Zonguldak Havaalanı´nı yapan iş adamı Bülent Kantarcı ile ilk uçağın indiği gün yolcu girişi yapılan salonda karşılaşmıştık.


Almanya Zonguldaklılar Derneği Başkanı Erol Yukarıbaş ile sıkı sıkı kucaklaştılar.


O hengame içinde Bülent Bey´e rastladığım için çok mutlu oldum.


Ve o kucaklaşmayı fotoğrafladım.


Sonradan öğrendim ki Bülent Bey uçağın gelişini ve kalabalığı kuleden gözlemlemiş.


Duygulu anlar yaşamış.


Ve bir e-mail göndermiş. Duygularını bizlerle paylaştığı için kendisine teşekkür ediyorum.


Bakın ne diyor Bülent Bey.


"Sevgili Atilla,


Seninle ve Erol Bey´le havaalanında aynı anda göz göze geldik.


Bir şeyleri sözler olmadan paylaşmaktı bu.


Duyguların boşandığı o an, benim için unutulmaz bir kareye dönüştü.


Sarhoş gibi dolaştım günboyu. Orayı yaparken yaşadıklarım ve hayatımdan kesitler bir film şeridi aktı.


Orada o kadar insanın toplanması çok büyük bir mesaj olmalıydı.


Arkasından 12 saatlik bir yolculukla Bodrum´a geldim.


Hala etkisinde savrulurken, az önce yazını okudum.


Yine gözlerime yaş doldu.


Yazının bütünü herşeyi anlatıyor.


Ben de, sizlere çok teşekkür ediyorum.


Kendim için ve yapılan iyi ve güzel şeyleri farkettiğiniz, paylaştığınız için.


Bu yazı unutulmayacak ve içimde özel bir yerde korunacaktır.


Bunu bilmenizi isterim.


Aslında havaalanına sizler de çok emek verdiniz.


Bugünlere gelirken; senin, Ali Rıza kardeşimizin ve Harun ağabeyin "yapıcı" ve "pozitif" eleştirilerinizin ve de katkıların sonuca ulaşmada çok yararlı olduğunu biliyorum. Ve de bu işten "kazanan"lar ve "kaybeden"ler oldu, olmaya devam edecek.


Söylemek istemezdim ama, ben de dün Havaalanı Müdürü&[#]8217;ne bir elbise borçlandım.


"Uçak indiğinde pistin ucuna kadar gitmeye gerek kalmadan doğrudan aprona girecek."diye iddia etmiştim.


Dolayısı ile ben kaybettim(!)...


Hepimiz bu güzel memleketin evlatları olarak, onu daha da güzelleştirmeye, daha mutlu ve refah içinde yaşamak için çaba göstermeye mecburuz.


Gazeteci, mühendis, iş adamı, esnaf, tüccar, öğretmen vs.vs.farketmez... hepimiz için geçerli.


Sadece herkes işini "iyi" yapacak. O kadar basit.


Sizlerle aynı frekansta olmak beni mutlu ediyor. Bizim frekansımız "pozitif". Bizim kanalımız "yapıcı".


Bizim pusulamız "daha iyiye, daha güzele ulaşmak"


İnsanlık geri gidemez.


Gözlerim hala dolu.


İnanıyorum, Pusula şaşmayacaktır.


Gözlerinizden öper, tekrar teşekkür eder, tüm arkadaşlara selam ve sevgilerimi sunarım"



- Basında yozlaşma ve sansür -


Bugün basında sansürün kaldırılışının 101. Yıldönümü&[#]8217;nü kutluyoruz.


Zaman çabuk geçiyor.


Bazen çok düşünüyorum.


Zonguldak´ta ne değişiyor?


Git gide yozlaşan, yozlaştırılan sistemde gazetecilerin çalışması çok zor.


Emek sömürüsünden kurtarılamamış basın çalışanları bu şartlarda ne kadar kendilerini geliştirebilir.


Zaten; "Ben iyi bir gazeteci olacağım" diyip inatla çaba gösteren kaç muhabir var.


Büyük çoğunluğu birkaç ay ve bir kaç yıl içinde bırakıyor.


Kimi tembellikten, kimi işine gelmediğinden, kimi öğrenmek gelişmek istemediğinden.


Arada peşin peşin maaş soranlar kadar, çalışıp ta hakkını zamanında alamadığı için bırakanlar da var.


Ve bu durumlar ciddi tehlike sinyalleri veriyor.


Bütün gazeteciler fotoğraf makinesi taşımanın tadıyla başlar bu mesleğe.


Havasını yaşamayan keyfini de süremez.


Havasını yaşamayan kendisini geliştiremez.


Zaman içinde insan işiyle birlikte kendisini de geliştirir. Saygıyı daha fazla benimser, üretkenliğini arttırır.


Farklı düşünür, farklı yorumlar.


Burada patronlar çok önemlidir.


Basın çalışanlarının birbirine sansür koyduğu bir yerde devlet organları, bürokrasi, siyasi irade neler yapmaz?


Her şeyi yapar!


Siyasiler kendileriyle ilgili hep güzel şeyler yazılsın isterler.


Konuşurlar, anlatırlar.


İşin içinden çıkamayınca topu gazeteciye atıverirler.


Basının güven kaybetmesinde siyasiler kadar medya da sorumlu.


Gazeteci, rakip gazeteciye ambargo konulmasından, şiddet uygulanmasından haz alıyorsa söylenecek çok şey yoktur.


Gazetecilerin ilk yapması gereken şey bu anlayışın ahlaki olmadığını ve meslek dayanışmasında yeri olmadığını benimsemektir.


Ancak o zaman farklı düşünen, farklı yorumlayan bir meslektaşımıza sahip çıkma duygumuz gelişebilir.


Yoksa her gelen işine geldiği gibi davranır.


Yozlaşma devam eder.