Ey güzel ülkem!

Gerçekten çok güzelsin.

Asya ile Avrupa'nın, doğu ile batının arasında köprüsün.

Bu nedenle de;

En güzel doğa, en zengin tarihi miras, en derin düşünce-fikir akımları, en hoşgörülü din anlayışı...

Hasılı her şeyin en iyisi, en güzeli sende.

Ey güzel ülkem!

Bu kadar artının yanında eksiler de sende.

Doğayı, tarihi, kültürü, tarihi mirası senin kadar tahrip eden az.

Bir düşünün;

Kendini besleyebilen beş-altı ülkeden biriydik. Ama bugün; Kanada'dan mercimek, Meksika'dan kuru fasulye, Amerika'dan buğday-mısır almanın akılla ilgisi var mı?

Barış halesi ile çevrili bir ülkeyi ateş çemberine sokmanın akli bir izahı var mı?

Tarihin en önemli sosyal sözleşmelerinden birinin eseri olan Türkiye'de tam kırk yıldır bir Kürt meselesini çözememişsek, bize "akıllı" denir mi?

İlkokulu bitirdiği halde okuyamayan, dört işlemi yapamayan, liseyi bitirip üniversite sınavında sıfır çeken, üniversiteyi bitirene kadar branşı ile ilgili gerçek yaşamla tanışamayan insanlar yetiştiren bir eğitim sistemi nerede var?

Bütün dünyanın kabullenip ilgi gösterdiği; Mevlana, Hacı Bektaş, Ahi Evren ve daha nicelerinin öğretileri ortada iken, Alevi-Sünni, laik-şeriatçı çatışmaları yaratma çabasını hangi akıllı ülke becerir?

İki binli yılların başından bu yana ABD'de doğan kriz nedeniyle ülkeye çok önemli miktarda uluslararası sermaye girdi. Artı, dış borcumuz da tam üçe katlanmış. Bu paraları tarım ve sanayide, üretim ve istihdamı arttırıcı yatırımlara yöneltmemiz gerekirdi. Biz ne yaptık? Böbürlenme, ego doyurucu mega(!) projelere yönlendirmek övünülecek bir şey midir?

Kendi ülkende artık olağan sayılan güvenlik güçlerinin aşırı baskıları, adli adaletsizlikler, aykırı düşüncelere tahammülsüzlük ortadayken, başka ülkelere demokrasi dersi vermeye kalkmak nasıl izah edilir?

Hiç gereği yokken, rejim değişikliği anlamına gelen bir anayasa değişikliğini gündemin göbeğine oturtup, ülkeyi germenin anlamı nedir?

Bu değişikliğe "Evet" diyeceklerin çoğu müteyeddin insanlar. Sadece Kur'an'ın ilk suresi, adeta anahtarı olan "Fatiha"nın 5'inci ayeti ortadayken, ucu "diktatör"lüğe, yani "kula kulluk" yapmaya açık bir değişime "Evet" demelerinin bir izahı var mı?

Bunun karşısında, her şey iyi giderken, aniden sertleşen, müteyeddin insanları, "Evet" diyenleri rahatsız edecek, gündemi AKP'ne yarayacak şekilde değiştiren bir üslup geliştiren CHP'nin dünyada başka bir örneği var mıdır?

Anketlere göre; Anayasa değişikliği gibi önemli bir konuda, seçmenin yüzde yirmisi oy kullanmayacakmış. Bırakın kendisini, çocuklarının, torunlarının geleceğini umursamayan böyle bir anlayışı neyle izah edebilirsiniz?

Bütün TV'lerde yayınlanacak bir açık tartışmada konu irdeleneceğine, sokakta neredeyse birbirine küfür edecek sertlikte seviyesiz konuşmalarla toplumu bölmenin, germenin amacı nedir?

[*] [*] [*] [*]

Benim son sözüm;

Mutlaka sandığa gidin, oyunuzu kullanın.

Sandığa gitmeden değişiklik metnini son bir kez daha okuyun.

"Evet" ya da "Hayır" tercihinin sizin en doğal hakkınız olduğunu bilin.

Sonuç ne olursa olsun, bunun dünyanın sonu olmadığını unutmayın.

En önemlisi, sizden farklı oy kullananların...

Düne kadar hangi ırktan, dinden, mezhepten olduğunu sorgulamadan...

Mahalle arasında birlikte top oynadığın...

Aynı okulda, sınıfta, sırada okuduğun...

Kafanızda kavak yelleri eserken, beraber kız tavladığın...

Terminalden birlikte askere uğurlandığın...

Aynı karavanaya birlikte kaşık salladığın...

Aynı işyerinde çalıştığın...

Aynı masada sohbet edip, vatanı kurtarma, hükümet düşürme-kurma, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor muhabbeti yaptığın...

Aynı camide, aynı safta namaz kıldığın...

Düğününe gidip, düğününe davet ettiğin...

Cenazene gelen, cenazesine gittiğin insanlar olduğunu...

Yani onların düşmanın olmadığını unutmayın.

"Biz" olmaktan vazgeçmeyin.

Ve yine unutmayın ki, "biz" çoğul bir kelimedir.

"Ben, sen, o, biz, onlar, siz"den,

Yani "hepimiz"den oluşur.

Haydi sandığa...

Oyunu kullanmaya...

[*] [*] [*] [*]

Aynı tavanın balıklarına selamlar...