Ufkumuz çok geniş değil.

Hatta dar.

Ondan farklı açılardan bakamıyoruz.

Bakabildiğimiz kadar yazıyoruz.

Yazabildiğimiz kadar bakıyoruz.

Öyle olunca, biraz kısır kalıyor.

Zaman zaman yazının sonunu bile bağlayamıyoruz.

Topu size atıyoruz.

[*] [*] [*] [*]

Siz de hoş görüyorsunuz.

En azından tepki vermiyorsunuz.

Allah hepinizden razı olsun.

[*] [*] [*] [*]

Bugünkü konu da böyle...

Zonguldak neresidir?

Neye benziyor?

[*] [*] [*] [*]

Zonguldak, büyük bir köye benziyor.

Hatta Türkiye'nin en büyük köyü...

Neden?

Köyler daha gelişti.

Akköy, Zonguldak merkezine 71 kilometre...

Elektrik sorunu yok.

Yol sorunu yok.

Kanalizasyon sorunu yok.

Trafik sorunu yok.

Market sorunu yok.

Sosyal faaliyetler daha fazla.

Davet, Kur'an, düğün, sünnet...

Hasta ziyareti, komşu ziyareti...

Vesaire...

Bunlar Zonguldak'tan daha fazla.

Dahası da var.

Zonguldak, Akköy'den daha büyük...

Daha geri kalmış.

Kocaman bir köy...

[*] [*] [*] [*]

Beş milletvekili var.

İl ve ilçe başkanları...

Sayılarını bilmiyorum.

Yöneticiler...

Ve hizmetle görevli memurlar...

Sivil toplum kuruluşları...

Mevcut çalışmalara bakalım.

En iyisi bakmayalım.

Çünkü yok.

Aynı konuda Akköy'e bakalım.

Bir muhtar...

Bir imam...

Dört aza...

Bir kooperatif...

İki dernek...

Harıl harıl çalışıyorlar.

Yollar yapıldı.

Elektrikler tamam.

Su sorunumuz yok.

İnsanlar evlerinde ziyaret ediliyor.

Fikirleri, gönülleri alınıyor.

Birlikte imece usulü çalışılıyor.

Muhalefet...

Elin düdüğünü çalanlar yine çalıyor.

Ancak kimse işten geri kalmıyor.

Buradan bakalım.

Zonguldak'ta birlik yok.

Nifak var.

Hüsran var.

[*] [*] [*] [*]

Yurdun dört bir yanından insanlar var.

Gelmişler...

Konmuşlar...

Ekmek parası, geçim derdindeler.

Burayı yurt bilmişler.

Onlarda sorun yok.

Dağdan gelenler var.

Eninde-sonunda geri dönecekler.

Bağdakini kovmaya çalışıyorlar.

Zonguldak'ta büyük haksızlık var.

[*] [*] [*] [*]

Geliri, gideri...

Dünü, bugünü...

Zonguldak'ı dört koldan inceleyebiliriz.

Sonuç hep aynı kapıya çıkıyor.

Konuyu dağıtmadan bağlayalım.

Arif olan anlar.

Anlamayana Allah akıl-fikir versin.

[*] [*] [*] [*]

Hintliler, kimseye göstermeden bir fil getirdiler.

Soktular karanlık ahıra...

Göz gözü görmüyor.

Meraklarını gidermek için fili ellemeye başladılar.

Biri kulağını tuttu: Fil bir oluğa benziyor.

Diğeri ayağını tuttu: Fil bir direğe benziyor.

Başkası sırtını tuttu: Fil bir tahta benziyor.

Velhasıl herkes bir yerini tuttu.

Kim nasıl anlamak istiyorsa...

Öyle anlattı...

Birinin dediği diğerini tutmadı.

Aralarında anlaşmazlık çıktı.

Ellerinde gerçeği gösterecek ışık da yoktu.

[*] [*] [*] [*]

"Duyu gözü; ele, avuca benzer, avuç bütün fili tutamaz ki..."

Mevlana böyle der.

Herkes kendi penceresinden yaklaştı.

Hakikati tek yönüyle bildiler.

Gerçekte ise, hakikat bir parçalar bütünüdür.

Eğer ellerinde bir ışık olsaydı...

Bir bilgi olsaydı...

İhtilafa düşmezlerdi.

Hakikati bilirlerdi.

[*] [*] [*] [*]

"Zonguldak, tam da böyle bir durumda" diye düşünüyorum.

Neresinden tutarsak...

Orasını biliyoruz.

Elimizde ne bir bilgi, ne de bir ışık var.

İşin kötüsü; umudumuz çürüyor.

Kalın sağlıcakla...