Değerli okurlarım; 1970'li yılların başlarına gelindiğinde, İstanbul'da, Boğaz'ın iki yakası arasında araba vapurları ile geçişlerin sağlanması çok zor hale gelmişti. Fırtınalı havalarda hiç yapılamayan seferler, normal zamanlarda da; Sirkeci, Kabataş, Üsküdar ve Harem İskelelerinde oluşan uzun kuyruklarla, beklemelerle ve izdihamlarla yapılabiliyordu.

Rahmetli Süleyman Demirel'in başında olduğu siyasi iktidar, bu güçlüğe çözüm olarak, Boğaz'ın köprü ile geçilmesine karar vermişti. Proje, ülkenin o dönemdeki mali imkanlarına göre çok büyük ve aynı zamanda ileri teknoloji gerektiren zor bir mühendislik projesiydi.

Projeye, başta dönemin ana muhalefet partisi olmak üzere, içinde Karayolları örgütünden çok sayıda üst ve orta düzey yöneticilerin, teknik personelin de olduğu, ülke genelinde geniş bir grup karşı çıkmıştı. Karşı çıkan Karayolcular, bulundukları yerlerden ve görevlerden alınmışlar, başka bölgelere ve önemsiz görülen görevlere verilmişlerdi.

Dönemin en popüler Bölge Müdürü olan ve daha önce, birçok defalar kendisine yapılan Genel Müdürlük tekliflerine icabet etmeyen, Karayolları İstanbul Bölge Müdürü Sayın Rıdvan Dedeoğlu da (hayattaysa Allah uzun ömürler versin), görevinden alınanlar arasındaydı ve Kastamonu Bölgesi gibi yeni kurulmuş bir Bölge Müdürlüğü emrinde görevlendirilmişti. Ancak diğerleri gibi, kısa bir süre sonra eski görevine dönmüştü.

Teşkilat içinden karşı çıkanların, genelde bir çok il merkezine, saatte 15-20 kilometre hızla gidilebilen kazma-kürekle yapılmış tozlu-çamurlu yollardan ulaşılabilirken; kış aylarında, pek çok ilçenin, hatta ilin yolları kapalı kalırken; yollar üzerindeki ahşap köprülerden ve menfezlerden, 7-8 tondan ağır vasıtaların geçmesi mümkün olamazken, daha çok, tuzu kuru olanlara hizmet edeceğini düşündükleri böyle bir projeye, ülke imkanlarının çok kısıtlı olduğu bir dönemde, bu kadar büyük kaynağın ayrılmasının uygun olmadığı gibi düşüncelerden kaynaklandığı söyleniyordu.

[*] [*] [*] [*]

O yıllarda, görev yaptığım "talihsiz üç yedililer" olarak anılan, 57 (Sinop), 37 (Kastamonu) ve 67 (Zonguldak) illerinin yollarından sorumlu olan Kastamonu 15'inci Bölge Müdürlüğü sınırları içinde de, Gerede-Karabük yolunun bir bölümü dışında, makine gücü ile yapılmış, asfalt kaplamalı başkaca bir yol bulunmuyordu.

Teşkilat içinden karşı çıkanların bir başka karşı çıkış nedeni de, İstanbul'a, Anadolu'dan olan yoğun göçün devam ettiği sürece, yapılacak olan köprünün de kısa zaman sonra yeterli olmayacağı düşüncesiydi. Teşkilat dışından karşı çıkanların içinde de, Karayolcularınkine benzer düşüncelerle karşı çıkanlar olduğu gibi, önemli bir bölümünün mevcut iktidara karşı olmaktan ve klasik muhalefet refleksi ile hareket etmekten kaynaklandığı düşüncesi yaygındı.

Ancak projeye karşı çıkanların, kendilerine göre haklı karşı çıkma nedenleri olsa da, pek işe yaramıyordu. Zira Boğaz'ın iki yakasında, araba vapuru iskelelerinde oluşan uzun vasıta kuyruklarının ve beklemek zorunda kalanların sorunlarına uygulanabilir ve kısa zamanda sonuç verir nitelikte bir çözüm önerileri bulunmuyordu. Köprüden daha uygun bir başka çözüm yolu da yoktu.

[*] [*] [*] [*]

Bu arada, o dönemde, Boğaz Köprüsü gibi çok gerekli bir projeye teşkilat içinden ve dışından iyi niyetle ya da muhalefet refleksi ile karşı çıkanlar, daha sonra, "Bu zihniyet, Boğaz Köprüsü gibi bir projeye de 'hayır' diyen zihniyettir" gibi sözlerle, birçok konudaki haklı karşı çıkışları ve eleştirileri kötüleme sloganı yapılacağını düşünebilselerdi, herhalde "hayır" da demezlerdi!

