Değerli okurlarım; iki hafta kadar önce, tüm yazılı ve görsel basında, Bakanlar Kurulu&[#]8217;nun iki adet Kanun Hükmünde Kararnamesi (KHK) yer aldı. Bu KHK&[#]8217;da yer alan, Olağanüstü Hal gereksinimleriyle ilgili tüm düzenlemeler, bir yasa maddesi içinde yapılan iki cümlelik değişikliğin gölgesinde kaldı.
Şiddetli gölge etkisi yapan bu kısa değişiklik, üniversitelerde rektörlük seçimlerinin kaldırılmasıyla ilgiliydi. Tüm yazılı ve görsel basında flaş haber olarak yer alan değişiklik, &[#]8220;&[#]8230; Tarihli KHK ile 2547 Sayılı Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Kanunu&[#]8217;nun 13&[#]8217;üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafı şu şekilde değiştirilmiştir: Devlet üniversitelerinde, rektör, YÖK tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bir aylık sürede, önerilenlerden birisinin atanmaması ve YÖK tarafından iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmemesi halinde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır&[#]8221; şeklindeki iki cümleden ibarettir.
İşte iktidar gücü böyle bir şeydi. Yürürlüğe girdiği ilk günden günümüze kadar geçen 34 yıllık sürede herkesin kendisine göre nedenlerle eleştirdiği halde değiştirmeye kimsenin gücünün yetmediği bir uygulama, beklenmedik bir zamanda, KHK&[#]8217;ye dahil edilen iki cümlelik bir yasa maddesi değişikliği ile tarihin çöp sepetine atılıyordu.
Bilindiği üzere, değişiklik öncesinde, üniversitelerde rektör adaylarını belirlemek üzere tüm öğretim üyelerinin katılımı ile seçimler yapılır ve belirlenen altı aday YÖK&[#]8217;e bildirilirdi. (Aday sayısı 6&[#]8217;dan az olursa, &[#]8216;tavşan aday&[#]8217; adı verilen bir oyluk formalite adaylarla sayının 6&[#]8217;ya tamamlanması da zorunlu oluyordu!). YÖK de, bu altı adaydan üçünü (aldığı oy sayısına bakmaksızın), kendi tercihlerine göre sıralayarak, Cumhurbaşkanına bildirir; Cumhurbaşkanı da içlerinden birisini rektör olarak atardı.
Bu uygulamaya, üniversite içinden ve dışından önemli bir grup, rektör adayı belirleme seçimlerinin, üniversitelerde haksız uygulamalara, kırgınlıklara, kişisel çekişmelere yol açarak ve yükseköğretim kurumlarında kaos ortamlarına neden olduğu gibi gerekçelerle hep karşı çıkmıştır.
Uygulamaya karşı çıkan bir diğer grubun ise, seçimlerin demokratik işleyişi sağlamanın en önemli vasıtası olduğu düşüncesinden hareketle, seçimin rektör adaylarını belirlemek için değil, en fazla oyu alanın belirlenmesi ve rektör olarak atanması için yapılmasını isteyenlerden oluştuğu söylenebilir.
[*] [*] [*] [*]
Üniversite ortamında 37 yıl görev yapmış, uzun yıllar dekanlık ve bölüm başkanlığı gibi yönetim görevlerinde bulunmuş; rektör adayı seçimlerine katılmış; yurt dışında gelişmiş bir üniversitede görev yapmış bir öğretim üyesi olan bu satırların yazarı da, yukarıda ve özellikle aşağıda belirtilen nedenlerle, uygulamadan kaldırılan sistemin -başından beri- doğru olmadığına inanmıştır.
Bir ideolojik görüşe sahip olanları, YÖK ya da etkin bir kişinin desteğini, bir cemaati, grubu arkanıza alacaksınız; dört yıllık döneminizde, kadroları size oy verecek olanlarla dolduracaksınız. Kasabaya belediye başkanı olacakmış gibi politika yapacak; olur, olmaz vaatler dağıtacaksınız. Atandığınızda ilk işiniz, sizin için çalışanları ödüllendirecek; çalışmayanlara, oy vermeyenlere ise, üvey evlat gözü ile bakmak olacak.

Henüz bu yola çıkarken, yaptıklarınızı da, aday olmak için değil, sadece rektör aday adayı olmak için yapacaktınız. Oysa (çoğu kez), aday ve atanması yapılacak olan, yolun başında az-çok bellidir, ama, herhalde işe biraz demokrasi görüntüsü vermek için böyle yapılıyordu.

