İnsan sevdiklerini ne zaman kaybeder?
İşte yanıtı belli olmayan bir soru.
Hiç belli olmaz.
Her an kaybedebilirsiniz?
Hazırlıklı olun!
10 yaşlarında çocukların kanserle savaş verdiği bir ülkedeyiz.
Aynı yaşlarda çocukların top peşinde koşarken nefesinin tükendiği zamanlarda yaşıyoruz.
Daha iki gün önce 200 yıllık meşe ağacı 14 yaşındaki Onurcan´ın üzerine devrildi.
Onurcan yaşamını yitirdi.
Önceki akşam Kozlu yolunda kaza vardı.
Ölen genç bayan, Ağartan ailesindendi.
Turhan (Demirtaş) Ağabey&[#]8217;i aradım.
"Yeğenim kaza yapmış oraya gidiyorum" derken, muhtemelen sonucu bilmiyordu.
Umutla gidiyordu. Ucuz atlatılmış bir kaza vardı belki kafasında.
Kötü haberi söyleyemezdim.
Asude Ağartan´ın ölüm haberini ben söylememeliydim.
İki saat sonra morg önünde söylenecek kelime bulamıyordum.
Dışardan bakıldığında sıradan, başa gelince tarifsiz acılar yumağı.
İnsan sevdiklerine konduramaz ölümü.
Ama ne zaman geleceği belli olmuyor işte.
Çocuklar ara sokaklarda koşarken araçların altında kalmaya devam ediyor.
Boğulanlar, düşüp yarım kalanlar.
Sakat doğanlar, felç geçirenler ve daha binbir türlüsü. Onları saymıyorum.
Yani biz bekarlar bir yana, çocuğu olanların iki kez düşünmesi gerekir.
Bir çocuk neden ölür? Nasıl ölür? Ne zaman ölür?
Bunları düşünüp psikolojinizin bozulmaması gerekir ama ölüm -hiç belli olmaz- her an gelebilir.
Gençlerin ve çocukların yaşamları da yaşlılar kadar risk altında.
Kafasına tabela düşer, şakalaşırken kafasını çarpar.
Çok sevdiğiniz çocuklarınızı her an kaybedebilirsiniz.
Mesela bugün.
Belki sizin değil ama yurdun dört bir yanında kim bilir kaç çocuk ölecek.
Ve birileri gelip o kötü haberi anne babalarına söyleyecek.
Dostlara ve iyi yürekli insanlara küçük bir hatırlatma olsun.
Art niyetli ve yüreksiz insanlara da belki bir mesaj olur.
Bugün çocuğunuza bir daha bakın.
O koşup oynayan, yaşam dolu, kıpır kıpır çocuğunuza.
Söz dinlemeyen, aksi ve yaramaz çocuğunuza.
Umut bağladığınız, yaşama umudunuz ve sizi hayata bağlayan kızınıza/oğlunuza.
Ve onu bir aracın altında kaybettiğinizi düşünün.
Korkmayın.
Hadi düşünün!


İnsan kendini de eleştirebilmeli


İş hayatının içinde arada bir agresif çıkışlarımız olur. Bazen yersiz bazen yerli!
Gündelik yaşam içinde ´ben´ci olmak artık bir davranış bozukluğu değil, hastalıktır.
Kimi zaman kabul etmek istemeyiz.
İnatla direniriz.
Doğru şeye inanıyorsak sorun değil.
Yanlış şeye inanıyorsak vay halimize!
İnsan olabilmenin temel öğelerinden biri, insanın kendisini görebilmesidir.
Bazen çekilmez, bazen agresif ama bir o kadar da iyi niyetli biri olarak bunu söyleyebildiğim için şükür ediyorum.
Ama insan kendini de eleştirebilmeli.
İşte o zaman her konuda biraz daha başarılı olabilirsiniz.
Daha anlayışlı ve mantıklı olabiliriz.
Allah, olmamak için direnenleri ıslah etsin.


Üç yazar aynı konuyu işlerse


Bizim gazetede çok hassas gündem olmadığı sürece kim kimin ne yazdığından bihaberdir.
Bu yüzden de zaman zaman pişti oluruz.
Aynı konu ve benzer başlıklarla karşılaşabilirsiniz.
Birbirimizin ne yazdığını gazeteden okuma merakımızdandır bu.
Zaman zaman örtüşen yazılar kaleme alsak da farklı düşünceleri farklı şekilde dile getirebiliyoruz.
Bunu danışıklı döğüş olarak düşünenler de oluyor.
Ancak kendi doğallığımız içinde aslında bu işler kendiliğinden oluyor.
Benim Genel Yayın Yönetmeni olarak, Bayram Tomakin´in Editör olarak en büyük şansımız; "Onu yazma bu kızar, bunu yazma o kızar" diyen bir takım kaptanımızın olmaması.
Öyle olsa çoktan arıza çıkar.
Gazetenin Sahibi Ali Rıza Tığ, kimine göre gıcık, kimine göre çekilmez bir adamdır.
Onunla çalışmak zor olduğu kadar kolaydır.
Ama biz biliriz ki emeğe ve düşünceye, emeği ve düşünce özgürlüğünü savunduğunu zannedenlerin bir çoğundan daha fazla saygı duyan biridir.
Gündem ve konu ne olursa olsun, üç yazarın aynı konuda görüş belirtmesi okur açısından hoş karşılanmayabilir.
Üstelik bu görüşler paralel ise bilinçli bir çıkış yapıldığı görüşü oluşabilir.
Bizde dün böyle oldu.