Türkiye’de hukukun üstünlüğü yoktur.

Olamaz da...

Hele ki, bu gidişle hiç olamaz.

Politik görüşü ne olursa olsun yetkiyi elinde bulunduranların büyük bir kısmı, hukuku istedikleri şekilde yönlendirdiler.

Çünkü yönlendirme hakları var.

Çünkü buna da müsaade eden hukuk.

Ve toplum olarak her olayda kişilerin hak ve hürriyetlerini kendi vicdanı değil, politik penceremizden görmeye bayılan bir toplum olduk.

Bu bir hastalıktır.

Politik görüşünüz, inancınız ne olursa olsun, ister yerelde, ister genelde olayları sadece politik çerçevenizden görmeye çalışıyorsanız, bu bir hastalıktır.

Ve Türkiye’de gerek sağ olsun, gerekse sol olsun bu hastalıklar üzerine kuruluyor.

Bu hastalıklardan beslenerek kuruluyor.

Siyasi tercihler veya olaylar karşısında görüşler netleşirken, bu hastalık ana etken oluyor.

Uzağa gitmeyin, yakın çevrenizden bakın.

Yakında kalmayın, uzak çevrenize bakın.

[*] [*] [*] [*]

Seversiniz, sevmezsiniz insan düşmanının da adaletli şekilde yargılanmasını savunabilecek kadar insan olabilmeli.

İnsan kalabilmeli.

Siyasilerin siyasi linç kültürüne alkış tutmamalı.

Acaba kaçımız olayları vicdan süzgecimizden geçirebiliyoruz?

Acaba kaçımız yeteri kadar vicdanlı olabiliyoruz?

Ve kaçımız sonrasında “aslında” diyerek günah çıkarmaya çalışıyoruz?

[*] [*] [*] [*]

İşte Can Dündar meselesi…

İşte Erdem Gül meselesi…

Hukukun üstünlüğünün kişilerin üstünlüğüne göre çalıştırıldığı bir Türkiye’deyiz.

Toplum olarak şiddetten besleniyoruz.

Öfkeden besleniyoruz.

Ayrımcılıktan besleniyoruz.

Ötekileştirmeden besleniyoruz.

Kişilerin, siyasetin ve karar vericilerin vicdan terazisi, adalet terazisi taşıdıkları yarattıkları ayrımcılık ve uyguladıkları baskıya göre çalışıyor.

Bu 28 Şubat sürecinde de böyleydi, bugün de böyle…

[*] [*] [*] [*]

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası ortak bir açıklama yaparak, MİT TIR’larıyla ilgili yaptıkları haber nedeniyle Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilmesini eleştirdi.

[*] [*] [*] [*]

Açıklamada denildi ki:

“Cumhuriyet Gazetesi’nin MİT TIR’larıyla ilgili yaptığı haber gerçek bir olayın halka iletilmesidir. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ndeki, ‘gazeteci basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüst biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve otosansürle mücadele etmeli, halkı da bu yönde bilgilendirmelidir. Gazetecinin halka karşı sorumluluğu, başta işverenine ve kamu otoritelerine karşı olmak üzere, öteki tüm sorumluluklardan önce gelir’ maddesine uygundur. Gazeteci tüm bilgi kaynaklarına serbestçe ulaşma ve kamu yaşamını belirleyen, halkı ilgilendiren tüm olayları izleme, araştırma hakkına sahiptir.

[*] [*] [*] [*]

Tüm bunların ışığında meslektaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedilmesi başta TC Anayasası, 5187 Sayılı Basın Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Avrupa Birliği İnsan Hakları Sözleşmesi, Mevcut Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır.

[*] [*] [*] [*]

Söz konusu haberin yayınlanması gazetecinin halka karşı görevidir. Kaldı ki, gazetecinin görevi devletin çıkarını korumak değildir. Devletin çıkarını koruyacak merciler Anayasamız tarafından belirlenmiştir. Gazeteci, devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politika konularında ön yargılara değil, halkın haber alma hakkına dayanır. Onu mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi kaygıları yönlendirir. Herkes kendi görevini yapmalıdır.

[*] [*] [*] [*]

64’üncü Hükümet reform hükümeti olarak kamuoyuna sunulmuştur. İktidara basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü üzerindeki engelleri kaldırıp, gazetecileri tutuklanmadan mesleklerini yapabilir hale getirecek reformlara başlamayı öneriyoruz.”