Şüphesiz her üniversitede, her seçimde manzaranın tam böyle olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak, genel olarak ortaya çıkan manzaranın önemli bir bölümünün böyle olduğu herkesin gördüğü, bildiği bir gerçekti.
Yapılan değişikliğin (daha iyisine ulaşılana kadar), eskisine göre daha uygun olduğuna inanıyorum. YÖK Başkanını atama yetkisi olan Cumhurbaşkanının, rektörleri atamasında da bir sakınca olabileceğini düşünmüyorum. Yeter ki, niyet iyi olsun. Üniversitelerimize ve ülkemize hayırlı olmasını (yetkilerin de biraz değil, epeyce budanmasını!) dilerim.
[*] [*] [*] [*]
Son yıllarda, özellikle devlet üniversitelerimizin ve akademik kadrolarının (başkanlık sistemi- parlamenter sistem gibi), ülke gündemini işgal eden önemli konularda, günlük politikaya bulaşmadan, bilimin ışığında, tarafsız bir gözle, yeterince görüş ve öneriler üretmediklerini söylemek zordur.
Bilindiği üzere, günümüzde, her ilimizde, en az bir devlet üniversite bulunuyor. Bu üniversitelerin, bırakınız ülke genelini ilgilendiren sorunlarla ilgili; bulundukları illerin bölgesel sorunları ile bile (Pusula Gazetesi gibi yerel gazeteler kadar!), görüş ve öneriler üretemedikleri de bilinen bir durumdur. Son zamanlarda, televizyon ekranlarına çıkan akademisyenlerin de, genelde, sayıları, devlet üniversitelerindekilerle karşılaştırılamayacak kadar az olan özel üniversitelerin öğretim üyelerinden oldukları da üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

Ancak hiç değilse, KHK ile yapılan kendileriyle ilgili bu yasa değişikliği konusunda, seçimden yana olan akademi camiasından olsun, üniversite dışı çevreler kadar bile seslerinin çıkmamasını anlamak da zordur.

Ülkemizde, üniversitelerde yapılan rektör (adaylığı) seçimlerinin ve rektör atamalarının önemli olmasının ve hep gündemde kalmasının, makamın öneminden ve yetkilerinin genişliğinden kaynaklandığına kuşku yoktur.
Bu önemi ve yetki genişliğini anlatabilmek için, tamamı profesör olan akademisyenlerin, bu makamla ilgili, yazılı ve görsel iletişim ortamlarındaki görüş ve değerlendirmelerinden yaptığım bazı alıntıları aşağıda sizlerle paylaşmak istiyorum.
[*] Yasa ile tanınan (görünür) yetkileri o kadar çoktur ki, bu aşırı yetkiler, hizmet aşkı dışında, içinde tahakküm ve iktidar kullanma hırsı olanlar için çok çekici kılmaktadır.

[*] O (rektör) her şeyi en iyi bilen ve en iyi kararı verendir!

[*] Akademisyenlerin tüm özlük hakları, atamalar, yükselmeler onun iki dudağı arasındadır.
[*] Onun mevzuata uygun olmayan idari kararlarına karşı İdare Mahkemelerinde yürütmeyi durdurma kararları alınsa bile, o kararı aldırana bir şey kazandırmaz.
[*] Üniversitenin tüm kadroları onun emrindedir. Bir kişiyi, kimseye sormadan atayabilecek ve işine son verecek yetkiye sahiptir.
[*] Bu ülkede rektörlerin yetkileri, cumhurbaşkanından bile fazladır. Adeta Tanrı yetkilerine sahiptir.
[*] Rektör isterse, demokratik davranır, hukuka uyar, istemezse, uymaz.
Ve daha niceleri!

Sizler de internetin benzer ortamlarında yapacağınız gezintilerle bu alıntı örneklerinin çok daha fazlasına ulaşabilirsiniz.

