Son yazımın başlığı, "Saygılar Sayın Bakanım" olmuştu. Bir günlük ara verince, hemen farklı yorumlar geliyor veya telefonla kontroller başlıyor. Bu yazının ardından ara vermemin tek nedeni, eşimin Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde devam eden tedavi süreciyle ilgili.

Çok şükür, sorun yok.

O halde kaldığımız yerden devam edelim.

[*] [*] [*] [*]

Son yazıda, maden işçilerinin ve Zonguldaklıların duyguları ile oynadığı halde kendisini Zonguldaklı gördüğünü söyleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı Taner Yıldız'a nedenleri sayıp, "Siz de lütfen kendinizi Zonguldaklı gibi hissetmeyin. Çünkü isteseniz de olamazsınız!" demiştim. İlginç yorumlar geldi.

O yorumlardan biri de, Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Basın Bürosu'ndan Ahmet Akgün'a ait.

Akgün, tanık olduğu bir olayı ilk kez paylaştı.

[*] [*] [*] [*]

Diyor ki:

"TTK Karadon Müessese Müdürlüğü için ne zaman hazırlıkların yapıldığı ortaya çıkıyor. Zonguldak kamuoyu, 'yılbaşı, bayram arefesi işçi alınacak' derken, aslında bu oyunlar tezgahlanıyormuş ve sonraki süreçte de karşımıza çıktı zaten. Yıldız'ın en son geldiği Zonguldak ziyaretinde, Kozlu'da ocağa inmeden önce Müessese Müdüründen aldığı brifingi hatırlıyorum.

[*] [*] [*] [*]

Müdür Bey, gayet güzel brifingini sundu, tebrik beklerken, Bakan aynen şunları söyledi:

'Ben ayaklarımı uzatıyorum; sıfır riskli olarak limanlarıma kadar gelen kömürü kendim seçerek ve pazarlık yaparak senin üreteceğini taahhüt ettiğin kadarını senin maliyetinin altında alıyorum.'

Müdür Beyin soğuk soğuk döktüğü terler içimi acıtmıştı. Ve o an, 'Vatan hainliği işte bu' demiştim."

Akgün'e bu detayı paylaştığı için teşekkür ediyorum.

[*] [*] [*] [*]

Bir başka yorum da dikkat çekici...

"Sayın Öksüz; siz GMİS'te yönetim kurulu üyesi değilsiniz, ama onlardan daha yürekli, madenciyi onlardan daha çok seven, sayan, değer veren bir Zonguldak sevdalısısınız. Bazılarının asli görevini siz yerine getiriyorsunuz, hem de altınızda son model makam aracı olmadan, ayda 10 bin lira maaş almadan, gerçekleri söylemek her yiğidin harcı değil. Siz gerçekten Zonguldak için acı, ama doğruları yazıyorsunuz. Teşekkürler..."

[*] [*] [*] [*]

Biz teşekkür ederiz.

Elden geldiğince kent adına mücadele ediyoruz.

Bu teşekkür, bazen bir ego tatmini olarak da yorumlanabilir, ama benim için çok anlamlı.

Böyle bir teşekkürün benzerini GMİS'in Genel Başkanından beklerdik.

Diğer platformlardan beklerdik.

Onlar, ne yazık ki, aleyhte bir yazı yazıldığında aramayı tercih ediyorlar.

[*] [*] [*] [*]

Bu konu sadece bir detay...

Ama Zonguldak'a bakış bu...

En kötüsü, bu kentte söz ve yetki sahibi olanların da genel anlamda bakışı bu yönde.

O zaman neyin düzelmesini, hangi talebimizin kısa sürede yerine gelmesini bekliyoruz ki...

Kimseye, "keyfi olarak kavga edin" demiyoruz ki...

Bu kent olarak haklarımıza sahip çıkalım yeter.

[*] [*] [*] [*]

Bakan Bey'in dediği gibi...

Her yerde bir ayak oyunu var.

Bakan Beyler ayaklarını bir uzatıyor, olan Zonguldak'a oluyor!

Kimse, kimseye ayak yapmasın!

Büyümekten korkan şehir!

Zonguldak bir alem...

Bir taraftan "her şey iç içe, yer yok" derken, diğer yandan da büyümekten, açılmaktan korkan şehir...

