Yaşları 50-55’lerin üzerinde olan değerli okurlarımın hatırlayacağı üzere, ülkemizde, “70’li yıllar” denilince akla; sağ-sol çatışmaları, siyasi ve idari istikrarsızlıklar, muhtıralar, yokluklar, kuyruklar, 70 sente muhtaçlıklar; devlet dairelerinde, hastanelerde battaniyelere sarılarak çalışma görüntüleri gibi olumsuzluklar akla gelir.

O yıllarda ülke genelinde yaşanan bu olumsuzlukların her ne kadar Ereğli’ye 3-3,5, Devrek’e 2-2,5 saatte ulaşılması gibi sorunları olsa da, EKİ lokomotifinin kazanına atılan kaliteli kömürün sağladığı hız nedeniyle olsa gerek, bu lokomotifin çektiği kompartımanlarda yolculuk yapanların ve onlardan geçinenlerin fazla etkilendiği söylenemezdi.

Hal böyle olunca da, Zonguldak treninin kompartımanlarında yolculuk edenlerin ve onlardan geçinenlerin, makinistlerden ve tren görevlilerinden; lokomotife kömür ve yolculara servis sağlanmasının kesintisiz devam etmesinden başka da bir taleplerinin olduğu söylenemezdi. Kompartımanlardakiler ve onlardan geçinenler dışında kalanların hesaba katılmasına ise, zaten gerek de yoktu.

[*] [*] [*] [*]

Ancak ülke genelinde şiddetli kış yaşanırken, Zonguldak’ta yaşanan yalancı baharların devam etmesi, ülkedeki şiddetli kış koşullarından etkilenmemesi de düşünülemezdi. Nitekim de öyle oldu. Ülkenin üretim alanlarında yeterince üretim yapılamayınca; kömür, mazot, gaz, benzin, yağ, sözün özü her şey, ya bitmiş ya da tezgahın altına gitmişti. Devlet, 70 sente muhtaç hale geldiği için dış temsilciliklere, hatta yurt dışında okuyan öğrencilere bile ücretleri gönderilemiyordu. Devlet gemisinin tüm vidaları gevşemiş, gemi yönetimi ve yolcular, adeta birbirine düşmüş, gemi gitmez olmuş, neredeyse batmak üzereydi.

[*] [*] [*] [*]

Bu ortamda dümene, deneyimli bir kaptan (Rahmetli Süleyman Demirel!) geçmiş; kendisine de iyi bir çarkçıbaşı (Rahmetli Turgut Özal) bulmuş ve tayfasını kurmuştu. Geminin yüzebilmesi için gerekli olan (Adına da ‘24 Ocak 1980 Kararları’ denilen) ekonomik tedbirler, (36 yıl önce bugünlerde!) uygulamaya konulmuştu. Bu tedbirlerle geminin ekonomi rotası değişmiş, spekülasyonlardan para kazanma zorlaşmış, sübvansiyon kömürleri ile çalıştırılan lokomotiflerin çektiği vagonlardaki yolcuların rahatı kaçmıştı. Bu durumdan, (yavaş yavaş da olsa), Zonguldak treninin de etkilenmemesi düşünülemezdi.

[*] [*] [*] [*]

Her zaman olduğu gibi, ülkenin iyi yönetilmemesinden ve iyi olmayan yöneticilerden kaynaklanan bu sıkıntıların, bu durumlara düşülmesinde payı olan bir irade tarafından alınan tedbirlerle ve uygulamalarla giderilmeye çalışması da ilginçti. Kararlar sonrasında, sıkıntıların gün be gün azalması da, yönetimde yapılan hatalardan dönüldüğünü kanıtlıyordu.

[*] [*] [*] [*]

Nasıl ki, ülkelerin tarihinde, 24 Ocak Kararları gibi, önemli kararlar olursa, kişilerin hayatında da bu nitelikte önemli kişisel kararların olduğuna da kuşku yoktur. Aşağıda, (tarihi 24 Ocak olmasa da), bu satırların yazarının 24 Ocak Kararı niteliğindeki bir kararını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kararın kamusal hizmet ayağı da olduğu için ilginç bulacağınızı ümit ederim.

[*] [*] [*] [*]

Bilirsiniz, bir taşıyıcıya, taşıyabileceğinin üstünde yük yüklerseniz, taşıyıcıya da, yüke de zarar verebilir, yolda da kalabilirsiniz. Ülke genelinde yukarıda özetlenen olumsuzlukların yaşandığı 1970’li yıllarda, Zonguldaklı müteahhit rahmetli Mehmet Akdağ’a da taşıyabileceğinin üstünde çok sayıda büyük ve zor, yol, köprü ihalesi verilince, bu taahhütlerini yerine getiremiyor ve işler tasfiye oluyor, Zonguldak’ın yolları da yapılamıyordu.

