Henüz ortaokul öğrencisiyim, günlerden cuma, güneşli güzel bir Zonguldak sabahı olduğunu hatırlıyorum. Babam her sabah 06.30’da işe gitmek için evden ayrılır, bizi uyandırmamak için oldukça sessiz hazırlanır, evden çıkarken de dış kapıyı sessizce çeker. O sabah bir terslik vardı, babamın kapıyı açma sesiyle uyandık, Annemin ‘niye döndün?’ sorusuyla karşıladığını hatırlıyorum. Yattığım sıcak yataktan hiç istifimi bozmadan kulak misafiri oldum… ’10 sene geriye gittik’ dediğini hatırlıyorum. Çocuk aklıyla pek oralı oldum diyemem, üstelik okulların da tatil edildiğini öğrenmiş olduğum için sevindim de diyebilirim. Fakat annemim ve babamın yüzündeki endişeyi aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen dün gibi net hatırlıyorum. Hafızamıza kazınmış olmalı…
Şimdi, 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı yaşadığımız olaylar bir baba olarak benim yüzüme de yansımış olmalı. Çocuklarımıza her ne kadar olayın mahrumiyetini yansıtmama çabası göstermek için şirin görünmeye çalışsak ta, gelecek endişesi ben ve diğer bütün ana-babaların ortak endişesi olduğuna da eminim.


12 Eylül 1980 darbesi yapıldığı günlerde tek kanallı siyah-beyaz televizyon yayınları, günün belirli saatlerinde yayın yapıyordu. Radyo 24 saat yayın yapan daha kullanışlı yayın organıydı, bütün mahalle radyo yayınlarına kilitlenmişti. Zamanın güzel sesli spikeri Mesut Mercan’ın anonsları, aralarda verilen Hasan Mutlucan’ın 1974 Kıbrıs Barış Harekatın da kulağımızda yer etmiş kahramanlık türküleriyle yayın akışı devam etmekteydi…
‘Bütün yurtta ordu yönetime el koymuştur, parlamento feshedilmiştir, siyasi faaliyetler durdurulmuş, tüm yurtta sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir’ anonslarından sonra, yeni devlet başkanı ve Genel Kurmay başkanı Kenan Evren’nin saat 01.00’da televizyondan halka sesleneceği bildirilmişti… Darbelerin ülkeye neler kaybettirdiğini yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim ki. Çocuk yaşta böyle bir durumla karşı karşıya kalmış bir akılla, televizyon başında sokağa çıkma yasağını, evden dışarıya çıkıp oyun oynamama yasağı olarak algılayan saf ve temiz darbe çocuklarının yarınlarını, nasıl bir gelecek beklediğini, hangi darbeci hesap edebilir ki…

12 Eylül daha aydınlatılmamışken, Türkiye´deki demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve tabi ki "adalet" açısından büyük önem taşıdığı su götürmez bir gerçekken tekrar yeni bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalınması büyük bir talihsizliktir.
Bugün binlerce insanın ölümüne sebep olan, binlerce insan hakları ihlâline, yarım bir demokrasiye, hayatı dizi film ve futbol maçlarından ibaret hâle getirilmiş kitlelere, sendikal hareketlerin mevcut düzeyine, bilim-felsefe-sanat üretmekten uzak eğitime, toplumsal sevgisizliğe, cehalete ve daha sayabileceğimiz nice musibete sahipsek hiç kuşkusuz 12 Eylül Darbesi´nin vebali büyüktür.


12 EYLÜL 1980, DARBE BİLDİRGESİNİ OKUYAN SPİKER MESUT MERTCAN…

12 Eylül 1980 darbesini Ankara Radyosu´ndan bütün Türkiye’ye duyuran dönemin ünlü TRT Haber Spikeri Mesut Mertcan, darbeyle anılmanın kendisini rencide ettiğini bildirmiştir.

