Zonguldakın beş milletvekili, söz konusu hizmet olduğunda birlik olsunlar, beraber olsunlar, ortak sorunlarda birbirlerine güç versinler derken, ortaya bambaşka bir manzara çıktı.
Bırakın 5 milletvekilinin bir araya gelmesi, AK Partinin üç milletvekili bir araya gelemez oldu.
Yazık
Parti içinde, milletvekilleri arasında en baştaki ahengin bozulması; Zonguldak siyasetine, hizmete, partiye ciddi zarar veriyor.
Zonguldaka zarar veriyor.
Niye böyle oluyor?
İşte bu sorunun, çok net ve somut bir yanıtı var.
AK Parti Zonguldak Milletvekili Hüseyin Özbakır, Karaman Belediye Başkanı Mustafa Kalaycının AK Partiye geçmesi adına girişimlerinin sürdüğünü açıklamış.
Sözler çok manidar.
Yeni Adım Gazetesindeki açıklamasında, ilginç şeyler söylüyor Özbakır
Diyor ki:
Kendisi bizim partimizin adamıdır.
Küstürülmüştür!
Ben şahsım adına ona söz verdim, arkasındayım.
Diğer arkadaşların görüşü beni ilgilendirmez.
Ben sonuna kadar mücadelesini yaparım.
Mustafa adamdır, herkesin hatası vardır.
İlk önce herkes kendine baksın!
Onu kötüleyenlerin ondan on misli hatası vardır!
Ben kendisinin hatası olduğu kanaatinde değilim.
Konuşulanların hepsini biliyorum!
Görüşmelerimiz sürüyor, partimize geçmesi adına elimden gelen mücadeleyi veririm.
Söze dikkat
Diğer arkadaşların görüşü beni ilgilendirmez
Ne demek şimdi bu?
Mustafa Kalaycı, AK Partiye döner veya dönmez.
Ancak bu dayatmayla olmaz.
Böylesi dayatmalarla hiç olmaz.
Olsa da olmaz!
Bu zemini ve güveni sağlayacak en önemli kişi, Mustafa Kalaycının bizzat kendisi
Bu açıklamalar, AK Parti örgütlerinde çok konuşuldu.
Bunca insan, Mustafa Kalaycının AK Partiye dönmesine karşıysa, elbet bunun bir nedeni vardır.
Mustafa Kalaycı, burada bir örnek
Ancak böylesi durumlarda AK Partideki istişare kültürünü ayaklar altına alarak, Diğer arkadaşların görüşü beni ilgilendirmez
demek, ne demek?
Örgütlerde konuşulan bir diğer söz de;
Mustafa adamdır
AK Partinin yöneticileri, kuruluş sürecinden beri partiye emeği geçen, ancak Hüseyin Özbakır gibi düşünmeyenler soruyor:
Mustafa adamsa, biz madam mıyız?
Kaçan deliler
Özellikle sosyal medya kullanıcılarının paylaştığı bir hikaye: Kaçan Deliler
Olay gerçektir.
Elazığ´da geçer.
1960´lı yıllar...
Elazığ Akıl Hastanesinden personelin bir ihmali sonucu bütün deliler kaçar, Elazığın cadde ve sokaklarına dağılırlar.
Toplam, 423 deli kaçmıştır.
Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup, Doktor Bey, ne yapalım? diye sorarlar.
O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey, hastanenin başhekimidir. Mutemet Bey, Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin der.
Doktor önde, birkaç personeli arkasında kara trencilik oynayarak bütün Elazığı çuf çuf nidalarıyla dolaşırlar.
Başhekimin tahmini tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer, vagon olurlar.
Lokomotif, yani Başhekim Mutemet Bey, yönünü hastaneye çevirince tüm kaçan deliler hastaneye geri dönmüş olurlar.
Hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir
Zonguldakta bir akıl hastanesi olsa
O hastanedeki deliler kaçsa
Sonra hastanenin başhekimi ve diğer yöneticiler çuf çuf nidalarıyla dolaşsa
Acaba o hastaneye kaç Zonguldaklı döner?
Vakfın bisikleti!
Karaelmas Üniversitesi Vakfı üzerine paylaştığımız görüş ve saptamaların ardından görüşlerini paylaşan dostlarımız oldu.
Zonguldak ile şehrin üniversitesi arasında var olan cam duvarın kırılması konusundaki görüşe çok sayıda destek var.
Bunun üniversite ayağı olduğu gibi daha çok yerel yönetimlerden kaynaklanıyor olması dikkat çekici
STKlar konusunda tespitleriyle dikkat çeken isimlerden gazeteci Adnan Küçükvar, Aralık 2014teki yazısında şöyle demiş:
Yoksa şehrin üye katkısı olan İşadamları, vakfı bir kartvizit olarak kullanmayı mı denemiştir? Üniversitenin ihtiyaçlarının temini için maddi-manevi uğraş vermenin ötesinde, şahsi çıkarları için mi gayret sarf etmişlerdir?
Eğer sebep bunlardan biri ise; bunun çözümünü bulmak ve sevgi-birlik-yatırım ayağını oluşturma görevi üniversitenindir.
Zonguldakın geri kalmasının en büyük nedenlerinden biri, sivil toplum ruhunun olmayışı, kısır çekişmenin sürmesi; bürokrasi-siyaset-şehir diyalogunun kurulamayışıdır.
Bunu Karabük ve Bartından bekleyemeyiz.
Üniversitenin şehre açılması; şehrin içindeki bina ve arazileri üniversite sınırlarına katmak değildir. Her selam vereni de para kasası görüp ürkütmek hiç değildir.
Elbette üniversite, bir şehrin bacasız sanayi, tanıtım olgusu, güler yüzüdür.
Üniversite, şehirle birlikte kendini bulacak, büyüyecek, şehir ve ülke insanına fayda sağlayacaktır. Karabükte olduğu gibi
Zonguldaka yakışan ismi ile yaşaması gereken vakfın, yöre ve insanına, üniversitenin gelişmesine ve öğrencisine destek olacağına gerçekten inanıyorum.
Vakıf konusunda Ali Bahadır döneminin mumla arandığını görüyoruz.
Samimiyetine, duyarlılığına güvendiğimiz bir ismin;
Gelen görüşleri paylaşmaya, konuyu sıcak tutmaya devam edeceğiz.