Şüphesiz tüm rektörlerin kendilerine tanınan yetkileri sorumsuzca ve sonuna kadar kullandıklarını söylemek mümkün değildir. Rektörlük gibi çok ağır ve şerefli bir göreve, iyi niyetle talip olan ve yükün altına girip üstün yöneticilik ve hizmet örnekleri üreten rektör adaylarımıza ve rektörlerimize ne kadar teşekkür edilse azdır. Bu hususun da göz ardı edilmemesi gerekir.
[*] [*] [*] [*]
YAŞADIĞIM TARİHTEN KONU İLE İLGİLİ UNUTAMADIĞIM BİRKAÇ YAPRAK&[#]8230;
Değerli okurlarım; Bülent Ecevit Üniversitesi&[#]8217;nde (BEÜ), 10 yıl süren Sayın Prof. Dr. Ramazan Özen döneminden sonra, 2002 yılında yapılan rektörlük seçimlerine içeriden ve dışarıdan yedi aday adayı girmişti. Bu aday adaylarından birisi de, bu satırların yazarıydı.
Adaylık öncesinde, daha önce hiçbir adayın yapmadığı (çoklarının manifesto-köklü değişim bildirisi olarak nitelendirdiği), bir seçim bildirisi hazırlamış ve amacını, yönetim şeklini ve yapacaklarını bu bildiri ile tüm ilgililere iletmişti. (Arzu edenlere bir kopyası gönderilebilir!)
Bildiri çok beğeni bulmuş, bu beğeninin desteğe dönüştüğü de açık-kapalı görünmeye başlamıştı. Bu ilgi ve beğenilerin, fakültelerde ve kampüslerde yaptığı adaylık toplantılarına da yansıdığı görülüyordu. (Adaylardan birisi olan değerli hocamız Sayın Prof. Dr. Sedat Ünal&[#]8217;ın, &[#]8220;Benim destekçilerimin sana oy vereceğini bilsem, senin için çekilirdim. Ancak bizimkiler, tıpçı olmayana oy vermezler&[#]8221; sözlerini unutmam mümkün değildir.)
Adaylardan yörenin insanları ve yakın arkadaş olan Eğitim Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Baki Hazer, Orman Fakültesi Dekanı olan Sayın Prof. Dr. Harzemşah Hafızoğlu ve Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şenol Kuşcu, Bartın Orman Fakültesi&[#]8217;ndeki tanıtım toplantısını aynı günde ve yerde, birlikte yapmaya karar vermişler ve öyle de yapmışlardı.
Geniş katılımlarla adayların sunumları ve soru-cevapları sonrasında, üç aday Sayın Dekan Harzemşah Hafızoğlu&[#]8217;nun makam odasında değerlendirme toplantısı yapmışlardı. Üçlü toplantıda, değerli bilim insanı Sayın Baki Hazer, &[#]8220;Şenol Hoca&[#]8217;nın bu işi gayet iyi götürdüğü anlaşılıyor. Bir bildiri ile onun lehine adaylıktan çekildiğimizi duyuralım&[#]8221; mealinde bir öneride bulundu. Bu öneriye, Orman Fakültesi Dekanı Sayın Hafızoğlu, &[#]8220;Evet, katılıyorum. Ancak seçime daha 15 gün var. Bunu şimdi yapmamız erken olur. Son haftada yapalım&[#]8221; dediler ve bu mutabakatla toplantı, &[#]8220;hayırlı olsun&[#]8221; dilekleriyle sonlandı.
Tanıtım için, daha önce bölüm başkanlığı da yapmış olduğum Karabük Teknik Eğitim Fakültesi ve Safranbolu Kampüslerinde yaptığım toplantılarda da, &[#]8220;... Sayın Hocam, siz buralara kadar gelerek neden enerjinizi harcıyorsunuz? Biz, içimizden çıkmış sizin gibi bir hocamıza, hemşehrimize oy vermeyip de kime vereceğiz?&[#]8221; mealindeki sözlerini de unutmam mümkün değildi.
Ancak son haftaya girildiğinde, üstten yönlendirilen manipülasyonlarla, &[#]8220;Siz rektör seçmiyorsunuz, rektör aday adayı seçiyorsunuz. Asıl adayların belirlenmesi ve atama başka yerde oluyor. Bir bölen, bir bozan olmayın&[#]8221; gibi söylem ve eylemlerle durumun çok değiştiğini; Bartın mutabakatının son anda bozulduğunu, hele, &[#]8220;Hocam, oyumuzu size vermeyip de kime vereceğiz?&[#]8221; diyen Karabük ve Safranbolu Kampüslerinden hiç oy alamadığımı unutmam da mümkün değildir.
Katıldığım o seçim döneminde, yukarıda değinilen manipülasyonun kahramanı olan, Sayın Hocamız ile epeyce bir zaman sonra, bir ortamda karşılaşmıştım. Sayın Hocanın, &[#]8220;Nasılsın? İşler nasıl gidiyor?&[#]8221; mealindeki sorularına, &[#]8220;Sağ olunuz, Sayın Hocam, göreve gelmesini sağladığınız Sayın Rektörümüzün sayesinde çok iyiyiz. Her şey de iyi gidiyor!&[#]8221; yanıtıma, &[#]8220;Ya Sevgili Hocam, biz ilkinde getirdik. İkincisinde siz kendiniz getirdiniz&[#]8221; yanıtı da unutulacak gibi değildi.
[*] [*] [*] [*]
BEÜ&[#]8217;de, seçen olarak katıldığım en son rektörlük seçiminde yaşadığım bir anımı da paylaşarak, yazımı sonlandırmak istiyorum.
Şimdiki Sayın Rektörümüzün, ilk dönemindeki seçim kampanyasında, Bölümümden, (şimdilerde kaptan köşkünde ikinci kaptan olan) genç ve yakışıklı bir doçent arkadaşımız, en ön safta çalışanlardan birisiydi. Yapılan seçimde, Sayın Rektör en fazla oyu aldığında ve atandığında, kendisinin yaşadığı mutluluk görülmeye değerdi. Atama sonrasındaki, &[#]8220;Bundan sonra bu üniversitede bizim istemediğimiz hiçbir şey olmayacak&[#]8221; sözlerini unutmak ve gerçekten de öyle olduğunu görmek de unutulacak gibi değildi.
[*] [*] [*] [*]

Yeni düzenlemenin üniversitelerimize ve ülkemize hayırlı olmasını; birlik ve beraberliğe katkı sağlamasını dilerim.