Mesut Mertcan 1946 yılında doğma, büyüme Adanalıdır. Gençlik yıllarından itibaren mikrofona tutkunluğu olan ve Adana´da sunuculuk yapmaya başlayan Mertcan, 1974´de girdiği sınavı kazanarak TRT Erzurum Radyosu´nda başlayıp, Ankara Radyosu´nda ´sabahtan sabaha´ programıyla devam eder. Üç ay sonra TRT Haber Merkezi´ne ´redaktör spiker´ olarak, geçiş yapar. Türkiye´de televizyonların siyah-beyaz yayın yaptığı günlerden itibaren yaklaşık 15 yıl TRT´de spikerlik yapan Mertcan, daha çok Kenan Evren´in 12 Eylül darbe anonsunu yapan kişi olarak bilinir.

12 Eylül 1980 darbesini Ankara Radyosu´nda duyuran bir dönemin ünlü TRT Haber Spikeri Mesut Mertcan, kamuoyunda bu özelliğiyle hatırlanmış olmaktan üzüntü duyuyor. 12 Eylül darbesiyle özdeşleştirilmekten hiç keyif almadığının altını çizen Mertcan, meslek hayatında böyle bir anonsu yapmayı ´sırtındaki kambur´ olarak, değerlendiriyor.
Mertcan, "İşkencelere, idamlara karşı; insanları seven birisiyim. Darbeyle anılmak beni rencide ediyor."diyor.
O sıralar Mümtaz Soysal´ın başkanlığını yaptığı Uluslararası Af Örgütü Denetim Kurulu Üyesi olan Mertcan, 12 Eylül darbe gecesini şu şekilde aktarıyor: "Türkiye Radyoları 23.00 bültenini okudum. 15 dakika kadar sürdü. 23.30 gibi evdeydim. TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu, telefon etti. ´Bir kadro konusu´ dedi. Askeri araç geldi, gece evden alındım. Nereye gittiğimi, daha bilmiyordum. Basında çok çıktı ´alkollüydü´ diye... Kesinlikle öyle bir şey yok. O durumda olsam, bildiriyi okutmazlardı bana... Bu bir spekülasyon." Darbe bildirisini Ankara Radyosu´nda okuduğunu hatırlatan Mertcan, arada geçen 33 yıla rağmen bu şekilde tanınmış olmaktan duyduğu rahatsızlığı, "Böyle bir anons sırtımdaki kambur gibidir." sözleriyle dışa vuruyor.
Efsane spiker Mesut Mertcan felç geçirdikten sonra, son 4 yıldır huzurevinde sakin yaşantısını sürdürüyor…


HASAN MUTLUCAN’LA KAHRAMANLIK TÜRKÜLERİ…

1926 İzmir doğumlu olan Hasan Mutlucan 6 yaşındayken babasını kaybetti, 13 yaşında annesiyle birlikte İstanbul´a taşınırlar. 1973 yılında TRT radyosunda 15´er dakikalık programlarla davudi sesini tüm Türkiye tanıdı. Sadi Yaver Ataman´ın ısrarıyla kahramanlık türküleri söyledi ve bir de plak çıkarttı.

12 Eylül 1980 darbesinde okunan bildirinin ardından Hasan Mutlucan´ın Kahramanlık Türküleri albümünden "Yine de Şahlanıyor" türküsü çalınır. Bu türkü günün şartlarıyla birlikte öyle bir etki yapar ki artık o davudi sesi ve ismi darbelerle özdeşleşir. Fakat Mutlucan bu durumdan son derece rahatsız olmaktadır. Bu rahatsızlığını da şu cümlelerle dile getirir: "Dehşetli bozuluyorum. Çünkü darbe sanatçısı değilim. Halit Kıvanç attı bu sıfatı ortaya. Sanki bütün millet, hislerinin tercümanıymış gibi kabul etti. Kahramanlık türküleri insanlara tesir eden bir şeydi. Hissiyatlarına tesir ettim ki beni beğendiler. Ama yukarı kademelerden bazı kişiler beni maalesef kullandılar. Propaganda, reklam vasıtası yaptılar. Darbecilere mal etmek istediler, o türkülerden soğuttular beni. Ben kimsenin adamı değilim, halka türküler okuyan biriyim, o türküler ecdadımın kahramanlık öykülerini anlatan menkıbelerdi. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Hissiyatıma kapılabilirim. Küskünüm efendim." Kendisi, sosyal demokrat çizgide ve darbe karşıtı olduğunu defaatle belirtmiştir
Siyasi görüşü ile yaptığı müziği propaganda aracı haline getirenlerin militarist tavrı arasıdaki tezatı anlatan en çarpıcı deyişlerinden biri, 2006 yılında bir gazete röportajında söylediği, kendi sesimle ‘kendimi uyandırmaktan bıktım artık" cümlesidir.
Aizheimer hastası olan ve İstanbul´daki evinde tedavi gören Hasan Mutlucan, 29 Aralık 2011 tarihinde hayatını kaybetmiştir.


