Ankara'da memleketine aşık, kalbi Zonguldak ile atıp duran ve Zonguldak'ta Zonguldaklı, Ankara'da başka bir memleketli olmadan durabilen tüm siyasetçi ve bürokratların bizim için ayrı bir yeri var.

Hele hele Zonguldak için bir şey yapabilenler, şartları zorlayabilenler olursa, onların yeri daha da başka...

Hepsi bizim için siyasetin üzerinde...

Ama onları siyasetin ötesinde Zonguldak çatısı altında buluşturabilenler çıkmadı.

Çünkü işlerine gelmedi!

[*] [*] [*] [*]

Zonguldaklılar, Ankara'da önemli yerlerde yok denecek kadar az.

Çünkü onlar yalnızlaştırılmış, ürkütülmüş, horlanmış, ihanet edilmiş, Zonguldak'ın bir temsilcisi olmanın gururunu yaşamaktan korkmazken, yıllar boyu onları yalnız bırakanların pişkinlikleri ile karşı karşıyayız.

Ne yazık ki, çok fazlası var.

[*] [*] [*] [*]

O isimlerden biriydi, Ersan Ülker...

Yargıtay 11'inci Ceza Dairesi eski Başkanıydı...

Zonguldaklı...

Filyoslu...

Dünkü telefon sohbetimizin ardından emekli olurken yaptığı veda konuşmasında söylediklerini hatırladım, Sayın Ülker'in...

Bir söze, veda metnine veya kitaba sığamayacak kadar büyük sözlerdi onlar...

[*] [*] [*] [*]

Yıllardır devam ettirdiği anlayışın bir sonucu olarak şöyle diyordu:

"Adaleti sağlama konusunda hepimiz vicdanımızla baş başayız ve böyle de kalacağız.

Bir yargıcı vicdanından kopartacak bir ortam; yargının da, hukukun da, adaletin de sonu demektir.

[*] [*] [*] [*]

Yargıtay'ımızın önünde, ana kapıda adalet tanrıçası heykeli durmaktadır.

Bu heykelin konulmasının amacı, manevi yönde hukukun üstünlüğüne olan bağı da ayrıca sergilemektedir.

Ancak binada öyle bir konumlandırma yaratılmıştır ki, bu heykelin neredeyse yanından geçilmez olmuştur.

Oysa adalete, adalet tanrıçasına sahip çıkacak olan bizleriz.

[*] [*] [*] [*]

Maksat bu olmasa da, adeta bir tavır alırcasına ortaya çıkan bu tablonun aksini yansıtmak için hepimizin bir davranış modeli olarak adalete sahip çıktığını göstermek için adalet tanrıçasından kaçmadan o kapıdan binaya girip-çıkmamız gerektiğini de düşünüyoruz.

[*] [*] [*] [*]

Hepimiz görev yapıyoruz, hangi konumda bulunursak bulunalım hukukun üstünlüğü için, adalet için çalışmaya devam edeceğiz.

Ülkenin, devletin ayakta kalabilmesi için adalet ve hukuk olmazsa olmazıdır.

[*] [*] [*] [*]

Ulu Önder Atatürk, cumhuriyeti kurarken, buna dikkat çekmiş, bizleri aydınlık yarınlar için çağdaş bir dünyada yer alabilmek, varlığımızı sürdürebilmek, kul olmadan, kişi olarak yaşayabilmek için hukukun üstünlüğüne sahip çıkmamız gerektiğini ifade etmiştir."

[*] [*] [*] [*]

Bu mesajların günümüzde yaşananlar ve süreç dikkate alındığında anlamının ne kadar büyük olduğunu bir kez daha görüyoruz.

[*] [*] [*] [*]

Hukukta devam eden bu arayışın yanında bize başka bir şey daha hatırlatıyor bu sözler...

Zonguldak'a, Zonguldak'ın evlatlarına adaletsiz davrananları...

Ve bu adaletsizlik karşısında kendi siyasi ikballeri ve kişisel çıkarları uğruna her alanda kente, hepimize yapılan ihanetlere sessiz kalan kul olmuş siyasileri!

[*] [*] [*] [*]

Yargıtay'ın önündeki, adalet tanrıçası heykeli gibi bu kentin de girişinde bir madenci heykeli var.

Ama pek çoğu için o sadece bir heykel!

Sadece çinko, bakır, demir, beton!

Milletvekilleri, bürokratlar her gün önünden geçiyor.

Mecbur kalmasalar, geçmeyecekler!

[*] [*] [*] [*]

Her gün sorunları, bu kente yapılan haksızlıkları, ihanetleri yazıyoruz.

Kimsenin şucu-bucu olmasına gerek yok.

Böyle gerekçelere sığınmaya da gerek yok.

Adalet arıyoruz!

Ararken de, ne yazık ki, bizden bir adım önde olması gerekenler; terazilerin içini boşaltma, bu kentin mirasını yürütme derdinde!

Bizler, onlar için de adalet arıyoruz!

Neden bekliyorsunuz?

Tanık olabildiğimiz kadarını yazıyoruz.

Gelen bilgiler yettiği kadar yayınlıyoruz.

Sorun-talep neyse, aktarmaya çalışıyoruz.

Çünkü bunda kamu yararı var.

Biz de bundan mutlu oluyoruz, ancak bizi mutlu etmeyen bir olay var.

O da pek çok defa söz ve yetki sahibi olan makamların görevlerini yapmaları için gazetelerin, gazetecilerin yazmasını beklemesi...

Aynı durumu diğer meslektaşlarımız da yaşıyor.

Yahu arkadaş...

Toplumun can ve mal güvenliğini bu kadar aleni tehdit eden olaylarla ilgili, toplum huzurunu ve haksız rekabeti tehdit eden herkes ve her şeyle ilgili neden önce bir gazetenin ve gazetecinin yazmasını beklersiniz?

Basit bir çukuru kapatmak için bile neden bir gazetenin yazmasını beklersiniz?

Sabahki manzara...

Dün sabah internet sitesine attığımız haberde şöyle yazıyordu:

"Kar ve kapalı havaların ardından havanın açmasıyla Çatalağzı'nda kurulu bulunan Eren Enerji ve ÇATES'e ait termik santrallerin bacalarından çıkanlar daha net görülmeye başlandı.

Bacalardan çıkanlar, yıllardır çevreye etkisi yokmuş gibi gösterilmeye çalışılan, tepkilerin 'bir avuç çevrecinin kuru gürültüsü' olarak gösterilmeye çalışıldığı Zonguldak'ın eşsiz manzarasına yeni bir süs oldu!

Bu sorunu görmezden gelen ve yeni termik santralleri kurma ve kurdurma derdinde olanlar, bu manzaraya bir kez daha baksın!"

Yıllardır termik santraller konusunda mücadele veren, ama derdini yeterince anlatamayan isimlerden Berran Aydan'ın yorumu ise, dikkat çekici:

"Kimsenin umurunda değil ki...

Halk, iş vaatleriyle avutuldu, sindirildi.

Tek iş kaynağı termikler gibi algı yaratıldı.

Sanki başka bir fabrika kurulsa, iş olmayacak.

Başkasını istemedik.

Dayatmalara razı olundu.

Tepki gösterenlere 'sizin tuzunuz kuru' dendi.

Hastalıklar kol geziyor.

Olsun, üniversite hastanesine yeni onkoloji servisleri açılır, olur biter."

Tabi anlayana!