[*] [*] [*] [*]

Değerli okurlarım; 40-45 yıl önce yaşanmış olan bir konuyu bugün sizlerle paylaşmamın nedeni, bir konuda ortaya çıkmış olan bir projenin, bir düşüncenin, bir yolun, yöntemin, daha uygun ve iyi olanı ortaya konulmadıkça; sadece o projenin, düşüncenin, yöntemin kötü taraflarını söyleyerek karşı çıkılmasının doğru olmadığına örnek oluşturmak içindir. Zira bu yol, genelde, kendisine ait özgün bir düşüncesi, yolu, yöntemi olmayanların başvurduğu bir davranış şekli oluyor.

Bu yanlış karşı çıkışlara, bir zamanlar, komünizmden daha iyi olan sistemleri ortaya koyarak karşı çıkmak yerine, komünizmin kötülüklerini anlatarak, halkı komünizmden uzak tutmak için oluşturulan komünizm ile mücadele dernekleri de iyi bir örnektir.

Komünizm ile mücadelede olduğu gibi; bir düşüncenin, bir oluşumun, bir yolun, yöntemin sadece kötülenerek ya da bir gerekçe gösterilmeden karşı çıkılması "kötü muhalefet"; muhalefeti yapanlar ise "kötü muhalif" olarak nitelendirilebilir. Kötüleme ile birlikte ortaya daha uygun, daha iyi yol ve yöntemler ortaya konarak yapılan karşı çıkışlar ise, "iyi muhalefet"; yapanlar da "iyi muhalif" olarak nitelendirilebilir. Ülkemizde, "muhalefet" ve "muhalif" denildiğinde, " birisinin 'ak' dediğine, diğerinin 'kara' demesi" şeklindeki üretken olmayan muhalefet şekli akla gelir.

Toplumda, bireysel düzeydeki muhalifin iyi ya da iyi olmadığına bakılmaksızın sempati ile bakılmadığı; "muhalif" kelimesinin olumlu çağrışımlar yapmadığı bilinen bir gerçektir. Çevremizde, muhalif nitelikleri ile anılan kişiler söz konusu olduğunda, onlar için çoğu kez, "Ya bırak şu muhalifi. O her şeye karşı çıkar!" gibi olumsuz tepkiler göstermeleri çok yaygın olan bir durumdur.

[*] [*] [*] [*]

GELELİM DEMOKRATİK SİSTEMLERDEKİ "MUHALİF, MUHALEFET" İLE İLGİLİ ÇOK CİDDİ ÖNERİME...

Günlük hayatta, iktidar partisi yanlıları yanında, bir partiye bağı, sempatisi olmayan insanların da, genelde, "muhalif" olarak nitelendirdikleri insanlar için gösterdikleri olumsuz tepkilerin benzerlerini, demokratik sistemlerin olmazsa olmazı olan muhalefet partileri için de gösterdikleri biliniyor.

Bu olumsuz şartlanma durumu, muhalefet partilerinin her türlü eylem ve söylemlerine ilgi gösterilmemesinde, ürettikleri görüş ve alternatif önerilerin topluma yeterince ulaştırılamamasında etken oluyor.

"Muhalif, muhalefet" sözcüklerinin, iktidar partisi dışındaki partiler için kullanılmasının, muhalefet partilerine olan bu olumsuz etkisini ortadan kaldırmak için , "muhalefet" yerine daha uygun bir adlandırmanın yapılmasının uygun olacağını düşünüyorum ve bu konuyu muhalefet partilerinin ve kendilerini muhalif olarak görenlerin değerlendirmesine arz ediyorum. Örneğin bu adlandırma "Alternatif Düşünceler Üretme Partisi"nin kısaltması olan "ADÜ Partisi-Partileri" ya da "Karşı Görüş (KG-KAGE) Partileri" gibi bir sözcükle yapılabilir ve örneğin ana muhalefet partisinden "Ana ADÜ Partisi" ya da, "Ana KAGE Partisi" şeklinde söz edilebilir.

Bu önerinin gerçekleşmesinin, muhalefetin üretip de, halka ulaştırmada zorluk çektiği, iktidara dinletemediği; ülkemizin, milletimizin yararına olan alternatif görüşlerin, projelerin halka ulaştırılmasına katkı sağlayacağına inanıyorum.

Ancak, halk arasındaki muhalefet ile ilgili olumsuz değerlendirmenin, sadece isim değiştirerek mümkün olamayacağına kuşku yoktur. Ondan daha da önemlisi, sadece iktidarların yapacaklarını ve yaptıklarını kötüleyerek muhalefet yapmak yerine, "iyi muhalefet" olarak nitelendirdiğimiz, daha iyi alternatifler, düşünceler üretilerek yapılan iyi muhalefet moduna geçilmesidir.

