Bugün Ramazan'ın biri...

Yetişene...

Ulaşabilene...

Ulaşamayana...

Allah rahmet eylesin.

Amelince...

[*] [*] [*] [*]

Bizim büyükler öyle derdi.

- Allah amelince rahmet eylesin.

Neden?

İnanmıyorsa...

İnandığını yaşamıyorsa...

Vesaire...

Araya hatır koymazlar.

Allah kendiliğinden affederse...

Öyle olur.

Yoksa ameli olmayana...

Hak etmeyene...

Ya da Allah'ın affetmediği...

Kulun hakkını helal etmediği kimseye...

Rahmet dilemek.

Kendilerine yakıştıramıyorlar.

İşi Allah'a bırakıyorlar.

Böylece Allah'ın işine de karışmamış oluyorlar.

Uyanık davranıyorlar.

Sorumluluk ve yükümlülük almıyorlar.

Geldiler...

Gittiler...

Allah varsa günahları affeylesin.

Rahman ve rahim isminin hürmetine...

Onları bağışlasın.

Bizlere de bağışlanacak kullardan olmayı nasip etsin.

Bu mübarek günde hidayet versin.

Hakkımızda hayırlı olanı versin.

Herkesin gönlüne göre versin.

[*] [*] [*] [*]

İlk gün.

Yormayalım.

Bir değişiklik yapalım.

Bir-iki fıkra...

Azıcık tebessüm vesilesi olalım.

Sonrası...

Ramazan ayı formatı...

Köşe için...

Düşündük.

Taşındık.

Elimizden geldiğince...

Aklımız yettiğince...

Ufak bir değişiklik...

İnşallah muvaffak oluruz.

Oruçlu iken kaç hamsi yenir?

Dursun ile Temel...

Konu oruç...

Dursun sorar:

- Uşağum oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilirsin?

- Yüz tane yerim.

- Hadi ordan. Yesen yesen bir tane yersin. Orucun bozulur. Doksan dokuz tanesini oruçsuz yersin.

Espri güzel.

Temel beğenir.

Hemen denemek için yola çıkar.

İlk gelene bakar.

Cemal...

Selam-sabah.

Durdurur Cemal'i...

Sorar soruyu...

- Uşağum! Oruçlu oruçlu kaç hamsi yersin?

- Elli tane yerim.

- Ha uşağum. Yüz deseydin, sana müthiş bir espri yapacaktım.

Çömlek hesabı...

Nasreddin Hoca...

Ramazan günlerini hesaplıyor.

Her gün bir çömleğin içine, bir taş atıyor.

Bunu gören oğlu...

Çömleğe bir avuç taş atıyor.

Ramazan'ın sonlarına doğru...

Arkadaşları hocaya sorar.

- Bugün Ramazan'ın kaçı?

- Şimdi eve gider öğrenirim.

Tutar evin yolunu...

Varır eve...

Alır çömleği eline...

Boşaltır taşları...

Saymaya başlar.

Bir, iki, üç, dört...

Derken...

Yüz yirmi beş taş sayar.

Şaşkın.

Ne yapacağını bilmez.

Döner arkadaşlarının yanına.

- Hoca Ramazan'ın kaçı olmuş?

- Kırk beşi...

Bu cevaba gülerler.

- Aman hocam. Sen ne ettin? Bir ay otuz gün. Ramazan nasıl kırk beş gün olur?

Hoca zaten şaşkın...

Biraz da bu söze kızar.

- Ben yine insaflı davrandım. Çömlek hesabına bakacak olursak... Durum daha perişan...

Ramazan'ın yüz yirmi beşi...