İdare de, ondan geriye kalan yapılmayan işler için, büyük işlere gücü yetmeyen, küçük ve orta boy müteahhitlerin girebileceği ve alabileceği, büyüklü-küçüklü çok sayıda ihale dosyaları hazırlıyor ve yeni işler çıkarıyordu. Bu işlerden birisi de Sapça Tüneli inşaatıydı. Devrek-Zonguldak yolu 2’nci kısım ihalesi tasfiye olunca, ihale içindeki Sapça Tüneli de yarım kalmıştı.

Tünelin kalan kısmı da, her iki ağızdan çalışılmak üzere iki farklı yükleniciye ihale edilmişti. İhaleler, ihale edildiği mali yılsonuna kadar süreli olduğu için, 1978 yılı Aralık ayı sonuna kadar işin bitip-bitmediğine bakılmaksızın, ihalelerin sonlandırılması; bitmezse, kalan kısmının gelecek yıl yeniden ihalesi gerekiyordu. Nitekim tünel müteahhitlerinin süreleri bitmiş, ancak tünel bitirilememişti.

Bu durumda, gelecek yıl işin yeniden ihalesi gerekecek ve işe başlanması Mayıs’ı, Haziran’ı bulabilecek; biran önce açılması gereken tünelin açılışı da bir yıl gecikecekti. Ayrıca da, yeni ihale (en az yüzde 30-40 yükselecek olan) yeni yıl fiyatlarla yapılacağından, maliyetinin artması da söz konusu olacaktı.

Bölge Müdürümüz, çok değerli, dürüst ve iyi bir karayolcuydu. Birbirimize güvenimiz de tamdı ve ağabey-kardeş gibiydik. Bu durumlara güvenerek ve dayanarak kendilerine, tünel inşaatı ile ilgili olarak aşağıdaki öneriyi yapmıştım:

“Ahmet Abi, biliyorsun, yılsonuna az kaldı. Dosyaları kapatıyoruz. Sapça Tüneli’nde de süre bitti, ama iş bitmedi. Mevcut tempo ile çalışılırsa, 2-3 aylık bir iş kalıyor. Kalan işi yeni fiyatlarla gelecek yıl yeniden ihale etmemiz gerekecek. Bu durumda hem tünelin açılması gecikecek, hem de maliyeti artacak. Uygun görürseniz, son hakedişlerini, yapılmayan, eksik kalan işleri de katarak yapalım; tünel müteahhitlerini kışın çalıştıralım. Siz de yükleniciler işi bitirene kadar, hakedişlerinin fazladan ödenen kısmını emanete alarak, iş bitene kadar ödemeseniz.”

Bölge Müdürüm, bu önerime, telefonda, “Şenool, senin o hemşehrin var ya, o orada oldukça, bu (15’inci) bölgede sana da, bana da huzur yok. Ortam da iyi değil. Bu durumda bu riski almak doğru olmaz. Boş ver…” yanıtını vermiş, ben de kendisine, “Tamam abi, anlaşıldı” diyerek, konuşmayı sonlandırmıştık.

[*] [*] [*] [*]

Son aylarda, bazı müteahhitlerin, Bölge Müdürümüzün, “O hemşehrin var ya…” dediği, bizler üzerinde etkili olabileceğini düşündükleri siyasi kişiye gittikleri tarafımdan da az-çok biliniyordu. Benzer olumsuz durumların daha fazlasının Bölge Müdürümüz için de olduğuna da kuşku yoktu. Bölge Müdürümüz ile yukarıdaki görüşmenin olduğu 1978 yılı, 12 Eylül darbesi ile sonlanacak olan her türlü siyasi, yönetimsel ve ekonomik belirsizliklerin yoğun olarak yaşandığı bir yıldı.

[*] [*] [*] [*]

BENİM 24 OCAK KARARLARIM…

Bölge Müdürümüz ile yaptığım bu görüşmeden hemen sonra, kendisi de bir karayolcu olan Zonguldak Mühendislik Akademisi Başkanı rahmetli Burhan Çağlarer’e gittim. Daha önce yapmış olduğu teklife dayanarak, kendilerine, Karayolları’ndan ayrılmaya karar verdiğimi ve uygun görürlerse, Akademi’ye geçmek istediğimi ilettim.

Bu da benim 24 Ocak kararlarımın başlangıcını oluşturuyordu. Başlangıcın devamını, bundan sonraki yazımda paylaşmak ümidiyle; bu ülkede, 24 Ocak kararlarını gerektiren durumların tekrarlanmaması ve halen yaşamakta olduğumuz yürek yakan durumların son bulması, bunun için tüm ilgililerin gereğini yapması dileklerimle…
[*] [*] [*] [*]
Not: Bazı değerli okurlarımdan gelen dönüşleri dikkate alarak, uzun olan yazımın asıl sizlerle paylaşmak istediğim bölümünü bundan sonraki yazımda paylaşmak dileğiyle...