Erdoğan Demir, 14 Kasım 2012 tarihli Yeni Adım Gazetesi'nde, "Sayın Fetullah Gülen Hocaefendi'nin ellerinden 18 sene önce öptüm. Saygı duydum. Aynı saygıyı duymaya da devam ediyorum. Türkçe Olimpiyatları'na sponsor oldum. Olmaya da devam edeceğim" diyor.

Sonra başına bir iş geliyor, "Bana bunu cemaat yaptı" diyor. Çıkıyor işin içinden.

Bugün Bank Asya'da hesap açtığı için, çocuğunu cemaatin okuluna gönderdiği için açığa alınan, tutuklanan, firarda olan binlerce insan var.

Ama "Sayın Fetullah Gülen Hocaefendi'nin ellerinden 18 sene önce öptüm. Saygı duydum. Aynı saygıyı duymaya da devam ediyorum. Türkçe Olimpiyatları'na sponsor oldum. Olmaya da devam edeceğim" diyen Erdoğan Demir'in ifadesi bile alınmadı!

Bu tavır, FETÖ ile mücadeleye zarar verir.

Erdoğan Demir, "O zaman benim el arabam bile yoktu" diyerek olayın içinden çıkamaz! Söylediklerinin hangisi doğru? İlk söylediği mi, ikinci söylediği mi?

Bu gerçeğin ortaya çıkması için Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı, Erdoğan Demir'in ifadesini almalı.

Alabora olursunuz!

Ankara'nın su katılmamış danışmanı, yeni bir senaryo ortaya koymuş!

Bu kez gazeteci kılığında yazıyor!

Bora'yı nasıl götürmüşse, bizi de öyle götürecekmiş!

Buna gücünüzün yeteceğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz!

Ben size söyleyeyim!

Böyle devam ederseniz, yakında alabora olursunuz!

Alibora olma ihmaliniz de var!

Hangisini isterseniz!

Kıssadan Hisse: Horoz!

Araştırma yapmak için Denizli'de kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir horozun sabahın erken saatlerinde yüksek sesle ötmesinden çok rahatsız olmuş.

Sabahın köründe ortaya çıkan horoz, önce dikleniyor, sonra dakikalarca ötüyormuş. Ekipte ne uyku, ne de huzur bırakıyormuş. Sonunda sabırlar tükenmiş. Susturmak için başlamışlar horozu kovalamaya... Horoz önde, gençler peşinde... Mahalle arasına dalmışlar... Kovalamacayı gören, fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede seslenmiş:

"Hey, evladım! Bu zavallı horozu niye ürkütüyorsunuz?"

"Dede, sabahın köründe ötmeye başlıyor, kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden başını keseceğiz!"

"Yazıktır evladım, yapmayın! Bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha rahatsız etmez sizi..."

Gençler bunu üzerine kovalamayı bırakmışlar.

Ertesi sabah hafif, "gak-guk" sesleri dışında horozdan kayda değer hiçbir ses çıkmadığını görünce, şaşırıp dedeye koşmuşlar:

"Yahu dede, ne yaptın da horozun sesini kestin?"

İhtiyar gülmüş:

"Kıçına zeytinyağı sürdüm. Horoz, kabararak ötmeye yeltendiğinde, gerisi tutmuyor ki kuvvet alsın... Ancak 'gak-guk' edebiliyor..."

Kıssadan hisse: Arkan sağlamsa, istediğin kadar kabarır, diklenir, sözünü dinletirsin.

Arkan bir gevşemeye görsün, ancak "gak-guk" edersin...

Fıkra: Bir bıldırcın, bir at!

Sertavul geçidindeki lokantalardan biri, bıldırcın eti satmaya başlıyor. İş acayip tutuyor.

Hemen yanına bir bıldırcın lokantası daha açılıyor.

İlk açan fiyatı düşürüyor, daha çok satıyor. İkinci işyeri, ne yapsa baş edemiyor.

Karşı taraftan bir elemanla konuşup, bıldırcın etine başka at eti kattıklarını öğreniyorlar.

Onlar da aynısını yapıyor. Ama yine olmuyor.

Bu sefer miktarını soruyorlar.

Aldıkları cevap: Yüzde 50, yüzde 50...

10 gram bıldırcın, yüz gram at eti yapıyorlar, yine zarar ediyorlar.

Maliyet kurtarmıyor. Tekrar aynı kişiye gidip durumu anlatıyorlar.

Adam diyor ki: "Siz yüzde 50'den ne anladınız?"

"Yüzde 50 at, yüzde 50 bıldırcın" cevabını alınca:

"Ben size öyle demedim ki... Bir bıldırcın, bir at..."

Günün Sözü:

"Eskiden sadece kışlar soğuktu. Şimdi ise insanlar da soğuk, yürekler de soğuk."

Cahit Zarifoğlu