Bu ülkede o kadar akıldışı şey var ki saymakla bitmez.

Bunların bir kısmını eski yazılarımda bulabilirsiniz.

Bunlardan biri de Türklüğü ile avunan, övünen kesimlerin Osmanlı sevdası ve özlemidir.

Osmanlı kutsallaştırılır, Türklükle özdeş kılınır. Oysa ki gerçek bambaşkadır.

Evet, Türkiye Cumhuriyeti´nin geçmişi Osmanlı&[#]8217;dır. Kuruluşta birçok yasa, kurum aynen devralınmış, sürdürülmüştür.

Evet, Osmanlı; Türklerin Kayı Boyu tarafından Söğüt&[#]8217;te kurulmuştur. Peki sonrası?

Kuruluş aşamasından sonra, Osmanlı padişahlarının ne denli Türk oldukları, Türk kaldıkları tartışmalıdır. Çünkü kuruluş dönemindeki koşullarda geçerli olan; komşu ülkelere saldırma ve onlardan savaş tazminatı ve ganimeti alma siyasasına dayalı olarak güçlenip zenginleştikten sonra, yatak odalarını, &[#]8216;harem&[#]8217;ler kurarak zenginleştiren padişahların-halifelerin birçoğu sayesinde, ırk ve kan birliğinin bozulmuş olduğu görülmektedir. "... bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan geldiler. Hanedanda bu kan yabancılığı, Osmanlı İmparatorluğu&[#]8217;nun son padişahına kadar devam etti." (1)

Kaldı ki &[#]8216;Harem&[#]8217; uygulaması Türk&[#]8217;ün tek eşlilik, kadının aşiret reisi olabilecek, hatta savaşa katılabilecek kadar önde olması geleneğine aykırıdır.

Zaten Osmanlı, kuruluşundan kısa süre sonra Türklüğe bakışını değiştirmiştir.

Dilerseniz kuruluştan sonra Osmanlı&[#]8217;nın Türklere bakışını ifade eden birkaç örnek verelim; isteyen internet arama motorlarında çok daha fazlasını bulabilir.

Henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede, &[#]8220;Türk iti şehre gelince farisice ürer&[#]8221; denilmektedir. (2)

Osmanlı şairlerinden Baki´nin, &[#]8220;Muhteşem Süleyman&[#]8221; olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin Türkçeleştirilmiş dizeleri şöyle:

"Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz.
Ey hoca, Türk toplumundan olanın başı kabadır.
Türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur."

Yine bir Osmanlı şairi olan Nef´i ise; "Tanrı, Türk&[#]8217;e irfan çeşmesini yasaklamıştır" demiştir.

Divan-ı Hümayun yazmanlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, şöyle demiştir:

"Sakın türkü insan sanma.
Bir an bile olsa Türk&[#]8217;le birlikte olma.
Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur.
Türkün başını keserken sakın gam yeme.
Baban da olsa Türkü öldür." (3)

Hırvat kökenli, sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.0000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucu´nun yanıtı "Vurun şu pis Türk&[#]8217;ün başını" olmuştur.

Anadolu´da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40 bin kadardır. Bu gerçek, Osmanlı İmparatorluğu´nun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır. (4)

Osmanlı tarihçisi Naima &[#]8216;tarihi&[#]8217;nde Türkler için; &[#]8220;Nadan (kaba) Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk&[#]8221; ifadelerini kullanmaktadır. (5)

Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar Selçuklulardan beri yaygındır. Örneğin, Selçuklulu yazar Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: "Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar." (6)

Osmanlı düşüncesinde, &[#]8216;kavmi necip&[#]8217; olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; &[#]8216;Türk&[#]8217; deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu.

1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türk´e, Türklük benliği vermek isteyenlere &[#]8216;soysuzlar&[#]8217; yakıştırmasında bulunmuştur. (7)

Bu tutum ve koşullar içerisinde &[#]8216;Türk&[#]8217; kimliği, yönetimin merkezi olan İstanbul´dan uzak, savaştan savaşa asker toplamak için anımsanan, Anadolu köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamıştır. Zaman içinde &[#]8216;Türk&[#]8217; yöneticisine o denli yabancılaştırılmış ki, kimi kez &[#]8216;Osmanlı efendisine Türk demek hakaret sayılmış&[#]8217;, &[#]8216;Türk&[#]8217; sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur. (8)

İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk&[#]8217;e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır. (9)

İstanbul´un alınmasından 4. Murat´ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, Türk kökenlilerden de 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı (10) gerçeği, Türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır.

Padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirme (kul-köle) olanlardan seçmişlerdir.

Osmanlı´nın bu yaklaşımına Türk&[#]8217;ün verdiği yanıt, bir şiirin dizelerinde şu şekilde yer almıştır:

"Şalvarı şaltak Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Ekmede yok biçmede yok
Yemede ortak Osmanlı"

Koçu Bey, 4. Murat´a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında şunları yazıyordu:

"... mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, Çingene, Tatar, Kürt, ecnebi, Laz, Yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yolkesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler..." (15)

Abdülhamit´in (Yani yere göğe konulamayan Abdülhamit Han) Araplara ve İslamiyet&[#]8217;e dayanan siyaseti, Türkü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. Onun zamanında &[#]8220;Türküm demek, Türk ten söz etmek büyük suçtu&[#]8221;. (16)

Devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek, Osmanlı devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 anayasasına değin rastlanmadı. (17)

Zaten, dini ile dilini de değiştiren bir ulusa Osmanlı devletinden başka yeryüzünde rastlanmamıştır.

Kısaca Osmanlı kendini Türk saymamakta, üstüne üstlük Türk&[#]8217;ü hor görmektedir, aşağılamaktadır.

Türkler de Osmanlıyı yabancı bellemiştir. Yavuz ile Şah İsmail arasındaki kavgada nerdeyse Anadolu Türk-Türkmen aşiretleri Şah İsmail&[#]8217;den yana olmuş, neredeyse tüm Anadolu boşalmıştır. Farklı etnik kökenli askerlerden oluşan Yavuz&[#]8217;un karşısındaki Şah İsmail&[#]8217;in ordusu ise neredeyse tamamen Türklerden ibarettir.

Daha sonraki sayısız Celali isyanları ise Türkün Osmanlıya baş kaldırısından, isyanından başka bir şey değildir. Genelde Türk köylüsünün yoksullaşması nedeniyle çıkan bu isyanların yanında Osmanlı&[#]8217;nın göçer Türkmen aşiretlerini iskana zorlaması da isyanlara yol açar. Örneğin Toroslar&[#]8217;daki Oğuz-Avşar Türkmenleri zorunlu iskana uymayıp isyan ederler.

Ozan Dadaloğlu&[#]8217;nun:

&[#]8220;Devlet hakkımızda vermiş fermanı

Ferman padişahın, dağlar bizimdir!&[#]8221; dizeleri bu isyanı anlatır.

[*] [*] [*]

Diğer ülkeler sömürgelerden kaynak aktarımı yaparak ülkesini zenginleştirirken, Osmanlı adaletsiz bir vergi toplama modeli olan iltizam sistemi ile kendi halkını yoksullaştırmış, bu da isyanlara neden olmuştur. Osmanlının Türk&[#]8217;ü aşağılaması ve yoksullaştırması ortadadır.

Şimdi bizim kendini Türkçü zanneden, gerçekte Amerika&[#]8217;nın Sovyetler Birliği´ne karşı oluşturduğu &[#]8220;Yeşil Kuşak&[#]8221; projesi kapsamında &[#]8220;Türk- İslam Sentezi&[#]8221; genetik müdahalesi ile mutasyona uğratılmış milliyetçilerimizin Osmanlı sevdası biraz akıldışı değil mi?

Bu arkadaşların yazıyı okuyunca, bana kızmadan önce, bu ülkede Türkçülüğü var eden -ilk gençliğimde benim de duygu dünyamı ateşleyen, rüyalarımı süsleyen- Nihal Atsız ve arkadaşlarının partiden tasfiye edilişlerini araştırmalarını öneririm.

Dipnotlar:
1) Şevket Süreyya Ademir, Makedonya&[#]8217;dan... c.2, s.440.
2) Burhan Oğuz´dan aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 118.
3) aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 121.
4) Çetin Yetkin, Türk Halkı... s.161.
5) Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul, c.1, s.168, 238, c.2 s.536. c.3, s.1180, c.4 s.169.
6) aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12.
7) Mustafa Boşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.
8) Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen´den aktaran, Bernard Lewis, Modern Türkiye´nin Doğuşu, s.1.
9) Hikmet Bayur, a.g.y., s.15.
10) Hikmet Bayur, a.g.y., s.17.
15) aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.145.
16) Esat Kamil Erkut, a.g.y., s.63.
17) M. Rauf İnan, Atatürk´ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, Ankara, 1983, s.198..