Tren yolculukları, kendine has bir yalnızlık duygusu ve hüzün taşırlar. Yolculuk bazen ayrılık, bazen de kaçış anlamına gelebilir. Bir yolcu bilmediği bir yere gidiyordur, bir diğeri özlemle andığı evine... Her ne şekilde olursa olsun, yollarda geçen zaman yabancıların arasında geçen zamandır... Gurbet zamanıdır... Özlem zamanıdır...

Tren rayları uzadıkça uzar ve ufuk çizgisinde birleşir, o birliktelik hep görünür fakat yine de uzaktadır. İşte yolcularının kaderini tam da böyle birleştirir raylar. O dumanı zifir olan kara tren, sevenleri bekleyenlerine kavuşturur her istasyonda. Güzel sonu yaşamak için sabretmek gerekir. Belki de bu sebeptendir tren yolculuklarının insanı duygusallaştıran etkisini şimdiki hızlı trenler silemez, yaşlanmış raylara yazılmış olan yolculuk hikayelerini.

Birçok insanın hayatında tren yolculuklarının ayrı bir yeri vardır. Ayrılık, gurbet, özlem ve daha birçok şey... Tren yolculuğu yaşamış her yaştan insanın aklının bir yerine kazınır, en az bir hatıra. Fakat şimdiki trenler eskilerden epey farklı, artık hayatımıza hızlı trenler girdi. Yinede hiçbir değişiklik kara tren yolculuğundaki maceraları, hissettirdiği duyguları gölgeleyemez. Sürekli değişik anlamlar taşır yolcuları için. İstasyonlarda mutlu ve meraklı gözlerle bakılır etrafa. Kara trenin o eşsiz sesi bile farklı manalar taşır bekleyenleri için. Yolculuk başlarken ayrılığın çığlığı duyulur. Vardığı yerde ise sevincin çığlığı olur bu ses, kavuşan insanların mutluluğuna karışır. Trenle yapılan yolculuklar diğer yolculuklarla kıyaslanamaz. Çünkü sadece trenle bir çiftçinin topraklarının içinden geçersiniz. Ancak bu kadar yakın olabilirsiniz Anadolu'nun eşsiz bozkırlarına, sessiz dağlarına. Başka hiçbir yolculuk bu duyguları oluşturamaz hafızalarda.

YOLCULUK VE DOSTLUKLAR...

Az da olsa eski günlerin yolculuklarını anımsatan seferler halen oluyor. Tren, eskilerin neredeyse tek ulaşım kaynaklarından biridir. Her seferinde yeni yüzler görmek, tanışmak çok hoştur. Kompartımanlar dörder ya da altışar olur. Eskiden uzun yolculuklar koyu sohbetlerle aşılırdı. Yeni dostlar, arkadaşlarla tanışırdık. Hiç bilmediğim memleketler öğrenilir, yeni yerler görülürdü bu yolculuklarda, hepsi de hatırlandıkça özlenen anılardır. Saatler sürerdi yolculuklar, bu zaman içinde onlarca arkadaşınız olurdu. Karşılıklı adresler alınır, evlere davet edilirdi. Hikayeler uçuşurdu havada, insanlar gönülden ve korkusuzca paylaşırdı sevinçlerini, bu paylaşımda yöresel yemeklerden yeme şansını da elde edilirdi. Sohbetler, Muhabbetler daha bir tatlı, içten, sıcak ve duygusaldı.

YOLCULUK...

Akılardaki kara trenler hep umudun kavuşmanın simgesidir. Bazen asker yolu beklenir, bazen eş, dost, akraba bazen de sadece bir mektup. Beklenen bu kadar önemli olunca sabretmek haliyle biraz daha zorlaşır. Bu sebeple gözler raylarda olur hep. Ufukta birleşen iki çizginin üzerindeki kara duman beklenir. Zaman geçer "kara tren" sevenleri için. Şimdi hızlansa da, sıra-sıra dizili odaları artsa da... Trenle yapılan yolculukların tadı hep aynıdır. İnsanda tatlı bir telaşa sebep olur, beklense de gidilse de...

Eskiden insanlar yaşadıkları bölgelerden uzaklara nadiren giderlerdi. Seyahatlerin başlıca sebeplerinden biride askerlikti. Askerliğini yapmak için memleketinden ayrılan insanlar farklı hayatlarla tanışıyorlardı.

BANLİYÖ TRENİ...

