Gazete içinde mesleki tartışmalar yapıyoruz zaman zaman.

Zonguldak il genelinde gazete çokluğundan yakınıyoruz.

Dün yine böyle bir konuşma yaparken can alıcı soruyu sordu:

"50-60 gazeteden söz ediliyor.

Bana şu anda başka gazetelerde çalışan, Pusula'da çalışabilecek üç isim söyle" dedi.

Düşündüm. Düşündüm. Düşündüm.

Zar, zor iki isim buldum.

Üçüncü de zorlandım.

Amacım aynı işi yaptığımız kişileri küçümsemek değil.

Ama adı 'gazete' olan yayın organında alınabilecek tek bir gazeteci bile yok.

Ama adı gazete.

İşte gazete sayısı bu yüzden fazla.

Sadece gazeteciler bu işi yapsa, sayı belki de bu kadar fazla olmayacak, kalite de bu kadar düşmeyecek.

Gazeteci yetişmiyor, sayıları artmıyor ama gazete sayısında ciddi bir artış var.

İlginç değil mi?

Oysa bizim mesleğe başladığımız yıllarda bir gazetede en az 5-6 tane adam gibi muhabir vardı.

Önce gazete içinde bir rekabet vardı.

Sonra diğer gazetelerdeki muhabirler arasında.

Şimdi bir-iki gazete arasında kısır döndü içinde geçen bir yarış var.

Oysa yedi adet günlük gazetenin olduğu Zonguldak Merkez İlçe'de yerel basın böyle mi olmalı?

Geçenlerde bir dostumuz şikayet ediyordu: "Her işin okulu var. Ama bakıyorum Zonguldak'ta pek fazla okullu gazeteci yok."

Bu işin okulundan gelenleri de görüyoruz.

Aramızda az sayıda da olsa var.

Ama bu iş öyle meşakkatli ki, okulunu okuyanlar başka iş yapıyorlar.

Ne garip değil mi?

Biz iyi gazetecilerin yetişmesi yönündeki mücadelemizi sürdüreceğiz.

Şartlar zor olsa da.

Gençler dirense de...

Bu da size hafta sonu neşesi

Bir dostumuzun fıkrasını paylaşıyorum sizinle:

Bir iş adamını vergi dairesine çağırmışlar.

Vergi memuru adamın dosyasını eline almış:

"Yaptığımız incelemeye göre, bir kuruş vergi ödemiyorsunuz, üstelik baktık bir kuruş ta hayır işine bağışınız yok, açıklar mısınız lütfen!"

Adam kızgın bir şekilde söze başlamış:

"Siz biliyor musunuz annem yıllardır yatalak ve kanser tedavisi masrafları kendi gelirinin on katı tutuyor !"

Vergi memuru üzülmüş: "Hayır, bilmiyorduk."

İş adamı devam etmiş: "Üstelik kardeşim de gazi, kör ve tekerlekli sandalyeye mahkum..."

Vergi memuru iyice mahçup olmuş: "Çok üzüldüm."

İş adamı ses tonunu yükselterek devam etmiş: "Kız kardeşim de geçen sene kocasını trafik kazasında kaybetti, üç çocuğuyla ortada kaldı..."

Vergi memuru iyice sinmiş...

İş adamı son cümlesini mırıldanmış:

"Şimdi ben onlara bir kuruş koklatmazken, size bir de vergi mi vereceğim yani?"