Şimdilerde harabe.


Ne köy olur, ne kasaba.


İki sınıfı vardı.


Akköy Merkezi köy olduğu için önceleri Çömlekçi, Gümeli, Pekmezci, Fındıkağlı ve İbrahimci´nin öğrencileri iki sınıflı okulun, iki öğretmeninin elinden geçermiş.


Öğrenci sayısını bilen yok.


İl bildiğim Hoca Ramis…


Babamları o okutmuş.


Köyde bir efsane halen.


Sonradan Ahmet Hoca geldi.


Oğlu´nun adı Ulaş olduğu için nüfusa kaydetmemişler.


Köyde onlar konuşuluyordu.


İsimden ne olacak ki?


“Ha Ulaş olmuş, Ha Bayram” derdim


Çok sonraları öğrendim.


Seksenli yıllarda çocuklara “Ulaş” ismi verilmezmiş.


Onda bir sene okudum, sonra oda gitti.


Yerine Necla ve Sami Hoca geldi.


Necla Hoca öğretmen okulu mezunu.


Sami Hoca Sanat Okulu mezunu, marangoz. O vekil öğretmen.


Köyle hemen bütünleştiler.


Necla Hoca kadınlarla, Sami Hoca erkeklerle irtibat kurdu.


Beş vakit namazını da kılardı, kahvede pişpirik de oynardı.


Sami Hoca´nın çok emeği var üzerimde.


Ortaokula gidebilmek için babamla savaş yaptığım zamanlarda lojistik desteği tek o sağladı.


Ve başardık.


Ondan sonra Enver Hoca…


O da kardeşlerimin okuması ve diğerlerinin okuması için mücadele verdi.


Ve en son Nazmi Hoca…


Diğerlerinden yılda bir haber alıyorum.


Nazmi Hoca Ereğli´de…


O köydeki çocukların zekâsına hayrandı.


Çocuklar okuyabilmesi için mücadele verdi.


Bir “Lada”sı vardı.


Bizim traktörlerin çıkmadığı yollarda Pazartesi sabahları okula ulaşabilmek için mücadele verir ve hep kazanırdı.


Emeği çoktur üzerimde.


Hiç ders anlatmadı.


Ama, Pazar günleri okula gitmek için yola çıktığımda bana harçlık vermek için babamın ondan gizlice borç aldığını bilirdim.


Hiç ikiletmezdi.


Ve eli titremeden verirdi.


Bilmezmiş gibi davranırdım.


Allah hepsinden razı olsun.



Öğretmenler gitti, Akköy bitti



Kaç nüfus vardı bilmiyorum.


Ama her akşam beş kahve tıklım tıklım dolardı.


Buradan hesap yapıyorum.


Kahveye giden insan sayısı ortalama 80-100 kişi.


Evlerde sohbet edenler, kadın ve çocuklar hariç.


Varın gerisini siz hesaplayın.



Köy toplantıları bizim kahvede yapılıyor.


Beş masa kurulu kahvede insanlar ayakta, iğne atsan yere düşmeyecek şekilde kalabalık.


Bıyıklarım yeni terliyor.


Anam toplantı var diye kahveye gönderdi.


Konu taşımalı eğitim.


İki grup ve bir tek insan var.


Bir grup taşımalı eğitime “evet” diyor.


Yollarımız hep açık kalacak.


Çocuklarımız ormanlı Beldesi´nde daha iyi eğitim alacak.


Bir grup kararsız.


Ve bir tek insan


Eniştem.


Savaş Dönmez.


İmam.


Taşımalı eğitime karşı.


Köyde sağlık ocağı yok.


Köyde öğretmende olmazsa köy biter.


Toplantıdan çıkan karar şu;


Savaş Hoca Erbakancı. Gerici. Çocukların bilgilenmesini istemiyor.


Taşımalı eğitime evet.


Savaş Hoca İmam Hatip Lisesi´ne giderken benim ortaokula gidebilmem için mücadele veren insanlardan birisiydi.


Bir anda eğitim düşmanı oldu.



Sonuç:


Taşımalı eğitim başladı.


Akköy önce öğretmenlerini kaybetti.


Sonra öğrencilerini.


Ne yollarımız açıldı.


Ne çocuklar daha kaliteli eğitim aldı.


Şimdilerde köylüsünü kaybetti.


Köyde kaç hane kaldı?


Bilen yok.


Evler boş.


Yollar boş.


Tarlalar ve hatta ahırlar boş.


Öğretmen olmayan yerde hayat yok demek.


İyi ki varsınız…


Öğretmenler gününüz kutlu olsun.




Öğretmen


Öğretmen Murat´ı tahtaya kaldırıp işlem sormuş:


-Şimdi buraya artımı yoksa eksimi gelmeli?


Çocuk işaretin ne olduğunu kestirememiş ve arka sıralardan biri kısık sesle “eksi” diye seslenince eksi koymuş


Öğretmen sormuş:


-Bu eksi nerden geldi?


Çocuk alaycı bir gülümsemeyle; -Arka sıradan öğretmenim