Şehirlerin çevresinde bulunan, her gün gidip gelinmesi mümkün olan ve şehrin hayatına katılan yerleşme bölgesine denir "Banliyö"... Arasında bulunan demiryolu hattında çalışan trenlere de "Banliyö Treni" denir. Bu isim artık yerini "hafif raylı tren" ve ya "metro treni" ne bıraktı.
Küçükken Zonguldak-Filyos ve Karabük hattına çalışan kara trene de banliyö treni derlerdi. Ben bunu hep "banyo treni" sanırdım. İçinde banyosu olan, yolculuk süresince banyosunu yapıp bornozunla kurulanan insanları hayal ederek... Ehh çocukluk ve hayalleri... Onlar tatlı bir hatıra olarak kalmış içimizde...

KAÇAK YOLCULUKLAR...

Sene 1978 ya da 79, bir yaz günü, geçmiş zaman tarihi net hatırlamıyorum. Mahalleli arkadaşlarla Göbü'ye denize gitmek için evden habersiz kaçtık. Çalışan tek vasıta olan tren istasyonuna gittik. Cepte para yok, normalde insanlar bilet alır, kondüktör yolculuk sırasında gelip kontrol eder, denk gelmese bile çıkışta muhakkak bir görevli olur, delinmiş biletleri teker-teker toplar...
Arkadaşlarım tecrübeliydi ama ben trene ilk kez kaçak binecektim, ben de fazlasıyla heyecan yaratmıştı zira o zamanlar tam bir ev çocuğuydum. Bırakın trene kaçak binmeyi yalan söylemeyi bile çok ayıp sayar arkadaşlarım yaramazlık yaparken ayıp değil mi? diye sorardım... Kısacası biraz ana kuzusuydum...

İstasyonda yere düşmüş bir bilet buldum, üzerinde Zonguldak-Filyos yazıyordu, gideceğimiz istikamet olduğundan sevinerek aldım cebime attım ama zaten gidişte hiçbir sorunla karşılaşmadık, binmemiz de inmemiz de çok kolay oldu. Aç susuz denize girdik, eğlendik yüzdük-yüzdük kuyruğuna geldik, dönüş trenine bindik, istasyona gelene kadar bilet soran olmadı, istasyona girdiğimizde görevli kondüktör birdenbire kompartımanın başında görünüverdi. Duran trenden arkadaşların hepsi atlayarak karşıya geçtiler. Fakat ben, aklıma güveniyordum, hem görevliden kaçmak ayıp olurdu, bulduğum biletin işe yarayacağından emindim. Biletçiye bileti vermekte hiç bir sakınca görmedim, 'peki kardeşim sen hiç biletin arkasına bakmaz mısın, çevirip tarihi üste getirip baksana'... Görevli adam anında uyandı. kolumdan tutup "sen bekle bakalım burada uyanık" dedi... Ben de kuzu-kuzu bekledim hatta yolun karşısına geçmiş arkadaşlar beni kaçırmak için tekrar geldiler, ben yine kaçmadım... Kaçmadım ama iyi halt ettim. Bütün yolcular gitti, bilet toplayıcı yüzüme pis-pis baktı "utanmıyor musun?" dedi, ben de ilk defa yaptığımı, çok üzgün olduğumu geveledim, yüzüme öyle bir şamar indirdi ki... Okkalı şamar, Osmanlı tokadı mı artık adı neyse tanışmış oldum...
Çok utanmıştım.ama!... Asıl sorun mahalleye gidince oldu çünkü nasıl olduysa daha biz ulaşmadan haberimiz ulaşmış, herkes dalga geçti, bir de annemden süpürge sapı yedim... Bana iyi ders oldu... O gün bu gündür, kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçmem, yerlere tükürmem, kimsenin otobüs sırasını ihlal etmem. Ne olur ne olmaz, o biletçi her an bir yerden çıkabilir...

Yaşımız ilerledikçe gördük ki, trenlerin Zonguldak ekonomisine ve iş dünyasına verdiği ekonomik getirisi tartışma götürmediği gibi, insanları kavuşturma ve yaz aylarında sahil beldelerine taşımacılıkta verdiği katkı da çok önemli.. Bütün mahalle çoluklu çocuklu, piknik tüpü çaydanlığına kadar yüklenir, Zonguldak sahillerinde denizin ve güneşin tadını çıkartmak için kara trenler sayesinde güzel kumsallarımıza akın-akın taşınırdı...

TÜNELDE KARA TREN...

