Sevgiden bahsedenler var.

İnsan sevgisi...

Hayvan sevgisi...

Doğa sevgisi...

Çocuk sevgisi...

Aşk...

Konuşuyorlar...

Sözde böyle...

Sonra insan sevgisini bir kenara bırak...

Saygı bile göstermiyorlar.

Hayvan işi göstermelik...

Doğa sevgisine gelince...

Belki kendi bahçeleri...

Belki sadece balkonları...

Diğer tarafı onları ilgilendirmiyor.

Piknik yaptıkları yerdeki çöplerini bile olduğu gibi doğaya salıyorlar.

Ya aşk...

Onlar için yaşam gayesi...

Cinsine göre...

Daldan dala konuyorlar.

Olmadı, arı gibi her çiçekten bal alıyorlar.

Üstelik bunu birde "aşk çeşidi" olarak yorumluyorlar.

Doğal buluyorlar.

Zorlama haricindekini "zina"ya bile sokmuyorlar.

Memleket-vatan sevgisine gelince...

Onu diğerlerinden biraz daha fazla seviyorlar.

Ama nakde bağlı...

Başka bir yerde daha iyi imkan varsa...

Anında oraya kaçıyorlar.

Başka ne gibi özellikleri var?

Çok...

Saymakla bitmez.

Zaten birçoğunu benden iyi tanıyorsunuz.

Benim tanımadıklarımı bile tanıyorsunuz.

Kafanızı camdan dışarı çıkarsanız...

Mutlaka görürsünüz.

Bazılarının ona bile ihtiyacı yok.

Aynaya baksa...

- Aaaa tıpkı ben...

[*] [*] [*] [*]

Tabi memleketin hepsi bu kadar da boş değil.

Hoş olanlarda var.

Gerçekten sevenler var.

İnsanları seviyorlar.

Hayvanları seviyorlar.

Doğayı seviyorlar.

Yaşadıkları memleketi seviyorlar.

Sevgi sonsuz...

Allah'ın yarattığı her güzelliği seviyorlar.

Karşılıksız seviyorlar.

Sabrediyorlar.

Çile çekiyorlar.

Haksızlığa uğruyorlar.

Yine de seviyorlar.

Vazgeçmiyorlar.

Mücadele ediyorlar.

Dünyayı bazen ellerinin tersiyle itiyorlar.

Dünyadaki tüm sevgilerin kapısını ona çıkarıyorlar.

Hakkı seviyorlar.

Hak için seviyorlar.

Yaratılanı, Yaradan'dan ötürü seviyorlar.

Yine de seviyorlar.

[*] [*] [*] [*]

Tam bu konuyu dervişe sormuşlar.

- Sevgiyi konuşanlar ile yaşayanlar arasında ne fark vardır?

- Bekleyin... Size göstereyim.

Bir sofra hazırlamış.

Sıcak çorbalar...

Bir metre uzunluğunda kaşıklar...

Sevgiyi kalbe indirememişleri çağırmış.

- Bu çorbaları, kaşıkların ucundan tutarak yiyeceksiniz.

Kabul etmişler.

Başlamışlar yemeğe...

Bir türlü kaşıkları ağızlarına götürememişler.

Çorbaları hep üzerlerine dökmüşler.

Sofradan aç kalkmışlar.

Ardından aynı sofradan hazırlanmış.

Gönül insanları davet edilmiş.

Aynı şart onlara da koşulmuş.

Kaşıkların ucundan tutacaklar...

Öyle de yapmışlar.

Çorbaları da bir güzel içmişler.

Nasıl mı?

Herkes önce kardeşinin ağzına vermiş çorbayı...

Tüm sevenler...

Gönül erenleri birbirlerini doyurmuşlar.

Sofradan şükredip öyle kalkmışlar.

[*] [*] [*] [*]

Böyle düşünüyorum.

Kim hep kendine çalışırsa...

Kendini doyurmaya kalkarsa...

O hep açtır.

Sevgiden açtır.

Saygıdan açtır.

Belki mideye yemek girer.

Ruhu aç kalır.

"Ben"lik olan yerde; sevgi, saygı barınmaz.

[*] [*] [*] [*]

Ailemize, arkadaşlarımıza böyle bakalım.

Çevremize, köyümüze...

İlçemize, ilimize...

Ülkemize ve dünyaya böyle bakalım.

Birlikte sevelim.

Hep birlikte güzel günler görmek mümkün.

Uzak değil.

Bize sevgi kadar yakın güzel günler...

Yeter ki sevelim.

Sevebilelim.