[*] [*] [*] [*]

İster yerelde olsun, ister genelde…

Yapılan her haber, birilerinin işine gelir, birilerinin işine gelmez.

Aslolan kamu yararıdır.

Bugün öyle bir Türkiye’deyiz ki, aynı şeyleri söyleyen Tuğrul Türkeş, AK Parti Genel Başkan Yardımcısıyken, aynı şeyleri söyleyen ve yazan iki gazeteci cezaevinde…

Müebbet ile yargılanıyorlar.

Bunu bile sorgulamaktan korkan, bu derin çelişkiyi bile kendisine soramayan binlerce kişinin saldırılarına rastlıyoruz.

“Benim gibi düşünüyorsan sen iyisin” mantığı ile önetilen bir Türkiye...
Ne diyeceğiz şimdi?

Can Dündar ve Erdem Gül’ü iktidarı hedef yapmak isteyen cemaatçi hukukçular mı tutuklattı?

[*] [*] [*] [*]

Başka bir şey daha paylaşayım.

Mesela, CHP’liler şimdi şov yapıyor.

O şovları yapan isimlerden biri de CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş…

Ama aynı Ünal Demirtaş, ben dahil olmak üzere en masum eleştirilere bile tahammül edemiyor.

Dava üzerine dava açıyor.

Üstelik kendisi hukukçu…

Anlatmaya çalıştığım şu.

Ülke olarak samimiyetsiz davranıyoruz.

O samimiyetsizlik üzerinden siyasi veya ticari rant sağlıyoruz.

Böyle işimize geliyor.

Sonra huzurlu, adaletin egemen olduğu, terazinin doğru mu yanlış mı tarttığından şüphe edilmeyen bir ülke hayal ediyoruz.

[*] [*] [*] [*]

Biz geçmişte bazı olaylar yaşadık.

Herhangi bir konuda hukukun nasıl farklı yorumlanabileceğini çok gördük.

Biz gazeteciler dönem dönem objektif olamayabiliriz ama vicdanlı davranmak zorundadır.

Hukukçular da öyle.

Toplum da öyle!

Belediyenin duvarına yapın!

Son yazıda “Dünya Tuvalet Günü”nden yola çıkmış, kalbinden pislik akanlarda noktalamıştım.

Buna bazı yorumlar geldi.

Aynen paylaşıyorum…

Yaşar Yaşamaz diyor ki:

“Kent Konseylerini neden bu WC olayına karıştırıyorsun kardeşim :)) adamların başka işleri mi kalmadı…”

Kemal Beziroğlu diyor ki:

“Bu sıkıntıyı yaşadım. Zonguldak’a bir iş için gelen yandı, tuvalet ara da bul.

Çok pahalı.

En azından kahvehaneler ile belediye anlaşabilir.

Anlaşmalı tuvalet maddesi.

Oturaklı sadece küçük değil, normal kullanılabilecek tuvalet ücretsiz olarak cama yazılır.

Pilot on kahvehane...

Belediye de su vb vergilerden indirim yapar.

Belediye panolarından reklamını yapar.

Not: Zonguldak’a, Pusula’ya teşekkürler.

Projem on bin okunma oranını geçti ve halen okunuyor.

Facebook’tan arayıp bana ulaşıyorlar.

Hayata geçmesi yakında mümkün…

TV’de sunmaya çalışıyorum.”

Kenan isim okuyucu diyor ki:

“Parayla tuvalete gitmek sorununu geçtim, saat 20.00’den sonra açık tuvalet yok.

Koca Zonguldak ilinde parayla bile WC’ye gidemiyorsunuz, rezil bir durum.

İl değil burası, köy…”

Ne kadar basit bir mesele değil mi?

Ne kadar önemsiz?

Konuşmaktan bile utandığımız bir konu belki de…

Ama kentin en acı gerçeklerinden biri.

Kemal Beziroğlu’nun önerisini önemsiyorum.

Umarım belediyelerde bunu anlayacak kafa yapısına sahip yöneticiler hala vardır.

Sıkışıp yer bulamayanlara tavsiyem şu:

Sıkıştığınız yere bırakın.

Yapılmayan zorunlu yatırımlar ve ödenmeyen asker-yetim maaşlarıyla sizler için yapılan 80- 100 bin lira harcanan o heykelciklerin dibine yapın.

Hatta ve hatta çok istiyorsanız belediye binalarının duvarına yapın!

AK Partilisi, CHP’lisi bunlar ancak böylesinden anlar!