Trakya ve İstanbul sele teslim oldu.
Bizimkiler vır vır konuşmaya başladılar.
Açılım kelimesi moda oldu.
Kürt Açılımı&[#]8217;nın yanında şimdi de sel açılımı başladı.
Liderleri izledikçe gülüyorum.
Tayyip Erdoğan suç ve hatalarını güzel bastırıp karşı siyasi taarruza geçebiliyor.
Baykal çizmeleri gezip bildik muhalefet yapıyor.
Oysa her ikisi de sınıfta kaldı.
Şimdi onlarda sele kapılıp kaçanları yağmalayan vatandaşlar gibi seçmen yamalıyor.
Ve bu ülkenin aklını sevdiğimin medyası da bunu ballandıra ballandıra anlatıyor.
Selden kaçanı yakalayan vatandaşa yağmacı diyen medya, selden seçmen toplayan parti liderlerine ses çıkaramıyor.
Bu nasıl ikiyüzlülük böyle?
Zonguldak´ta yıllar önce büyük selle yerle bir olmuştu.
İki yıl önce çarşı merkezi, Ereğli, Alaplı, Devrek ve Çaycuma´da bazı ev ve işyerlerini su bastı.
Birkaç ay önce Gökçebey ve Karapınar´da büyük sel yaşandı.
Ama bizdeki sellerden doğan zarar İstanbul´un yüzde biri kadar bile değil.
Kaç gündür yağmur bekliyoruz.
Ha şimdi geldi, ha birazdan gelecek.
Şu saat itibariyle bir türlü gelemedi.
Millette ´gelecekse gelsin artık" deme noktasına gelecek kadar sıkıldı!
Bizde haber toplantımızda kendimize bir sorumluluk çıkardık ve deredeki birikintilerin kenti ne kadar sıkıntıya sokabileceğini araştırma kararı aldık.
Çünkü biliyoruz ki dere yatakları çok uzun zamandır temizlenmiyor.
Meteorolojinin uyarıları üzerine esnaf kendi tedbirini almaya başladı.
Acılık dere üzerinin bir kısmı kapatıldı.
Araya köprü kuruldu.
Trafik sorununu çözelim derken acaba büyük bir hata mı yaptık?
CHP Milletvekili Ali Koçal geçtiğimiz günlerde bu konuda ciddi bir uyarıda bulundu. Ancak işi tamamen bu köprüye bağlamamak lazım.
Geride bazı tedbirler almak lazım.
İkinci Makas´ta yaşayan atlardan iki tane sürüklense bu derenin altı tıkanabilir.
Dağlardan gelecek o kadar ağaç, kök ile dereye atılan koltuk, yatak yorgan varken bizim derenin tıkanması an meselesi.
Yani işin sonunda bütün sorunu ulaşım sorununu çözmek için yapılan köprüye ve ayaklarına bağlamak haksızlık olur.
Sel olunca herkes selden bir şey kapma yarışına gidiyor.
Bizler haber. Vatandaş, porselen takımı, televizyon, çamaşır makinesi, top tüfek vesaire. Seçmen de oy.
İstanbul´da selden kaçanları yağmacı diye yerden yere vuran medya siyasetçilerin yağmacılığına ses çıkarmadığı sürece bu işler düzelmez.


Dilsiz aşk!


Ölüm ve ayrılıklar kol geziyor. Her an her yerde. Anlık her şey, ha bir dakika önce ha bir dakika sonra.
Dostlar ayrılıyor aramızdan.
İşçiler kazarken, gazeteciler yazarken, çocuklar koşarken.
Sevgililer ayrılıyor tek tek.
Yanakları okşanmaya, gözleri bakılmaya doyulmamış sevgililer.
Elleri tutulmamış, etekleri savrulmamış sevgililer.
Uzak sevgililer. Yakın sevgililer.
Her terk edişin dönüşü yok.
Ama küslük ölene kadar.
Ölünce affedilir bütün hatalar.
Gözyaşlarıyla damıtır kendini, kaybedilmiş umutlar. Zehrini teneffüs ettiğimiz baharların nefesi kesilir.
Kökleri kesilmemiş aşk ölmez. Rüzgar esince dirilir. Kelimeler yazılınca dirilir.
Hepimiz dilsiziz.
İnsan susarak da sevebilir.


Eylül


Yoksul
eylül çıkmazından
son bahara
sapacaksın
karşına
sarımtrak bir hüzün
gelecek
dümdüz
devam et
rüzgarla salınıp
ömrünün
dibine döküleceksin


Atilla Öksüz