Kimdir?
“Allah’a inanan…” deyip bırakanlar var.

Biz kendi işimize bakalım.

Allah’a iman, Hz. Muhammed’i (SAV) onun kulu ve elçisi olarak kabul edendir.
Soralım;

Hepsi 32 farzın 34’ünü bilir.

Ezan okunduğu zaman göstere göstere camiye koşar.

İşyerinde ise, kolları sıvar, paçaları sıyırır, yarım saat ilan eder: “Ben namaz kılacağım…”

Evde kimse yoksa, film seyreder, internete takılır, vaktin çıkmasına bir “kıdım” kala alelacele abdest alır, vaktin farzını kılar.

Hemen ardından gelen vakit de zaten girmiş olur.

Onu da kılar.
Yolda rastlasan, önce selam verir, seninle konuşurken geri geri ileri gitmeye devam eder;

- Yahu bir çay içseydik.
- Allah razı olsun. Vakit çıkıyor da...
Yine sokar lafı Müslüman.
Niye?

Beni namaz kılarken görmedi ya!
Allah kabul etsin.
Oruç meselesi de aynı…
Ayrım yapmıyorum.
Hz. Ali, üç gün sahursuz oruç tutarken, biz iftarda etini, otunu, çorbasını, yemeğini, böreğini, çöreğini yeriz insanların, kaymaklı tatlı görmezsek, yüzümüzü ekşitiriz.

Zekata gelince;

Hocam Hüseyin Uysal anlatmıştı.

Adam çağırıyor.

- Şu zekatımı hesaplar mısın?

Onun verdiği bilgiler kadarıyla hesaplanıyor. İşine gelmiyor.

- Şu kadar versem olmaz mı?
- Olmaz kardeşim. Hesap bu.

Gerisi senin bileceğin iş…

Emin olun, daha yetkili ve etkili birini bulsaydı, pazarlık ederdi.

Allah bunları sana verirken, pazarlık mı etti?

“Şu kadar namaz kılarsan, bu kadar para, mal mülk” mü dedi?
Tövbe...

Öyle olsaydı, sahte ibadet yapmak, alengirli işlerden daha kolay.

Gir camiye on yıl…

Hayatın gerisini zengin olarak geçir.

İnsanlar nelere katlanıyor, geçim derdine…

Yetip-yetmeyeceği de belli değil.

Yıllarca çalışır-çabalarsın.

Çalar-çırparsın.

Bir hayırsız evlat gelir, hepsini bir çift “zar”a verir.

Yıl 1996, başladım mesleğe…

Yıl 2016, nasip oldu devam ediyoruz.

Çok olaylara şahit oldum.

Hac konusuna gelince…

İmkan varsa bir defa gidiyoruz.

Ardından bir defa daha…

Bizim oralardan ticaret yapan bir arkadaşımız, sponsorlu hacca gitti.

Allah kabul eylesin.

Namaza da başladı.

Ziyarete gittik.

Oraların mübarekliğini anlattı.

Duygusallaşmış.

Uyardık:

- Hacca gidip-gelen esnafta bozulma olur. Kendine dikkat et.
- Ne demek? Olur mu öyle şey!
Oldu. İlk alışverişimizde mal eksik geldi. Fiyat çıkmadı. Eksik tamamlanmadı. Parayı da almadı.

Defalarca söyledik.

Artık yüzü de kızarmıyor.

Galiba orada cennet sözü aldı.

Bu dünyanın işine bakmıyor.

Gelelim iş yaşamına; ticaret ehli…

Namazda, niyazda gözü var.

“Cemaat müşterim olsun” diye camiden çıkmaz.
Durumu zayıfsa, firmayı yanında çalışan garibanın üzerine yapar.

Ocağına incir ağacı diker.

Parası varsa, kendi kredisini eşe-dosta kullandırır. Faize bulaşmaz.

Senet alır-verir.

Onları kendine esir eder.

Dört evliliğe cevaz yetmez, arada bir muta nikahı kıyar, sekreterden başlar har’a’mine almaya…
Çalışana gelince, her defasında maaş aldığı işyerinin dışında “ekstra” arar kendine...

Aklını, zamanını kullanmak için sözleştiği işyerinin vaktini çalar.

Aklını kaçırır. Helalini haram eder.

Daha neleri var.

Neden?

İslam’ın birinci şartını onun için sona bıraktık.

“Amentü” dedik.
Sonrası?
İslam’ın şartını bildik.

Ama imanı bozan şeyleri bilmedik, bilemedik.

Bütün mesele de bu; biz taklidi iman sahibiyiz.

“Müslümanları tanısaydım, İslam’ı seçmezdim.

Kur’an’ı okudum, Müslüman oldum.”

Tüm yazının özeti, Yusuf İslam’ın bu sözüdür.