birkaç Akköy büyüklüğündedir.

[*] [*] [*] [*]

Büyükler anlatırdı.

İlk insan...

İlk peygamber...

Hz. Adem atamız.

Cennetten kovulunca...

Dünyaya gelmiş.

Biz ondan çoğalmışız.

O çiftçilik yaparmış.

Dünyanın bir ucundan diğer ucuna öküz sürermiş.

Acıkınca, Havva anamız ona buğday ekmeği ile ayran getirirmiş.

Bir tas ayran veya yoğurt doğrarmış.

Yine çift sürermiş.

[*] [*] [*] [*]

Bu hikayeden olsa gerek...

Biz yoğurt bol ise, içine mısır ekmeği doğrar öyle yeriz.

Az ise...

Biraz sulandırırız.

Öyle ekmek doğrarız içine...

[*] [*] [*] [*]

Neyse, gelelim konumuza...

Bir... Şu an yolumuz var.

Çok şükür iyi...

Hatta Zonguldak merkezinden bin kat iyi...

İki... Orman yollarımız bundan 40 yıl önce vardı.

Şimdi otoban gibiler.

Ereğli-Zonguldak yolundan geniş...

Düzgün...

Zonguldak merkezindeki cadde ile kıyaslanmayacak kadar güzel...

[*] [*] [*] [*]

Sonuç...

Şu memleketi yönettiklerini iddia edenler hiç karışmasa...

Bu yollar kendiliğinden düzelir...

Gazipaşa'ya birkaç davar salsak...

Neyse burada duralım.

Kalın sağlıcakla...