TÜRKİYE TARİHİNDEKİ DARBELER…

27 MAYIS 1960 DARBESİ…

Türkiye Cumhuriyeti´nin ilk darbesi, 27 Mayıs 1960´da, Demokrat Parti´nin (DP) "Türkiye´yi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçesiyle, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki bir grup subayın ülke yönetimine el koymasıyla gerçekleşti.
Türkiye´de 1946 yılında çok partili hayata geçilmesinin ardından 1950 yılında iktidara gelen DP, 10 yıl iktidarda kaldı. DP iktidarının son dönemlerinde ülkede yaşanan gerilim, zaman zaman şiddetle kendisini gösterdi.


Muhalefet partisi CHP´nin genel başkanı İsmet İnönü, bazı yurt gezilerinde saldırıya uğradı. Üniversite öğrencileri, hükümet aleyhine gösterilere başladı. İstanbul Beyazıt Meydanı´nda üniversite öğrencilerinin eylemi sırasında Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, polis kurşunuyla hayatını kaybetti.


Ülkede yaşananlar nedeniyle İstanbul ve Ankara´da sıkıyönetim ilan edildi. Ankara´da, 5 Mayıs 1960´da bir öğrenci grubu, ´´555K´´ yani "5´inci ayın 5´inde saat 5´te Kızılay´da" koduyla gösteri düzenledi. 21 Mayıs´ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı´na kadar ´´sessiz" yürüyüş yaptı.
Olaylardan rahatsızlık duyan Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, "DP´nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçesini ileri sürerek, 27 Mayıs sabaha karşı yönetime el koydu. Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından Ankara Radyosu´ndan okunan bildiriyle ´´ihtilal´´ duyuruldu.
Bildiride, şöyle denildi:
"Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimiz; partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak, idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır."


CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN GÖZALTINDA...

Milli Birlik Komitesi, Anayasa ve TBMM´yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP´li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı.
Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduğu Kütahya´da, Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara´ya götürüldü ve daha sonra diğer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada´da hapsedildi.
Yassıada´daki yargılamalar ise 14 Ekim 1960´ta başladı, 15 Eylül 1961´de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar, "anayasayı ihlal" davasıyla birleştirildi. 592 sanıktan 288´i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.


Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan´ın idam kararları oy birliğiyle alındı. 77 yaşındaki Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi.
Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakanlardan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı.
Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye Başkanı´nın da bulunduğu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92´sine 6 ile 20 yıl arasında ağır hapis, 94´üne de 5 yıl ağır hapis cezası verildi. Sanıkların bazıları kısa süreli hapis cezaları alırken, bazı sanıklar ise beraat etti.
Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesine defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti.
77 yaşındaki Celal Bayar´ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. Yassıada´dan Kayseri´ye nakledilen Bayar, 7 Kasım 1964´te rahatsızlığı nedeniyle tahliye edildi. 1883 doğumlu Bayar, 22 Ağustos 1986´da 103 yaşında İstanbul´da hayatını kaybetti.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961´de sabaha karşı, o gün başarısız bir intihar girişiminde bulunan Adnan Menderes ise İmralı Adası´nda 17 Eylül 1961´de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam raporu" alındıktan sonra saat 13.21´de idam edildi.