10 yıllık hastane yeri saçmalığına ilişkin son haber şöyle:

"Bir vatandaşın Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) yazdığı dilekçeye Sağlık Bakanlığı Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü'nün verdiği yanıtta hastanenin mevcut yerine yapılacağı bildirildi.
Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü'nden gelen yanıt şöyle:
Bakanlığımız tarafından yapılması planlanan 400 Yataklı Zonguldak Devlet Hastanesi yatırımının bir kısmının TOKİ tarafından mevcut hastane arsası üzerinde yapılmış olması, alternatif olarak incelenen arsaların tahsis süreçlerinin uzun ve belirsiz olması, ihtiyacın aciliyeti sebepleri ile yatırımın Atatürk Devlet Hastanesi arazisindeki inşaatının Bakanlığımızca tamamlatılmasına karar verilmiştir."

Diğer şehirlere şehir hastaneleri yapılırken, aval aval bakarız.

İstiyoruz ki, hastane evimizin önünde olsun.

Siyasetçi de risk almaktan korkuyor.

Büyük bir şehir hastanesinin yerinin ekonomiye katacağı renk yok sayılıyor.

Ve otoparkı olmayan, otoparkı olmayacak olan bir binanın devamına karar veriliyor.

Kentin biraz dışında olan bir hastanenin şehri nasıl büyüteceğini göremeyen siyasilerin, STK'ların, bürokratların kenti Zonguldak...

Yazık...

Vallahi yazık!

Çevresi ile büyüyen, çevresini büyüten, geliştiren bir hastane yeri bulmak bu kadar zor olmamalıydı!

Cemil Ulupınar'ın ardından...

Zonguldak, önemli bir değerini, önemli bir hafızasını kaybetti.

Dönem dönem eleştirilere maruz kalmış olsa da, o önce Devrek'in, sonra Zonguldak'ın "Cemil Muhtar"ıydı.

AK Parti Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ve işadamı Celal Ulupınar'ın 78 yaşında yaşamını yitiren babası Cemil Ulupınar, Devrek'te namına yakışır bir kalabalıkla uğurlandı.

Mekanı cennet olsun.

Ulupınar Ailesi'ne sabırlar diliyoruz.

Cemil Ulupınar'ın ölümünün ardından her kanattan taziyeler geldi.

Ama onlardan birisi, daha fazla dikkatimi çekti.

Aslen Ağrı Patnoslu olan Nihat Akan...

Yıllar önce geldiği Zonguldak'ta amelelikten başladığı inşaat sektöründe gece-gündüz özveriyle çalışarak, kısa sürede güvenilir bir firma ve istikrar yaratan Nihan Akan'ın da Cemil Ulupınar'la ilgili söyleyecekleri vardı.

Telefon açtı.

Dedi ki:

"Üzüntüm çok büyük... Cemil Ağabeyin çok yararını gördük. Ekmeğini yedik. İşlerimizde bize her zaman yardımcı oldu. Ağabeylik yaptı. Destek oldu. Kapısını da, gönlünü her zaman bize açık tuttu. Bugünlere geldiysek, yaptığı ağabeylikleri unutamayız. Allah ondan razı olsun."

Bir baba, ne kadar geç ölse de erken...

Bir evlat, ne kadar büyüse de, hep çocuk...

Özcan Ulupınar, iki dönem belediye başkanlığının ardından bugün milletvekili ve siyasette sevilen bir isim ise, Muhtar Cemil Ulupınar'a bağlı.

Bir baba daha ne istesin...

Bir evlat daha ne istesin.

Babasız kalmak zor...

Mekanı cennet olsun.

Güzel dostlara...

Dostluğun olmazsa olmazı, kesinlikle samimiyet...

İnsanoğlu, yaşamın acımasız zemininde çoğu zaman o samimiyeti kaybediyor.

İki günlük dünyada kimler geliyor, kimler gidiyor.

İnsan insanı, insan yüreğini, insan aklını kemire kemire bitiriyor.

Hırs, ihtiras insanın yeterince muhasebe yapmasına da izin vermiyor.

Giden üç günde unutuluyor.

Yaşayan, "Ben nasıl öleceğim acaba?" diye sormaktan üşeniyor.

Vakit geliyor, bir dostun selası veriliyor.

Soru şu:

"Ne oldu, değer mi?"

Ergin Erdem'in dostluğunu özleyen çoktur.

Ben de onlardan biriyim.

Hayat devam ediyor.

Tüm dostlarımıza, dost elini hiç bırakmayanlara yürekten selam...