Başlık size çok şey çağrıştırabilir.


Diyebilirsiniz ki; &[#]8220;Zonguldak&[#]8217;ta bulamadığın aşkı gittin Köln&[#]8217;de mi buldun?&[#]8221;


İlkbaharlar ve sonbaharlar benim aşk aylarımdır.


Karşılıklı ya da karşılıksız.


Ki çoğu zaten karşılıksız çıkmak içindir!


Sınıflandırmak farklı yorumlanabilir ancak Temmuz, Ağustos aşkları bana göre değil.


Hani Köln&[#]8217;e Ağustos ya da Temmuz&[#]8217;da gitmeden önce böyle bir genellemek doğru olmayabilir.



Bazen insan kendini Rönasans döneminde yaşadığını hisseder.


Mesela ben 1700&[#]8217;lü yıllarda yaşadığımı falan hissederim bazen.


Belki o dönemi çağrıştıran filmleri beğendiğimdendir.


Ama görüyorum ki bir çok kişide bu düşünce var.


Hatta bu durumu daha ileri götürüp gerçekten o dönemleri yaşadıktan sonra yeniden dünyaya geldiğini düşünenlerde az sayılmaz.



Köln&[#]8217;de sonbahar bu tabloyu size fazlasıyla anımsatan kentlerden biri.


Köln ve Düsseldorf&[#]8217;ta dikkatimizi çeken birkaç fotoğraf var.


Her yanda çınar ağaçları mevcut.Geniş caddeler.Tarih ve çok katlı olmayan binalar.


Kentte en çok dikkat çeken unsurlardan biri harıl harıl elinde süpürge, dökülen yaprakları toplamaya çalışan temizlik işçilerinin olmaması.


Kaldırımlar sonbaharın o ayrılık rengiyle dolu.


Hüzünle sadakat ayaklarınıza dolanıyor.


Biraz nemli.


Düşerken yalnız olan yapraklar yeniden birbirlerine tutunmuş.


Bizdeki gibi aksıran, tıksırak, izmarit atan, pet şişe atan olmayınca yerde yapraktan başka bir şey göremiyorsunuz.



Kentin o tarihi dokusuyla buluşan sonbahar sizi 1700-1800&[#]8217;lü yılların romantizm devrimlerine götürüyor.


Hani mutlaka sevilecekse bu kentte sevilmeli bir kadın.


Bu kentte sevişilmeli.


Üşünecekse bu kentte üşünmeli.


Ve tutunmalı.



Yapraklarla kaplı kaldırımlar üzerinde yürüyen genç sevgilileri görünce &[#]8216;cız&[#]8217; etmiyor değil insanın yüreği.


Kıskanmıyorum dersem yalan olur.


Gündüzün toplantı temposundan ancak geriye kalan akşam çıkmalarında sürünerek gitmek duvarlara.


Kaç bin sevgilinin dibinde öpüştüğü o gururlu kale duvarlarının önünden geçerken, yalnızlığınızdan utanıyorsunuz.



Duesseldorf ve Köln&[#]8217;de çanların kimin için çaldığını önemsemeden teni üşüyen kadınların yalnızlığına da tanıklık ettiğim oldu.


İnatla toplanmayan o sarımtrak yaprakların üzerinde yürüyen meçhul kadına diliniz yetmiyor bir şeyler anlatmaya.


Bir bakışa ömrünüzü vermeye hazırlandığınız anlarda yavaşça uzaklaşmak zorunda kalabiliyorsunuz.


Dilsiz tebessümler yerini ara sokaklardan kaybolan gölgelere terk ediyor.


Alman yasaları yeni gelecek gurbetçiler için artık dil sınavı yapacak.


Sınavı geçemeyen Almanya&[#]8217;ya yerleşemeyecek.


Anasının, babasının, eşinin yanına gidip yerleşemeyecek.


Esmer Alman olur mu henüz öğrenemedim!


Çok baktım karar veemedim!


Ama Köln&[#]8217;de esmere rastlamak mümkün!


Beklide gündüz beyaz, gece esmerleşiyorlar!


Bak buna da emin değilimişte.



Hani mutlaka sevilecekse bu kentte sevilmeli bir kadın.


Bu kentte öpülmeli.


Sonbahar tadında üşünecekse bu kentte üşünmeli.


Unutulacaksa bu kentte unutulmalı.


Bunları yaşamak için elbette Köln&[#]8217;e gitmeye gerek yok.


Ama bir kenti sonbaharda sevip sonbaharda terk etmek çok özel.


Bir sevgili niyetine.