1963 DARBE GİRİŞİMİ…


20 Mayıs 1963... Kara Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir ve arkadaşlarının, ordu içindeki 27 Mayısçıların tasfiyesi için, 20 Şubat 1963 yılında başlatılan atama ve gözaltılarına karşı başlattıkları direniş olayıdır.
Ayaklanmaya fazla birlik katılmamasına rağmen Ankara Radyosu ele geçirildi ve Türk Silâhlı Kuvvetleri´nin yönetime elkoyduğu açıklandı. Fakat hükümet yanlısı birlikler 00.57´de radyoyu geri aldılar. 02.20´de radyo yine Talat Aydemir´in birliklerinin eline geçtiyse de 03.00´ten sonra hükümet radyoya kesin olarak egemen oldu ve Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay bir konuşma yaptı. 21 Mayıs sabahı Hava Kuvvetleri de Talat Aydemir ve taraftarlarına karşı harekete geçince ayaklanma bütünüyle bastırıldı.
Olaylar sırasında hükümet yansılı birliklerden 2´si subay 6 kişi, ayaklananlardan da 2 Harp Okulu öğrencisi hayatını kaybetti. Ayaklanma sanığı olarak toplam 151 subayla 1.468 Harp Okulu öğrencisi tutuklandı. Sıkıyönetim mahkemelerinde yapılan duruşmalardan sonra Talat Aydemir ile Fethi Gürcan idam, 5 kişi ömür boyu, 3 kişi de 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1.459 Harp Okulu öğrencisinden 75´i 4 yıl hapse mahkûm olurken hepsi Harp Okulu´ndan atıldı.


12 EYLÜL 1980 DARBESİ...

12 Eylül Darbesi veya 1980 İhtilali, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askerî müdahale.
Her şey saat tam 03.00’da başladı. Tanklar önceden belirlenmiş yerlerde mevzilendi. Asker kışladan çıktı ve ülkenin her meydanına, sokağına ve mahallesine yani, hayata el koydu.


Sonra ülkenin tek kanallı siyah beyaz televizyonundan, önce kahramanlık marşları, ardından da yönetime el koyan generallerin sesi duyuldu. Darbenin kod adı Bayrak Harekatı’ydı. Sonraları askerlerin 1978 yılından itibaren bir askeri darbe fikriyle hareket ettiği, darbe organizasyonu için Genelkurmay içinde bir de çalışma grubu kurulduğu ortaya çıkacaktı.


Askerlerin siyasete ortak olduğu tarih ise 1978 yılının 24 Aralık günüydü. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit Kahramanmaraş’ta tam üç gün boyunca süren katliamlara müdahale edilmesini istediğinde aldığı yanıt, “Yetkimiz ve yeterince gücümüz yok” şeklindeydi. Yapılan pazarlıklarla sıkıyönetim ilan edilmiş, asker siyasetin ortağı olmuştu. 12 Eylül’de ise, asker, siyaseti de tasfiye ediyor ve bütünüyle rejime el koyuyordu. 12 Eylül askeri darbesi sonrasında ülkedeki bütün siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri yasaklandı. Beş generalden oluşan Milli Güvenlik Konseyi yasama, yürütme ve yargıyı bütünüyle kontrol altında tutuyordu. Generaller sık sık siyaset kurumunu kötülüyordu. Bu duruma itiraz eden Bülent Ecevit hapse mahkum edilecekti.


12 Eylül sürecinin bilançosu çok ama çok ağır oldu…
Haklarında idam cezası verilenlerden 50 kişi asıldı. Asılanların 27’si siyasi hükümlüydü. Bu dönemde 650.000 kişi göz altına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 1984’de yeniden çok partili demokrasiye dönüldü. Ancak, bu dönemde de siyaset engelliydi. Süleyman Demirel’in de aralarında bulunduğu bir grup politikacı, Zincirbozan’a sürülerek özgürlükleri kısıtlandı. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. Bu tablo, bilançonun sadece bir kısmıydı…İsimleri generaller tarafından belirlenen bir kurucu meclisle, yeni anayasa hazırlandı. 7 kasım 1982’de yapılan oylamada, halkın yüzde 92’sinin onay verdiği gerekçesiyle Anayasa kabul edildi. Kenan Evren cumhurbaşkanı oldu, Milli Güvenlik Konseyi’nin üyesi diğer generaller ise hiç bir cezai kovuşturmaya uğramayacakları garantisi aldı.. O siyasi yasaklar, Özal döneminde yapılan referandumla kaldırılmıştı...



Yardımcı kaynaklar…
Zonguldak Nostalji
zonguldaknostalji.com
haber7.com
wikipedia.org