[*] [*] [*] [*]

HASSAS VE TEHLİKELİ BİR TOPLUMSAL KONU ÜZERİNE...

Değerli okurlarım; ülkemizde son dönemde daha da hassaslaşmış olan, hassas olduğu kadar da tehlikeli olan bir konuya bir nebze değinmeden geçemeyeceğim. Yetiştiğim ve içinden çıktığım mahallem ve mahallelim ile aramda uzun yıllara dayanan bir güven ortamı olduğu için, bu duruma güvenerek, bu hassas konuya değinmeyi bir görev olarak da görüyorum. Hepimiz biliriz ki, bir ana; kızını-oğlunu eleştirebildiği kadar, gelinini-damadını eleştiremez. Aksi halde, zaten hep kötü olduğu söylenen kaynana, daha da kötü olur!

Mahallemizde, kendi halinde, işinde-gücünde bir muhterem komşumuzun iki oğlu var. Oğullarından birisi, etraftaki dini gruplardan birisine girmiş ya da girmiş olanlar gibi görüntüler ve davranışlar göstermeye başlamıştır. Örneğin, "Biz Müslümanız. Öyleyse, gerçek bir Müslüman gibi yaşamak zorundayız" diyen mensubu olduğu grubun Müslümanlık anlayışına uygun bir yaşantı içinde olmaya özen gösterir olmuştur.

Diğer evladı ise, dininden, diyanetinden kopmasa da, ülkemiz insanlarının önemli bir bölümünün de tercihi olan; ülkelerinden iç savaşlar yüzünden kaçarken, kendilerini denize atanların gitmek istedikleri ülkelerin insanlarına benzer bir yaşam şeklini seçmiştir. Bu seçimler, iki kardeşin yol ayrımı olmuş ve yaşam şekilleri ve değer yargıları gün geçtikçe birbirinden uzaklaşmaya ve birbirlerine zıt iki insan haline gelmeye başlamışlardır.

İki kardeş arasındaki bu açılma ve zıtlaşmalar, mahalleden ve çok daha uzak mahallelerden, ailenin huzurunu ve birlikteliğini istemeyen, kötü niyetli, uzak ve yakın komşuların oyunları ve çabaları ile her geçen gün daha da artıyor. Mahalle halkının önemli bir bölümü de, bu iki kardeşin, bırakınız aynı aile içinde birlikte olmalarını, aynı mahalleyi paylaşmalarının bile zorlaşacağını, mahallenin huzurunun da bozulacağını dile getiriyorlar.

[*] [*] [*] [*]

Şüphesiz, iki evladı arasındaki bu duruma en çok üzülen babadır. "La oğlum, bu gidiş hiç iyi değil. Aklınızı başınıza alın; konuşun, görüşün. İkinizi de seviyorum, aynı mesafedeyim" gibi sözleri sürekli tekrarlasa ve kendine göre bazı önlemler uygulamaya çalışsa da, pek de fazla etkili olduğu söylenemez.

Ancak burada, babanın yaşantısı ve değer yargıları, evlatlarından birisinin yaşantısına ve değer yargılarına daha yakın olduğu düşüncesiyle, diğer evlat, babasının tarafsız olduğuna pek güvenemiyor.

Bu kardeşi rahatsız eden bir başka önemli husus da, mahallede ve genelde kardeşi gibi yaşayanların ya da yaşıyor görünenlerin; onlar gibi olanlara sempati duyanların, gün geçtikçe artmakta olduğuna inanması ve bu durumdan tedirginlik duymasıdır.

[*] [*] [*] [*]

Değerli okurlarım; aile içi ortamlarda başlayan, komşulara ve tüm mahalleye yayılması için, milletimizin ve devletimizin tüm düşmanlarının canla-başla çalıştığı bu yangının söndürülmesi ve mahalleye yayılmaması için neler yapılabilir, neler yapılmak zorundadır?

[*] [*] [*] [*]

Yazı gene uzadı. Daha fazla uzamaması için; bu sorunun kendime göre olabilecek yanıtlarına daha sonraki bir yazımda yer vermeyi düşünüyorum.

Bu arada sizlerin düşündüğü cevapları da çok merak ediyorum.

[*] [*] [*] [*]

Bireysel ve toplumsal düzeyde, tüm zıtlıkların, ADÜ türü, iyi iktidar-muhalefet ilişkileri içinde görüşerek, konuşarak giderilmesi; hepimizi yakan ve yakacak olan yangınların, birliktelik gücü ile söndürülmesi ve önlenmesi dilek ve dualarımla...