Zonguldak'ın en uzun tüneli 1487 m olan istasyondan girilip tünel ağzı (Tersane) mevkiinden çıkan tüneldir. Yaya olarak bir saat sürer... Nerden mi biliyorum?... Çok geçtim... Genelde el lambası ile geçerdik, el lambası yanımızda yoksa meşale yapardık, bir tane yetmezdi 3 meşale hazırlayıp tünele girerdik. Trene yakalanma korkusundan ne kadar koşmak istesek de koşamazdık. Demiryolu kenarları çukurlu, çakıllı ve topraktan süzülen yeraltı sularından dolayı ıslak olurdu. Ray aralarındaki traverslerin üzerine basarak yürürdük, aralıkları kısa olduğundan koşma imkanı olmaz, hızlı ve kısa adım atarak yürüme şampiyonası yapardık. 12 traverste bir uzun açıklık olur, oda adımların bozulmasına sebep olurdu.
Tek korkumuz trene tünelde yakalanmaktı 100 metre'de bir sığınak olsa bile panik halinde sığınağa girmek mücadele isteyen bir işti.

Tünelde trenle karşı karşıya gelmenin, masallardaki canavar ile karşı karşıya gelmekten bir farkı yoktur. Üstelik masal değil gerçeğin tam ortasındasınızdır. Kapkara yoğun dumanı ve yanlardan bıraktığı sintine buharıyla beraber, görünmeden duyulan uğultulu, kükreyen sesiyle birlikte tam bir kabustur. Yaklaşırken önünde oluşan hava basıncının rüzgarı, geçtikten sonra arkasında bıraktığı is, duman ve buharla kendinizi cenderenin içinde bulursunuz, tabi sığınağa kaçabilirseniz. Arada yakalandıysanız yere tam siper yapıp, kulağınızın dibindeki rayların üzerinden demirin demire sürterek gıcırdadığı sesleri, bildiğiniz bütün duaları okunarak ve tehlikenin geçmesini temenni ederek yatarsınız . Bu noktadan sonra kıyafetleriniz için yapacak bir şey kalmamış oluyor tabi...

YABANCILARIN KARA TREN SEVDASI...

Buharlı trenler Avrupa'da 1970'lerde, yurdumuzda ise 1990 başlarında yerini tam anlamıyla dizel ve elektrikli trenlere bıraktı. Bu durum bir gurup kara tren sevdalısı Avrupalının yurdumuza kara tren nostaljisini fotoğraflamak ve arşivlemek adına bir tutku seferberliği başlattı. Zonguldak, her türlü büyüklü-küçüklü lokomotif barındıran sayılı illerden biri olarak turist akınına uğradı.

"Robin Lush" bu akımın önde gelen isimlerinden sadece biri. 1974 ile 1977 yılları arasında kiraladıkları otomobil ile Türkiye'yi dolaşıp demiryolları üzerindeki trafiği arşivleyen isimlerden biri. Zonguldak'a gelip buharlı lokomotiflerin fotoğraf ve videolarını yüksek kalitede fotoğraf olarak arşivleyip kendi web sitesinde (http://www.1974.trainsofturkey.com/) sergileyerek geçmişi hafızalara kazımış bir tutkundur, onun ve arkadaşlarının fotoğrafları iyi bir arşiv olmuştur...

"KARA TREN" TÜRKÜSÜ...

Trenden ve yapılan yolculuklardan bu kadar konuşulurken "Kara Tren" türküsünden söz edilmez mi? Akıllardaki en önemli tren türküsüdür. Tren yolculuklarında en çok mırıldanılan ezgilerden biridir. Her türkü gibi onunda yaşanılmış bir hikayesi var elbette;

"Yıl 1915, Osmanlı birçok cephede savaştığı her türden levazımın gerekli olduğu bir dönemdir. Her şeyden önce de savaşacak asker lazımdır. Büyük kayıpların verildiği, gidenlerin geri dönmediği çoğunun akıbeti bilinemediği günler... İnsanlar istasyonlarda sabahlıyor. Ümitle beklenen kara trenler kara haber getiriyor çoğu zaman. Anaların, bacıların, eşlerin, gözleri ağlamaktan fersiz düşmüş çaresiz bekleyişi... Bekledikleri bir defa ölmüş ama o her kara tren gelişinde bir defa daha ölen kadınlar. Yorgun, bitkin ve başı eğik kara tren acı bir çığlık atarak uzaklaşıyor. İnadına yaşatılmaya çalışılan ümitleri, o korkunç bekleyişleri bir ağıta dönüşüyor. Bunca olayın ardında işte kara tren türküsü yakılmaya başlıyor Anadolu topraklarında."






Yardımcı kaynaklar...
Zonguldak Nostalji
zonguldaknostalji.com
M. Çayır